​YUMUŞAK GÜÇ, YÜKSELEN VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER (1)

Hasan KÖNİ 10 May 2017

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
Sert güç yani askeri güç diplomasinin en temel taşlarından biri.

      Sert güç yani askeri güç diplomasinin en temel taşlarından biri. Yükselen ülkeler ve hatta gelişmekte olan ülkeler yumuşak güçlerini oldukça artırmış gözüküyor. Yükselen ülkeler Batı’ya rakip olarak güçlerini artırırken, diğer devletler artan bu yumuşak güçler nedeniyle onları takip edecekler mi? Onların dış politika çıkarlarına yakın olacaklar mı? Onların değerleri ve kurumlarını taklit etmeye çalışacaklar mı? Belirli bir süre dünyada, Müslüman ve demokratik ülke olarak, kurumları ve yapısı taklit edilmesi gereken ülke modeli Ortadoğu’da Türkiye idi. Yumuşak güç dış politikanın önemli hususlarından biri. Yumuşak gücü etkin olan ülkelerin taklidi bugün dünyamızda Batı’nın küresel başatlığının bir göstergesi. Yeni gelişen çok kutuplu dünya yapılanması ve uluslararası ekonomide çok taraflılık ilerde Batı’nın bu üstünlüğünü sona erdirebilir. Böylece yükselen ülkeler uluslararası gündemi oluşturmaya başlayabilirler.

Yükselen ülkeler arasında yer alan Çin, Rusya gibi ülkelerin, yalnız askeri ve ekonomik güçleri ile diğer ülkeleri etkileyip etkileyemeyecekleri uluslararası siyaset arenasında tartışılıyor. Rusya ve Çin’de siyasal özgürlüklerin eksikliği, Hindistan’ın kalkınmış kısmı yanında yüksek bir fakirliğin varlığı, Brezilya’daki şiddetli ortam, bu ülkelerin yumuşak güçlerinin olumlu etki yaratamayacağı görüşünün ileri sürülmesine neden oluyor. Ortadoğu, Afrika ve Asya’daki çatışmalardan sonra gelişmekte olan halkların yaptığı göçlerin, Çin’e, Rusya’ya, Hindistan’a veya Suudi Arabistan’a değil Türkiye’ye, Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya yöneldiği görülüyor. Gelişmekte olan ülkelerin beyin göçü, hatta beceriye sahip göçmenlerin hedefi özgür ifade ortamı içinde yeni icatlar yapılabilecek ülkelere doğru oluyor. Bu hususun yanında, Çin’in kurduğu ekonomik kuruluşlarla Afrika’ya ve Asya’ya yaptığı yardımlar, Çin’in amaçlarından şüpheleri olmalarına karşın, Afrika ve Asya ülkelerini etkiliyor. Çin, yatırım yaptığı Afrika ülkelerinde, teknoloji transferi yaparken, asla sömürgeci bir ülke olmadığını sık sık vurguluyor. Böylece ekonomik gücün uluslararası güç yansıtmada temel bir ön koşul olduğu anlaşılıyor. Aynı şeyi Japonya içinde söylemek mümkün. Günümüzde Çin’in Güneydoğu Asya ülkeleri ile yaptığı ticaret hacminin, 2015 yılında 500 milyar dolarlık bir hacme ulaştığı görülüyor. 

Ülkelerin kültür zenginliği, dünyanın önemli araştırıcılarını çekici bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Örneğin, Çin’in Amerikan  üniversitelerinden okuyan öğrenci sayısı 600.000 kadar. Bu nedenle Batı merkezli düşünce sistemine göre, Batılılaşma, Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi, kalkınmada takip edilecek tek yol olarak gözüküyor. Ancak, şehir planlaması ve teknoloji üretim ve gıda orijinalliği ile Çinlileştirme gelişmekte olan ülkeler arasında gittikçe önem kazanıyor. Yükselmekte olan ülkelerin kalkınma modeli bir çok Afrika  ülkesine çekici gelirken, sosyal refahın yaygın olmaması Avrupa ülkelerine çekici gelmiyor. Türkiye, Meksika, Sudan, İran, Mısır, Arjantin, Nijerya ve Endonezya yükselmekte olan ülkeler grubunda yer almak istiyorlar.

Yumuşak güç kavramı, II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ilişkiler disiplininin en dikkati çeken icatlarından biri. Bu kavram doğal olarak bilimsel çevrelerce geliştirilen bir kavram. Birçok yükselen devletler bu kavramı dış politikalarının temel taşı haline getirmiş durumdalar. Brezilya, Hindistan, Çin ve hatta Rusya, yeni dış politika doktrini olan: ‘Dünya’da Rusya’nın İnsancıl  Etkisini Genişletmek İçin Entegre Strateji’, ile bu alanda ilerleme yapıyor. Amerika zaten, II. Dünya Savaşı’ndan beri yaptığı, Marshall Planı, Ekonomik ve Askeri yardımlar, Hollywood filmleri ve üniversiteleri nedeniyle yumuşak güç konusunda birinci durumda. Türkiye’de insancıl yardım kuruluşlarıyla, ekonomik yardımlarıyla gerek Afrika gerekse Arap ve bazı Asya ülkelerinde takdir kazanan ülkeler arasında.

Yumuşak gücün önemi, diğer ülkeleri istenilen dış politika amaçlarına, güç kullanmadan, çekim gücüyle ve ikna ederek ulaşmayı sağlıyor. Yumuşak güç başka ülkeler tarafından taklit edilmeyi sağlıyor ancak taklit eden ülke taklit ettiği ülkenin dostu olmayabiliyor. Örneğin, Meiji Restorasyonu ile Batılılaşan Japonya 1945’e kadar Batı’nın dostu olmamıştır. Batılılaşan  Osmanlı İmparatorluğu da I. Dünya Savaşı’nda  Batı’ya karşı savaşmıştır. Hamas demokrasiyi kabulü onu Batı’nın dostu yapmamıştır. Demokratikleşen Çin, daha ulusçu ve saldırgan bir politika izleyerek ilerde Batı ile savaşabilir. Batılı ülkeler Çin’İN BAZI BİLİNEN ÖRNEKLERLE YUMUŞAK GÜÇ OLUŞTURMASINI KINAMIŞLARDIR. Örneğin, Çin kültürünü yaymak için Konfüçyüs enstitülerinin Çin Kamu Diplomasisi Birliği tarafından kurulması, CCTV gibi Çin’in İngilizce yayın yapan televizyon programları. Bu kurumlara milyonlarca dolar harcanırken gelişmekte olan ülkeler Batı basınını takip etmekte, Batı giyim modaları her yerde taklit edilmekte ve Batılı artistler takip edilmekte ve Batı müziği tercihen dinlenmektedir. Bütün bu yapı Batı’nın hala kültürel üstünlüğe sahip olduğunu göstermektedir.

Bu durum kültürel diplomasinin uluslararası meşruiyet kazanma ve dolaysıyla gündemi oluşturma ve diğer toplumları için çekici olma kapasitesini göstermektedir.. Dil öğretimi, akademik değiş tokuşlar, artistlerin, müzisyenlerin yaptıkları ülke turları, Türk dizilerinde  gösterilen gelişmiş yaşam tarzının Arap ülkelerindeki seyircileri çekmesi gibi hususlar, kültürel diplomasinin temel  göstergeleridir.