İnsan, İslam'da "eşref-i mahlûkat" (yaratılmışların en üstünü, en onurlusu) olarak kabul ediliyor.
Tanrısı, kitabı, peygamberi itibariyle tek bir Müslümanlık olduğunda şüphe yoktur. Ama bu tek Müslümanlığı kabul eden toplumların, milletlerin anladığı, yorumladığı ve yaşadığı şekilde farklı, değişik Müslümanlıklardan bahsetmek de imkân dışı değildir.
Bir karşılaştırma yapılacak olsa Türkiye'nin dünyada en çok cinayet işlenen ülkeler arasında yer alacağına şüphe yoktur.
Hediye alıp vermek, bazı inceliklere özen göstermek koşuluyla sevgileri canlandırır, güçlendirir. Dostlukları, arkadaşlıkları pekiştirir.
Ağaç ve yeşillik, son yıllarda nüfusu milyonu aşan büyük kentlerde, beton yığınları arasında doğup büyüyüp yaşamak zorunda olan insanların en büyük hasreti olmuştur.
Biz Türkler, birey olarak da tolum olarak özür dileme ve özeleştiri kültüründen nasipsiziz. Hâlbuki özür dileme ve özeleştiri, uygar bir insan olmanın en başta gelen gereğidir.
Zamanımızda dünyamızdaki çevre kirliliği; bilimin, başta insan tüm canlıların sağlığına zararlılık sınırı olarak belirlediği miktarın çok üstüne çıkmış; her tür canlının yaşamı için büyük bir tehdit ve tehlike haline gelmiştir. Çevre kirliliği; tek bir toplum, tek bir ülke için değil tüm insanlık ve tüm dünya için yaşamsal bir probleme dönüşmüştür. Bugün hiçbir ülke "benim çevre kirliliği gibi bir sorunum yok!" deme lüksüne sahip değildir.
Bugünün çocuğu, yarının büyüğüdür. Ülkenin ve milletin kaderinin kendisine emanet edileceği varlıktır. Bunun için bütün dünyada sonucu en garantili yatırım çocuğun maddi ve manevi bakımdan iyi yetişmesi için yapılan yatırımdır. Hz. Ali'nin buyurduğu üzere çok önemli bir nokta da çocukları kendi yaşadığımız zamana göre değil, onların yaşayacakları zamana göre eğitmemizdir.