"Güneş Batmayan İmparatorluk günleri"ne geri dönmek isteyen İngiltere'de demokrasi naftalinlenip dolaba kaldırıldı.
Hacire Akar, oğlunu en son gördüğü HDP'nin kapısına dikilip mangal gibi yüreğiyle hesap sordu.
Bu yazının doğrudan muhatabı ve ilgilisi, geçen hafta elim bir trafik kazâsında kaybettiğimiz Kültür ve Turizm Bakanlığı yardımcısı Prof.Dr. Haluk Dursun idi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na iki ay içinde iki kere seçilen Ekrem İmamoğlu da bir medya kahramanı gibi. Her kahraman gibi onun da kostümü var: Kırmızı yelek.
Demokrasiyi hem kavram, hem de araç olarak o kadar çok kullanıyoruz ki, demokrasi denen şey, bir canlı olsaydı her hâlde nesli tükenme tehlikesi altında olurdu.
Johnny Depp hayranlarının onun popülerliğini kullanarak kendi kültürlerini korumak için "Antik Yunan efsânelerinin dağı" diye sâhip çıktığı Kazdağları üzerinde oynanan oyun "kapalı gişe" devam ederken, arka taraflarda başka şeyler oluyor.
Bunları en bâriz şekilde 2013'teki Gezi Olayları'nda gördük. Süzme birer "Gezi zekâlı" oldukları anlaşılınca çadırlarını toplayıp ortadan kayboldular. "Mesele ağaç değil" idi, şimdi de ağaç değil. Çevre falan hiç değil. Yıllarca Kaz Dağları'nın virajlı yollarının üstüne adım başı inşa ettikleri otellerinden şimdi ahkâm kesiyorlar.
Necip Fâzıl'ın dediği gibi "hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber!" Dersini çalışan öğrencinin sınavdan korkmaması gibi, ölümden korkup korkmamak da nasıl yaşadığımız ile ilgili bir duygudur.