​VOX POPULİ VOX DEİ

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bu satırların yazıldığı sırada daha oy verme süreci devam etmekteydi.

Bu satırların yazıldığı sırada daha oy verme süreci devam etmekteydi. Bu yüzden sonucu şu anda bilemiyorum. Sonuç ne olursa olsun, 17 Nisan’dan itibaren baş etmemiz gereken temel meseleler aynen yerinde duracaktır. Bölgeler arası gelişmişlik farkları, yüksek işsizlik, istikrarsız kurlar, para-maliye politikaları ile kur rejimi arasındaki uyumsuzluk, yeni yüzyılda rekabet edebilme gücümüzü artırabilmek için eğitim, bilim ve teknoloji politikalarının yenilenmesi, dış politik sorunlar vb. Yani, sonuç ne olursa olsun, problemlerimiz aynen devam edecektir. Bunun için büyüme politikamızın revize edilmesi şarttır. Dört yazıdır bu konuda yazıyorum; inşallah, cuma günü bu teknoloji politikasına değineceğim.

Referandumda oylanan, aslında, devletin idare sisteminde köklü bir değişiklik yapılıp yapılmaması idi. Bunu tarihimizden iki örnekle somutlaştırabiliriz: Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan II. Mahmud Han. Bilindiği gibi Türk Devlet geleneğinde kuvvetli bir devlet başkanı ve kuvvetli bir Başbakan birlikte icrada bulunurlar. Hükümeti kuran ve hükümetten sorumlu olan zamana göre ismi değişse de (Vezir-i Azam, Sadrazam, Başvekil ve bugün) Başbakan’dır. Güçlü yetkilerle donanmış olan Cumhurbaşkanı da ki, saltanat döneminde bu Padişah’tı, devletin uzun vadeli politikalarını kesintisiz bir şekilde işletme ve devlet organları arasında koordinasyonu sağlamakla yükümlüydü. Bu sisteme Kabine Sistemi adı verilir ve Fatih Sultan Mehmed Han tarafından başlatılmıştır. 

Fatih’ten bu yana Osmanlı tarihine bakarsanız, kendi karizmatik kişilikleriyle öne çıkarak liderliği eline almış Padişah sayısı iki elin parmaklarını geçmez: Fatih Sultan Mehmed Han, Yavuz Sultan Selim Han, Kanuni Sultan Süleyman Han, Sultan Dördüncü Murad Han, Sultan II. Mahmud Han ve Sultan II. Abdülhamid Han. Fatih’ten 1923’e kadar geçen 470 senenin diyelim ki, 350 senesinde ülkeyi başbakanlar idare etmiştir. Cumhuriyet dönemi de benzerdir. Atatürk, İnönü ve tabii ki şimdiki Cumhurbaşkanı’mız Recep Tayyip Erdoğan liderlikleriyle başbakanları gölgede bırakmıştır. Ancak bu üç isim haricinde Cumhuriyet tarihinde esas olan başbakanlardır: Menderes, Demirel, Ecevit, Özal, Erbakan ve son olarak da yine Recep Tayyip Erdoğan. Eğer Halkımız “Hayır” verdi ise, Fatih’ten bu yana gelen geleneğin devamında karar kılmıştır.

Eğer halkımız “Evet” oyu verdi ise, o takdirde de, milletin iradesi Sultan II. Mahmud örneğini dikkate almıştır denebilir. Sultan II. Mahmud Han tahta çıktığında, tefessüh etmiş bir devlet mekanizması, adalet dağıtamayan adliye, ilim veremeyen bir ilmiye ve eşkiyalaşmış bir darbeci çeteye dönmüş askeriyeyle karşı karşıya kalmıştı. Bu da, yetmezmiş gibi, memleketin her yanında adeta birer “paralel devlete” dönüşmüş eşkıyadan bozma ayanlar türemişti. Sultan II. Mahmud, risk aldı ve kendi devletini yıkıp yeniden kurdu. Bugün, eğer halkımız “Evet” oyu verdiyse, milli irade devletin dünyada gelişen konjonktüre ve ülkemize yönelik tehdit algılarını minimize edecek şekilde yeniden örgütlenmesine onay vermiş demektir. Nitekim bugün de “Paralel Devlet Yapılanması’ndan”, darbeci çetelerden ve eşkıyadan mustarip değil miyiz? Milletimiz ne karar verdiyse, en doğru karardır. Latin atasözünün dediği gibi: “Vox populi, vox Dei”, yani, “Halkın sözü, Hakk’ın sözüdür.”