Bu hareketin hazırladığı anayasa teklifinde Türk yerine "yurttaşlık" denilmesi, "Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı" ifadesinin tekliflerinde yer alması, bazı muğlak ifadeler kullanılarak federatif yapının savunulması gibi ilkeler mevcut.
Sizin de dikkatinizi çekmiştir 31 Mart öncesi ve sonrası CHP İstanbul İl Başkanlığı, genel merkezden çok daha farklı bir portre çiziyor.
Bugüne kadar alışık olduğumuz genel merkezin genlerine aykırı çizilen bu portrenin sebebini geçen haftaki yazımda analiz etmeye çalıştım. O nedenle bu yazımı okumaya geçmeden önce geçen hafta pazar günü yazdığım “Ekrem Kaftancıoğlu” başlıklı yazımı okumanızı öneririm. Zira bu yazı onun devamı olacak.
CHP İSTANBUL POLİTBÜROSU
Tarihler 2005 yılının Mart ayını gösterdiğinde Erdal İnönü, Altan Öymen, Burhan Şenatalar ve Fuat Keyman gibi sosyal demokrasiye emek vermiş bir grup bir çalışma toplantısı gerçekleştiriyorlar.
Dönemin DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi bu toplantının kolaylaştırıcılığını üstleniyor. 2007 genel seçimlerinden hemen önce ÖDP, SHP, DSP ve bağımsız sol hareketlerin ortak bir listeyle seçimlere girmesi kararlaştırılıyor ama CHP’nin 13 tane DSP’li milletvekili adayına listesinde yer vermesi üzerine bu çalışma suya düşüyor.
İlk toplantı 10 Aralık’ta gerçekleştirildiği için hareketin adı 10 Aralık Hareketi olarak kalıyor. Bu hareket grubunu temsil edenlerin amacı “çağdaş sosyal demokrat yeni parti” vizyonuyla siyasete yeni bir anlayış getirmek ve dolayısıyla yeni bir lider ortaya çıkarmak.
Dönemin CHP’si bu grup tarafından despot, statükocu ve sol değerlerle uyuşmayan olarak nitelendiriliyor. Kendilerinin temsil ettikleri anlayışa çağdaş sol deseler de Batı’yla uyumlu, Avrupa Birliği kriterlerini özümseyen her ne kadar bu ifadeyi sevmesem de kamuoyunun anlayabileceği şekilde söyleyecek olursak “liberal-sol” bir oluşum.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP liderliğine gelmesinden sonra 10 Aralık Hareket’inin içinden bir grup CHP’ye geçiyor ve parti kurma fikrinden vazgeçiyorlar. Perspektiflerini CHP içinde yaymayı amaç ediniyorlar.
İşte CHP’nin klasik ulusalcı çizgisinden sapması tam bu noktada başlıyor.
…
CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın 31 Mart seçimleri öncesi ve sonrası genel merkezin reflekslerinden daha farklı bir tutum sergilemesinin temelinde bu 10 Aralık Hareketi’nin payı var mı?
Canan Kaftancıoğlu’nun o dönemde il başkanı olmasını destekleyen nerdeyse tek kişi olan Oğuz Kaan Salıcı’nın 10 Aralık Hareketi’nin içinde olması tesadüfle açıklanabilir mi?
10 ARALIK HAREKETİ’NİN KEMALİZM KARŞITLIĞI
Bu hareketin hazırladığı anayasa teklifinde Türk yerine “yurttaşlık” denilmesi, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı” ifadesinin tekliflerinde yer alması, bazı muğlak ifadeler kullanılarak federatif yapının savunulması gibi ilkeler mevcut.
Ayrıca 10 Aralık Hareketi’nin Kemalizm’e mesafeli olduğunu da Burhan Şenatalar’ın “Atatürk tartışılamaz diye son derece saçma bir görüşüm hiçbir zaman olmadı” sözlerinden anlıyoruz.
Bu sözler FETÖ’nün stratejisi ve amacı doğrultusunda yayın yaptığı iddiasıyla kapatılan Taraf gazetesinin yazarlarından Halil Berktay’ın bir yazısına cevap olarak yollanıyor. Cevabı ulaştıran ise kim dersiniz... CHP’nin Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı. Bu cevabı 10 Aralık Hareketi Yürütme Kurulu adına ulaştırdığını mail’in altına not düşüyor.
Geçen haftada ifade ettiğim gibi çok eski olmayan bir zaman diliminde “CHP’nin kapatılması gerektiğini” savunan Oğuz Kaan Salıcı’nın desteklediği Canan Kaftancıoğlu, genel merkezin adayını yenerek il başkanı oldu.
Bunun anlamı CHP gibi partilerde delege yapısının genel merkezin hâkimiyetinden saptığını gösterir. Bunun daha ileri anlamı ise genel merkeze aykırı bir delege listesini hâkim kılmaya çalışan yapının vakti geldiğinde genel başkanlığa oynayacağını da net bir şekilde ortaya koyar.
Hali hazırda Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyasından tutun da seçimden sonraki tüm tavırlarına kadar 10 Aralık Hareketi’nin payı ne?
Çünkü kimse birbirini kandırmasın, CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın klasik CHP çizgisinden uzak anlayışı ve söylemleri farklı bir politbüro gibi faaliyet yürüttüğü izlenimini sizce de doğurmuyor mu?
CHP’DE GENEL BAŞKAN DEĞİŞİR Mİ?
Partinin ulusalcılığıyla ilgili sorunları mevcut olan bu yapının Kemal Kılıçdaroğlu ile aslında görünürde bir problemleri yok.
Öyle ya, partinin kodları PKK ve FETÖ’ye ılımlı olacak kadar çoktan değişti zaten. Sadece Kılıçdaroğlu’nun toplum nezdinde bir etkisinin olmadığını hatta negatif bir etki doğurduğunu biliyorlar.
Zaten bakın, İstanbul’da seçim döneminde miting bile yapmayan Kılıçdaroğlu seçimden sonra da pek fazla konuşmadı ya da “konuşturulmadı”.
Bu durum bir stratejisinin ürünü müdür bilinmez ama başka bir açıdan Kılıçdaroğlu gidecekse onu itibarsız bir şekilde değil, bilakis en “itibarlı” şekilde gönderecekler.
Her ne kadar İstanbul’da sayımlar devam etse de Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını alması durumunda 25 yıl aradan sonra “İstanbul’u yeniden kazanan genel başkan” olarak Kılıçdaroğlu tarihe geçecek ve sonrası ise her politbüronun ilk yaptığı gibi “devrim ilk kendi çocuğunu yer” modunda olacak.
Seçimden bir gün önce yazdığım yazıda Ekrem İmamoğlu’nun CHP genel başkanı olacağını ifade etmiştim.
Ama İstanbul seçimleri İmamoğlu lehine sonuçlanırsa bu durum geçerli olmayacak.
İmamoğlu ilk genel seçimlerde cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlanır bir pozisyonda olurken CHP genel başkanı “ABD ve AB ülkeleri büyükelçileriyle arasından su sızmayan” Oğuz Kaan Salıcı mı olur dersiniz?
Bilinmez ama bir gerçek var ki CHP içinde Kılıçdaroğlu’nu bile aşan, artık HDP’siz bir CHP’nin olmayacağının önünü açarak cumhuriyetin ilk partisinin DNA’sıyla oynayan bir yapı özellikle bu seçim sonuçlarından sonra hâkimiyeti ele almış durumda.
Bakmayın CHP’deki sevinç gösterilerine parti fena kaynıyor.