YÜRÜMEK ÖZGÜRLÜKTÜR

İsmail ŞAHİNBAŞ
Tüm Yazıları
Yürümek özgürlüktür öngörümü tüm siyasi düşüncelerin uzağında anlatmaya çalışacağım.

İnsanlar için yürümek özgürlük olabilir ancak kuşlar için özgürlük uçmaktır. Yürümek ve özgürlük kavramları üzerine yaptığım araştırmalarda gençlik yıllarımda okuduğum kitaplardan esinlenerek bir makale oluşturdum.

Özgürlük kavramının en iyi şekilde Richard Bach’ın Martı Jonathan Livingston kitabı ile anlatılabileceğine karar kıldım.

Martı Jonathan Livingston

Martı Jonathan Livingston, Amerikalı yazar Richard Bach tarafından 1972 yılında yazılan öykü (kimi eleştirmenler bu eseri masal ve roman kitabı olarak değerlendiriyor) kitabının ismidir. Ülkemizde Epsilon Yayınları (Çeviri: Kader Ay Demireğen) tarafından 1999 yayımlanan kitap 96 sayfadır. Richard Bach, Martı Jonathan Livingston kitabında; bir martının kendini aşarak martı sürüsünden sıyrılma ve özgürlüğe ulaşma mücadelesini anlatıyor. Yazar, Martı Jonathan’ı özgür insanın sembolü olarak yaratmış. Kitaptaki olaylar, insan yaşamıyla bağlantılıdır, elbette anlamasını bilene. Örneğin; insanlar nasıl kurallara uymayıp cezalandırılırsa, Martı Jonathan da yaşamın kurallarına uymayıp sarp kayalıklarda sürgüne gönderilmiştir. İnsan yaşamında bu türden olayları sıkça görüyoruz ve yaşıyoruz.

En yüksek uçan martı, en uzağı görendir

Eserde vurgulanan, insanın ancak azimle çalışırsa ve sabırlı davranırsa başarabileceğidir. Önümüze çıkan engeller aşılarak amaçlara ulaşılabilir. Hiçbir şey hayal olarak görülmemeli, hiçbir şeyden umut kesilmemelidir. Yapılan iş zevkle yapılırsa, daha başarılı olunabilir. Hayal olan her şey gerçeğe yakındır (Hayal gücü bilgiden değerlidir demiş ulu bilge). Martılar tarafından dışlanan Jonathan iki martıyla birlikte cennet sandığı yere gider.

Orada Sullivan ile tanışır. Birlikte uçuş çalışmaları yaparlar. Sullivan dostluğa çok önem verir ve Jonathan’ın kardeşi olur. Daha sonra Chiang adlı yaşlı bir bilge martıyla tanışırlar. Oranın cennet olmadığını, cennetin bir mekâna ya da zaman dilimi olmadığını öğrenir.



Yaşamın mükemmelliği

Martı Jonathan, sadece karnını doyurmak için uçmuyordu. Yeteneklerini zorluyor ve yaşamın mükemmelliğini anlamaya çalışıyordu. Hani derler ya; ‘kafeste doğmuş kuş uçmayı hastalık zanneder’ diye. Sürüde kalan kuşlar da aynı durum ile baş başa kaldılar aslında. Tüm gününü daha hızlı ve mükemmel uçmak için sürüden ayrı çalışarak geçiriyordu. Bu tutkusu yüzünden sürüden atıldı, yalnızlığa mahkûm edildi ama bu onun umurunda değildi. Çünkü sınırlarını genişlettikçe, imkânsızı başardıkça hayat onun için daha da anlam kazanıyordu. Bir gün yalnız olmadığını görecekti. Sayıları azda olsa yaşamın sadece karnını doyurmak olmadığını anlayan ve sınırlarının aşmış başka martıların varlığını görecekti. Kitap içerisinde Martı Jonathan’ın diğer martılar ile söyleştiği bir bölüm var. Bu bölümdeki söyleşiyi özetlersek, tüm dünyanın bildiği aşağıdaki paragraf ortaya çıkıyor:

“Uçmak bir martının doğal hakkıdır, özgürlük varlığının özündedir. İster boş inançlar ve gelenekler, isterse sınırlamanın herhangi bir biçimi, özgürlüğü kısıtlayan ne varsa kaldırıp atılmalıdır. Tek gerçek yasa, özgürlüğe gidendir. Başka yasa yoktur.”

Özgürlük kavramını Richard Bach’ın kitabı ile anlatabildiğimi düşünüyorum. Ancak yürümek kavramını birkaç örnek ile anlatabileceğimi anladım.

Sevgi Soysal ve ‘Yürümek’

David le Breton, yürüyüş yapmanın sadece fiziksel değil ruhsal da bir durum olduğunu belirtiyor ‘Yürümeye Övgü’ kitabında. Bu cümle Sevgi Soysal’ın yürümek üzerine düşüncesi ile örtüşüyor. Yürümek deyince akla ilk gelen yazarlarımızdan biri de Sevgi Soysal’dır. Türkiye’nin en iyi kadın romancılarından ve ne yazık ki çok genç yaşta yitirdiğimiz Sevgi Soysal, 12 Mart darbesinin ardından yazdığı ilk romanına ‘Yürümek’ ismini simge olarak vermiştir.

Yazara göre yürümek hayatın bütün zorluk ve engellerine direnmek, kararlı ve emin adımlarla geriye bakmadan geleceğe doru ilerlemektir: “Yürümek. Dönüp bakmamak arkaya, arkada ne var? Yan yana asılı duran resimlerin korkutucu düşlerle yüklü can sıkıcı renklerinden başka…” Sevgi Soysal’ın yürümek isimli kitabından alıntı olan bu paragrafı ‘yürümek ve özgürlük’ üzerine çok iyi bir tahlil olarak değerlendiriyorum.  

‘Tuz Yürüyüşü’ ve ‘Uzun Yürüyüş’

Yürümek ile ilgili olarak iki güzel örnek daha var. 1930 yılında İngilizler Hindistan’da tuz tekeli yasası çıkarınca, bu yasaya karşı Gandhi çıplak ayaklarla 24 gün süren ‘Tuz Yürüyüşü’nü başlatmış. 388 kilometrelik yürüyüşün sonunda Hint halkı kendi iradesiyle tuz çıkartı, yasa kırıldı ve tuz tekeli çöktü. 1934 yılının Ekim ayından 1935 yılının Ekim ayına kadar (370 gün) Çin’in lideri Mao ve beraberindekiler  ‘Uzun Yürüyüş’ ismini verdikleri hareketle batıdan doğuya doğru 12500 km yürüdüler. Yürüyüş öylesine sıradan bir olay değil, sonunda ülkenin düzenini değiştirdiler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yürüyüşü

Hintliler ve Çinlilere örnek olacak yürüyüşleri 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal ve dava arkadaşları Samsun’da başlattı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yürüyüşü 9 Eylül 1922’de İzmir’de son buldu ve sonsuza kadar sürecek. Bu uzun yürüyüş milli kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesinin bir ürünüdür. Gandi ne demiş: “Mustafa Kemal, İngilizleri yeninceye kadar Tanrıyı da İngiliz zannederdim.”

Yürümek özgürlüktür derken; bir martı sınırsız bir özgürlük kavramı olarak ortaya çıktı bu yazıda. Bence tüm kuşlar özgürlüğü simgeler. Sadece kuşlar değil yaban yaşamının tüm üyeleri de özgürdür benim gözümde. İnsana gelince, Martı Jonathan gibi gerçek doğasını bulmaya çalışan martılar var içimizde. Janothan onlara bildiklerini öğretti ve başka Janothanlar bulmak için başka dünyalara uçtu. İnsanın kanatları olmadığı için başka özgür ruhlu insanlar bulmak için yürümeliyiz. Yürüyelim arkadaşlar…