Menderes Döneminde Atatürk Döneminde başlamış olan iç ticari liberalleşme hamlesi tamamlanmıştı ama ülkenin gerek temel ağır sanayi gerekse de enerji tesisleri açısından büyük eksiği vardı.
Yarın Cumhuriyet Bayramı! Cumhuriyetimiz 100 yaşında olacak. Bu kutlu günlerde bizlerin bir 100 yıllık muhasebe yapması da gerekli. Pazartesi günü 1960’lara kadar neyi ve nasıl başardığımızı anlatmıştım. Bugün ise 1960’lardan bugüne başardıklarımızı anlatacağım.
Menderes Döneminde Atatürk Döneminde başlamış olan iç ticari liberalleşme hamlesi tamamlanmıştı ama ülkenin gerek temel ağır sanayi gerekse de enerji tesisleri açısından büyük eksiği vardı. Ayrıca temel şehircilik alt yapısı da yetersizdi. Artık NATO İttifakı’nda olan ülkemizin bu problemlerini çözerek bir şekilde sınıf atlamasına NATO’daki büyük ağabey ABD pek sıcak bakmıyordu. Onlara göre Türkiye tarım yapıp, ordu beslese kâfi idi. Bu kısır döngüyü aşmak ve ağır sanayiyi kurmak isteyen Menderes Sovyetlere yanaşınca kıyamet koptu. Sonuç 1960 Darbesi olmuştu.
1960’TAN 1980’E PLANLI KALKINMA DÖNEMİ
Yukarıda belirttiğim gibi Türkiye 1960’ların başında temel ağır sanayi tesisleri ve enerji santralleri eksik olan bir ekonomiye sahipti. Evet, devlet desteğiyle tarıma dayalı sanayi kurulmuş, bazı iş adamları yine devlet desteğiyle belli bir sermaye birikimine ulaşmıştı. Ancak bu daha ileri gitmek için yetersizdi. Türkiye’nin Atatürk’ün tam bağımsızlık idealine ulaşabilmesi için kuvvetli bir sanayiye ve mamur şehirlere ihtiyacı vardı. Gerçek anlamda sanayileşmek için şehirlerin de medeni ölçülere tekâmül etmesi gerekliydi. Ancak elektrik su ve kanalizasyon şebekeleri yetersiz, şehirleri birbirine bağlayacak karayolları ağı eksik durumdaydı. İşte bu dönemde merhum Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel sahneye çıktı: Nâm-ı Diğer Barajlar Kralı Çoban Sülo!
1960 – 1980 arası Türkiye çok hızlı bir şekilde alt yapı sermayesi ve fizikî sermaye birikimini sağladı. Bunda dönemin planlı kalkınma politikalarının ve DPT’nin sorumlu ve etkili mesaisinin büyük katkısı vardır. Özellikle Süleyman Demirel’in ilk başbakanlığındaki kalkınma sürecinin bir daha eşi benzeri görülmemiştir. Bu dönemde Türkiye’nin her tarafına içme suyu, şehirlerden bütün köylerine kadar elektrik götürülmüştü. Ülkenin şehirleri (otoban olmasa bile) karayolları ağı ile birbirine bağlanmış, Şimdi 15 Temmuz ismiyle bilinen Boğaziçi Köprüsü inşa edilmişti. Cumhuriyet’in yüz akı eğitim kurumları olan Maarif Kolejleri’ne Anadolu’nun dört bir tarafında Anadolu Liseleri eklenmişti. Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayacak büyük barajlar yapılmış, çiftçiye verilen destekler ve uzun vadeli planlama ile tarımsal üretim rekor kırmaktaydı. Petrol rafinerileri ve ağır sanayi tesisleri devlet eliyle inşa edilmiş ve ülke sanayisine büyük katkıda bulunmaktaydı. Aynı zamanda ithal ikameci kalkınma programlarıyla gerçek anlamda bir Türk sermayesi palazlanmış ve kasabalı tüccarlar burjuvaya dönüşmeye başlamıştı.
Sanayileşme ve şehirlileşme, beraberinde sınıf çatışmasını da getirmişti. Özgürlükçü 1960 Anayasasının verdiği imkânlarla işçi sendikaları ve onlara dayanan bir sol siyaset de gelişmekteydi. Bu dönemin ikinci önemli siması Bülent Ecevit bu atmosferde ortaya çıkmıştı: Nâm-ı Diğer Karaoğlan! Merhum Başbakanımız Ecevit CHP’yi modern bir sosyal demokrat parti hüviyetine dönüştürmeye başlamıştı.
1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı yapıldığında rahmetli Ecevit ve rahmetli Erbakan koalisyon hükümetindeydi. Türk ordusu ve donanması NATO’daki ağabeyimiz ABD’nin istememesine rağmen sınır ve deniz ötesi bir harekâtla yavru vatanımızı kurtardı. Tabii bunun cezası ABD tarafından fena kesildi. 1974-80 arası Türk gençleri (çeşitli istihbarat oyunları ile) sağcı – solcu çatışması ile birbirine kırdırıldı. Sonuç, ABD’li Conilerin “bizim çocuklar” dediği 12 Eylül Darbesi oldu.
1980 – 2002 ARASINDA LİBERALLEŞME REFORMLARI
1980 ve 1993 yılları arasında memleketin kaderine hükmeden baş aktör rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal oldu. 1980 yılında darbeden hemen önce 24 Ocak kararları ile dış ticari liberalleşme sürecini başlattı. Türkiye’nin gelişen sanayisinin daha yüksek satış ve kâra ulaşabilmesi için kapalı ekonomiden ihracata yönelik bir ekonomiye dönüşmesi gerekiyordu. Bu bir kapitalist ekonomi için önemlidir. Ne kadar başarılı olduğumuz veya niye başarılı olamadığımız bundan sonraki yazıların konusudur.
Dış Ticari Liberalleşmeyi takiben İç Mâli Liberalleşme Reformu 1985-86 yıllarında yapıldı. Bankacılık sektörü üzerindeki regülasyonlar kaldırıldı ve o zamanki adıyla IMKB kuruldu: bugünkü adıyla BIST. Bir kapitalist ekonominin iki kanadı vardır: reel sektör ve mali sektör. Serbest bankacılık ve finans sermayesi birikimi olmadan reel sektör tek başına götüremez. Bu reform da önemliydi.
Dördüncü ve son liberalleşme hamlesi 1989 yılında 32 No’lu Kanun Hükmünde Kararnameyle gerçekleşti: Dış Mali Liberalleşme… Bu kararla döviz alım ve satımı, dövizle borçlanma, yabancı sermayenin giriş – çıkış serbestisi yurt çapında serbest bırakıldı.
Bu kararların olumsuz etkilerini neyi başaramadığımızı anlatacağım gelecek yazılarımda olacak. Ancak bu reformları rahmetli Özal çok hızlı bir şekilde hayata geçirdi. Bu da, 1990 yılında sonlanan Soğuk Savaş sonrasındaki dünyaya daha hızlı entegre olmamızı sağladı. Reformların zamanlaması ve sıralaması farklı olabilirdi. Bunu da yine gelecek yazılarımda anlatacağım.
Özal Dönemi’nin en önemli gelişmeleri arasında haberleşme, yani bugünkü tabirle telekomünikasyon, altyapısının kuvvetlendirilmesi olmuştur. Şehirlerarası telefon şebekeleri tamamlanmıştır. Bu dönemin öne çıkan sektörleri bankacılık ve finans, turizm ve medya sektörleridir. Bu dönemde hızlı liberalleşmenin getirdiklerinin yanında, iki büyük krizi de tecrübe ettik: 1994 ve 2001 Krizleri.
2003-2023 ARASI ERDOĞAN DÖNEMİ
2001 Krizi sonrası uygulanan iktisadi istikrar programı ne kadar ekonomik yapımızı dönüştürmüşse bu dönemde iktidara gelen AK Parti hükümetleri de siyasi yapımızı değiştirmiştir. Bu dönemin öne çıkan figürü ise mevcut Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır: Nâm-ı Diğer Reis!
Elbette içinde yaşadığımız sürecin birçok iktisadi problem içerdiği açıktır. Ama bu yazının amacı Cumhuriyetin yüz yılında neleri başardığımızdır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın döneminde de, yine her zaman olduğu gibi, mecburiyetler öncelikleri, öncelikler de politikaları belirlemiştir. 2001 Krizinin enkazından çıkarken Türkiye’nin kırılgan bir mali sermayesi, askeriye harcamalarda, yatırım mallarında ve enerji hammaddesinde dışa bağımlık, şehirlerin alt yapısında eksiklikler ve ileri ulaşım imkânlarında yetersizlikler bulunmaktaydı. Tayyip Beyin başbakanlığı döneminde başarılan en önemli işler Türkiye’nin 1970’lerden 2001 yılına kadar yaşadığı 30 yılı geçen yüksek enflasyonun dizginlenmesi, 2018 yılına kadar bir finansal istikrar yakalanması olduğu söylenebilir. Ne var ki, 2018’den bu yana bu kazanımlar ciddi sekteye uğramıştır. Bununla birlikte Tayyip Beyin yönetiminde AK Parti Hükümetleri Türkiye’nin ulaştırma imkânlarını otoyollar, hızlı trenler ve her tarafa ulaşan havayolları ağıyla çok ileriye götürmüştür. Yine şehircilik alt yapısında çok önemli katkılar sunmuş, hemen hemen bütün şehirlerimizde raylı sistem hayata geçirilmiştir. Demirel’in Boğaziçi Köprüsü, Özal’ın Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yanına Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İstanbul’u Bursa ve İzmir’e bağlayan Osman Gazi Köprüsü ve Çanakkale Köprüsü bu dönemde yapılmıştır. Büyükşehirlerimizi daha hızlı birbirine bağlayan otoyollar da inşa edilmiştir. Bu dönemin en önemli başarılarından biri de temelini rahmetli Başbakanımız Ecevit’in attığı Türk ordusunun teçhizatının millileştirilmesi projesidir. Özellikle donanmamız tamamen yerli üretim gemilerle donanmış, ordumuz temel muharebe silâhlarından obüslere yerli silahlarla güçlendirilmiştir. Son dönemde imal edilen yüksek teknolojili İHA ve SİHA’larımız ordumuzun gücüne güç katmıştır.
İki yazıdır anlattıklarım dönem dönem Türkiye Cumhuriyetinin nasıl mecburiyetlerle karşı karşıya olduğunun ve bunları nasıl çözmeye çalıştığının hikâyesidir. Batının 300 yılda aştığı mesafeyi 100 yılda aştık. Bu ise birçok sosyal ve iktisadi dengesizliklerin oluşmasına ve yeni problemlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bazen Türk kalkınmasında dış etkenler olumlu ve olumsuz yönde etkin olurken bazen de iç şartlar ve uygulanan iktisadi stratejiler etkili oldu. Eksiklerimiz ve nerede başarısız olduğumuzu da sonraki yazılarımda ele alacağım.
Ancak yazımın sonunda yüz yıllık bu kutlu mirası devraldığımız Büyük Atatürk’ün 10’uncu Yıl Nutkundan bir parça paylaşmak isterim:
GAZİ PAŞA’DAN TÜRK MİLLETİNE!
“Türk Milleti!
Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
…
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. … Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. … Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır. … Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk Milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
“Ne mutlu Türk'üm diyene!”
Cumhurbaşkanı Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!
.