​YENİ BİR SÖZ

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Kabul etmeliyiz ki dünya, hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük bir dönüşüm yaşıyor.

Kabul etmeliyiz ki dünya, hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük bir dönüşüm yaşıyor. Geçmişte belki de 100 yılda olabilen gelişmeler, bugün birkaç güne sığabiliyor. Değişim ve dönüşümün hızı, başta insan olmak üzere kurumların ve toplumların uyum gücünü zorluyor. Öz değerlerini yitirmeden dönüşüme cevap verebilen kişi ve toplumlar başarılı oluyorlar. 

Bakınız hayatı, salt mantık ve madde odaklı gören ve yaşayan toplumlar gibi, hayattaki gelişmeleri görmezden gelecek kadar korumacı toplumlar da çatırdıyor ve varlık sorunları yaşıyor. Dolayısıyla bu çağda ayakta kalmanın formülü; kendi milli ve manevi köklerini koruyarak medeniyet yolculuğuna devam etmektir. Toplumu, o toplum yapan temel değerleri koruma enerjisi ile dünyada gerçekleşen ekonomik, siyasi ve özellikle bilimsel gelişmeler izleme, edinme ve sürdürmeye yönelik enerjiyi dengelemek gerekiyor. İnsanlar; kendi gök kubbesindeki güneşin aydınlattığı denizden, taştan ve topraktan uzaklaşmadan kendi gerçekleri ile yüzleşmeli. Ama aynı zamanda büyük düşünerek toplumların kalıcılığını sağlayan bilimi, adaleti, demokrasiyi, girişimciliği ve üretimi de ihmal etmemelidir. 

   Toplumumuzun son yüz yılına bakıldığında genetik kodlarımızda yer alan mana ile hayatın zorladığı madde arasında gelgitler yaşadığımız görülür. Öz değerleri koruma ile gelişmeyi, analitik düşünce ile mistik düşünceyi, yer üstüne yatırımla yer altına yatırımı, geçmiş ile geleceği, milli olanla medeni olanı, cumhuriyet değerleri ile geleneksel kültür değerlerimizi bir türlü dengeleyemedik. Dengeleyemedik ki ne kendimiz olma yolunda ne de bize dayatılan yollarda arzu edilen mesafeyi almadık. Bunun içindir ki; sağ - sol, Türk - Kürt, Alevi - Sünni, ilerici – gerici, cumhuriyetçi – dinci gibi yapay ayırım ve ötekileştirmeler, darbeler ve nihayet birbiri ile uğraşla geçti bu toplumun on yılları. 

Son yirmi yıldır, toplumumuz adeta bir diriliş rüzgârı ile her iki yakasını bir araya getirecek dengeyi, bir ve bütünlüğün hamurunu oluşturmanın heyecanını yakalamıştır. Hakkını teslim etmeliyiz, Erdoğan’ın liderliğindeki AK Parti’nin öncülük ettiği bu dönüşüm hamlesi ile toplumumuz, kendi milli köklerine doğru yürüyüp, kendisi olma mücadelesi verdikçe hızla büyüdü ve gelişti. Liberal reformlar, manevi alandaki kısıtların kalkması, muhafazakârlık ile demokrasinin yan yana ve birbirine gölge etmeden filizlenmesi, ekonomik büyüme, bütün alt kimliklerin üstünde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliğinin yerleşmesi… Bütün bunlar, ülkemizin milli mücadele dönemindeki gibi az zamanda sağlanmış önemli gelişmelerdir.

16 Nisan halkoylaması sonucu toplumumuz, engin feraseti ile yeni bir ihtiyacı seslendirmiştir. Türkiye’nin psiko-sosyolojik ihtiyacının sonucu olan bu yeni haykırışı duymak ve 10 Mayıs tarihli köşemizde de vurguladığımız üzere iyi okumak gerekir. Yeni Türkiye’nin; siyasi kültüründe merkeze yerleşen, muhafazakâr, demokrat, yerli ve milli düşünen, dünyayı yakından izleyen, çoğunluğu genç, şehirli ve eğitimli olan yeni profilin, kendi hayatları ve toplumun geleceği ile ilgili yeni beklentileri vardır. Özellikle dönüşümün eseri olan ve yakın geçmişi yaşamayan yeni kuşak;  toplumun yakaladığı gelişmişlik düzeyi, adalet, bilimsel gelişme, demokrasi ve benzeri alanlarda mevcutla yetinmeyip yeni bir söz, söylem ve dirilişin beklentisi içindedir. 

Yıllardır adeta birer toplumsal yara ve mücadele alanı olan birçok konu, bugün aşılmıştır aşılmasına ama örneğin birbirine öcü gibi bakabilen başı kapalı ve başı açık genç kızlarımız, üniversitede ve dışarıdaki arkadaşlıkları ile yetinmiyor, bu ülkenin sorunlarına daha duyarlı olmak istiyorlar. Siyasetçilerin; dünyadaki gelişmeleri de yakından izleyecek akademik ve entelektüel aklı yanlarına alarak, gençlerin bu yeni ihtiyaçlarını çok iyi analiz etmeleri ve yeni bir diriliş hamlesinin yol haritasını oluşturmaları elzemdir. Devlet yönetim sistemindeki dönüşümün merkezden uçlara doğru yerleşmesi önemlidir. Dolayısıyla AK Parti’nin kongrede verilen mesajlar çerçevesinde öncelikle kendi içinde yeniden yapılanması ve kurumsallaşması gereklidir. Böylece yeniden şekillenen dünyada Türkiye’nin yol haritası netleştirilebilir.  

Zira birbiri ile uğraşmanın zararlarını bu dönemde öğrenen yeni genç profil; öz değerlerine sahip çıktığı kadar, gözünü ileri demokrasilere de dikmiştir. Ülkesinin renkli mozaiğinin bütünlüğüne inanan,  kendini rahatça ifade edebilen, kişisel gelişime açık, bürokratik oligarşiyi tasvip etmeyen, güçlü lider alışkanlığı olan, özellikle yerel yönetimlerde ve memurluk zihniyetindeki olası aşınmaları ve ahlaki geri gidişi bir daha yaşamak istemeyen ve nihayet toplum olarak uzayda, savunma sanayiinde, buzullarda, buluş üretiminde aktif olmak isteyen gençlere yeni bir söz söylemek gerek.