Oğullarım küçükken en büyük eğlenceleri birbirlerine saldırmaktı. Alt alta, üst üste boğuşurlarken gürültü dayanılmaz olunca anneleri bağırırdı: "Azmayın!" Onların da dalaşı bırakmadan seslendikleri olurdu: "Azacağız…
Şom ağızlıyım galiba. Geçen hafta Britanya Avrupa Birliği'nden çıkarsa Mr. Cameron'un da başbakanlık konutundan çıkması gerekeceğini belirttim ya. İki güne kalmadan tasını tarağını toplamaya başladı adamcağız.
Sizi hıçkırık tutar mı? Sinir bir şeydir. Hıçkırırsınız, hıçkırırsınız; durur. Geçti sanırsınız. Tekrar başlar.
Kendi işimiz başımızdan aşmışken, el âlemin sorunlarının da gündemimizi işgal ettiği oluyor. Hayli zamandır Brexit gerçekleşirse nasıl etkileneceğimizi tartışmaktayız.
Etik ile estetik apayrı kavramlardır. İkisini karıştırırsanız, birinde üstteyken ötekinde alta düşebilirsiniz. Size borcunu ödemeyen birinden davacı olurken ahlak açısından haklısınızdır. Ama onun anasına söverseniz yarattığınız çirkinlik yüzünden ofsaytta kalırsınız.
Uzayan polemikten hoşlanmam. Okuru sıkar, tarafları hırçınlaştırır, bilgi kirliliklerini artırarak kamuoyunun kafasını bulandırır. Ancak -nadiren- ona yansıtılması gerekli gerçeklerin ortaya çıkmasına yol açtığı da olur. Şimdi öyle bir durum karşısındayım.
Rahmetli Savaş Ay dinletmişti bana "Mani oluyor halimi takrire hicabım" ("Halimi anlatmaya utanıyorum") diye başlayan Osmanlı şarkısını.
Anlaşıldı: Nasihat etsek de, uzlaşmaya çalışsak da, sopanın yanı sıra havuç göstersek de, "üst akıl" güçlerine kiralanmış birileri Türk toplumuna tekme tokat girişmekten vazgeçmeyecek.