Atkınızla ayakkabınızı silmezsiniz, değil mi? Neden? Yakışık almaz da ondan. Çünkü atkınızın "kendine göre bir haysiyeti" vardır.
Gençken Amerika'da ilk gördüğümde "zarif ama çetin kadın" izlenimi veren yüzü, devrim hayalcilerini heyecanlandıran sıra dışı sesi, konserlerini başkaldırı mitinglerine benzeten ünü ile çarpıcı bir şarkıcıydı.
Lale Devri denince akla ne gelir? Adı üstünde: Laleler. Bülbüller. Kâğıthane sefaları. Nazlı nazlı süzülen zarif kayıklar. İçlerine kurulmuş afetler. Hepsi üstüne haldır haldır dizeler döktüren ehl-i keyif şair Nedim. Yani o dönemin "elit" takımı.
Farsça bir sözcük olan Yaver yardımcı demektir. İkinci bir sözlük anlamı diye "imdatçı" gösteriliyor. Yani hizmetinde bulunduğu amirin başı sıkışınca imdadına koşup onu kurtaracak.
Eski Roma'da, tek adamlık gücüne erişmiş Sezar'ın cumhuriyet düzenine son verip imparatorluğunu ilan etmesinden korkulan dönemde, onun en yakını idealist Brutus özgürlükleri koruma amacıyla suikastçılara katılır.
Hekimlikte ustalık anlamına gelen "hazakat" eskiden alay için kullanılırdı. Tedavi umuduyla doktora gidip de beter olanlara hazakatzede (hazakat kurbanı) denirdi.
Bizimki birçok bakımdan şanssız bir toplumdur. Ama büyük bir şansı da var: Düşmanları ahmak. Satranç zekâsı gerektiren yerde pişpirik oynuyor ve hep yeniliyorlar.
Kavga dramatiktir, ilginçtir. Barış onun yanında yavan kalır. Komşuda karı koca dövüşüyorlarsa, kapılarına koşup kulak veren çok olur.