Kimileri eylül ayını yazın sonu ve kışın habercisi diye hüzün timsali sayarlar. Oysa en güzel aydır. Ne terletir, ne ürpertir.
Son yıllarda gündemimize geldiği pek görülmüyor "vakar" kavramının. Sözcükler anlamını "ağırbaşlılık" diye verir ama bence yetersiz. Yuhalanarak bocalamakta ise kişinin kellesi on kilo olsa da vakarı yoktur. "Saygın duruş" gibi bir tanım öneririm.
Günlerdir kas seyrinden gına geldi. Evet, kas. Kol kası, bacak kası, ense kası… Hepsi kendilerine yüklenen görevlerin altından kalkmak için zorlandıkça zorlanmakta.
Devlet hizmetinde boşalan kadroları çabucak doldurmak için yoğun çaba harcanırken en büyük merak konusu kıstasın ne olduğu. Yani yeni görevliler alınırken neye bakılıyor, en çok hangi özellik aranıyor?
Babamın en sevdiği şarkıydı: "Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık…" Bir gün yine gramofona plak koymuş, Münir Nurettin'den o nağmeleri dinliyordu keyifle. Ergenlik öncesi ukalalığım tuttu.
Geçenlerde bizim site sakinlerinden biri gülerek yolumu kesti, "Siz müneccim misiniz?" dedi.
Aklı kıt, burnu büyük Avrupa'nın savsaklamaları, küçümsemeleri, aşağılamaları sabrımızı taşırdı taşırıyor. Ne demek geliyor içimizden?
Bu açık gerçektir. Bilinir. Merak edilmez, soruşturulmaz, tartışılmaz. Karagöz oynatılırken yerinizden kalkıp "Kim var ulan orada?" diye bağırır, perdenin gerisinde araştırma yapmaya kalkarsanız, sizi tedaviye götürürler.