​YUVANIN SICAKLIĞI

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Takip etmekten keyif aldığımız köşe yazarı Haşmet Babaoğlu, "Gençler için evlerini sıkıntılı yapan şeyin ne olduğu" (9 Mayıs 2017 - Sabah) sorusuyla yüzleşmemizi öneriyor.

Takip etmekten keyif aldığımız köşe yazarı Haşmet Babaoğlu, “Gençler için evlerini sıkıntılı yapan şeyin ne olduğu” (9 Mayıs 2017 - Sabah) sorusuyla yüzleşmemizi öneriyor. Evet, bu yüzleşme, sağlıklı bir kişi, aile ve toplumun inşasında hızla uzaklaştığımız önemli değerleri yeniden görmemizi sağlayacaktır.

Aile gibi her kurumun zamanla bir kültür ve değer kaybı yaşaması kaçınılmazdır. Ancak kayıp, aile birliğini tehdit edecek kök değerlere dayanmışsa oturup hâl çareleri üretmek zorunlu hale gelmiştir. Zira toplumun temel yapı taşı olan ailedeki yıpranma ve aşınmanın, aslında bireyin ve toplumun ruh dengesi ve bütünlüğünü yaraladığı bilinmektedir. 

Her geçen gün yitirdiğimiz kimi küçük davranış alışkanlıkları, bu yıpranmanın göstergelerindendir. Hiç unutmam, rahmetli babam, eve misafir geldiğinde onlara saygı ve ikram nedeniyle odanın girişinde otururdu. Çocukların da misafirlerden yukarıda oturmalarını hoş görmezdi. Aile içi kültürün binlerce davranış modelinden sadece bir tanesi bu. Bugünün gençliği bu davranışları gereksiz ve şekilci görebilir. 

İnsanın, yeryüzündeki varlık nedeniyle buluşması, kendisini anlaması, ifade etmesi, kendi derinliğini yakalaması, odaklanması... Kısacası insan kalmasının önündeki engeller çığ gibi artıyor maalesef. Kendimiz ve çevremizle uyumumuzu kolaylaştıran ve ruhumuzu okşayan davranış alışkanlıklarımız, tane tane terk ediyorlar bizi. Zira dünyada yaşanan haz ve hız çılgınlığı; başta teknoloji olmak üzere çeşitli bağımlılıklar yoluyla insanın uyum sınırlarını zorlamaya ve insani derinlikten uzaklaşmaya neden olmuştur. Günlük yaşamımız bu örneklerle dolu. 

Aynı çatının altında baba salonda, anne mutfakta, çocuklar odalarında farklı ekranların arasına sıkışmış bir hayat yaşıyoruz ve bunun adına da “Aile” diyoruz. Muhtemelen topraktan epeyce yukarıda, beton bloklar içindeki bu birlikteliğimize hukuken “Aile” diyebiliriz. Oysaki asıl yakalamamız gereken bir yuva ve onun sıcaklığıdır. Anne-babalara, eğitimcilere çok iş düştüğü açıktır. Devletin, aile kültürünün korunmasını esaslı ve öncelikli bir politika olarak ele alması zorunludur.

Anne-babanın, her şeyden önce kişisel ‘ben’lerini, aile birliğinin bütünlüğündeki ‘biz’in emrinde tutmaları ve bunu bir davranış alışkanlığı haline getirmeleri zorunludur. Çocuklar ve gençler; insanı insan yapan kök değerleri yani ahlakı, edebi,  adabı, vatanı, bayrağı, inancı, demokrasiyi, saygıyı ve sevgiyi, yuva sıcaklığı içinde zorlanmadan, kendiliğinden yaşamalı ve edinmelidirler. Aileyi o aile yapan ve temel değerlerinden gelen ruh, zamanın ruhsuzluğuna yenik düşmemelidir. Yıllardır danışmanlık yaptığımız aile şirketlerinde, yeni kuşak gençlerin arasında bırakın gelecekte varisi oldukları milyon dolarlık işleri yönetmeyi, kendilerini yönetmekte zorlananların giderek çoğaldığına üzülerek şahit oluyoruz.

Çocuk; ele geçirdikçe zengin olan, tükettikçe var olan, aldattıkça yücelen, zamanın otomatikleşen alışkanlıkları yerine; kültür üretmenin, ahlaki olgunluğun, adanmış bir ruhun tadına varabilmelidir aile içinde. Bugün gelişmiş batılı toplumların, çocuk ve gençlerde ileri düzeylere varan uyum, alışkanlık ve davranış bozukluklarına adeta savaş açtıkları, doğu toplumlarındaki aile ve eğitim kurumlarındaki tatlı sert disiplin, düzen ve nezaketi keşfetmeye ve uygulamaya çalıştıkları bilinmektedir.

Bizim toplumumuzun çok şanslı olduğu unutulmamalıdır. Zira bu coğrafyaya ruh veren, yerin altındaki ve üstündeki erenlerimizi yeniden okumamız yeterlidir. Bunun için öncelikle çocuk ve gençlerimizle doğrudan konuşabilmeliyiz. Zihinleri, algı alanları, hayal dünyaları ve daha da önemlisi duygu dünyaları, sanal savaşçılarla işgal edilmeden biricik varlıklarımızın yanında biz yer alabilmeliyiz. 

Suçluluk, öfke, eksiklik, nefret ve şiddet dili yerine olumlu geri bildirimlerle onları anlayan, yücelten, onlara inanan, varlık âlemiyle uyumlu ve barış içinde bir insan olmanın erdemini, kendi davranışlarımızla ortaya koyabilmeliyiz. Onların kendi ruh ve değer kökleriyle buluşmalarını, yuva kültürünün sıcaklığında nefislerini yönetebilmelerini, ahlaki olgunluk yanında bilgi üretecek bir zihinsel olgunluğa da erişebilmelerini sağlamalıyız. Böylece yuvanın sıcaklığı, ışığın etrafındaki pervaneler gibi kendine çekecektir çocuk ve gençleri. Bu şekilde toplumun dinamiği olan ailelerimiz; kısır döngünün hâkim olduğu ufuksuz kuru bir itaatin değil, kuralları olan bir disiplinin, insanların hal dilleriyle birbirlerine dokunduğu duygu dilinin egemen olduğu bir uzlaşma ve çekim merkezi olacaktır.