Bakmayın siz biz gazetecilerin böylesi atıp-tuttuğuna, uçup-kaçtığına.

Bakmayın siz biz gazetecilerin böylesi atıp-tuttuğuna, uçup-kaçtığına. Gazeteler insanların fikirlerini değiştiremezler. Çünkü zaten o görüşte olanlar bu gazeteleri alır. Yani değişiklik yaratma ihtimalimiz çok azdır. Anca pekiştirme yapabiliriz. Yani benzer görüşte olanların düşüncelerini daha derli toplu bir biçimde dile getirir eğer bir siyasi görüşte yazı yazıyorsak bu görüşü sağlamlaştırabiliriz.

Aslında gelen bir dalgayı görür, şiddetini hissederiz. Bu dalgayı halk oluşturur. On milyonlarca birey. Her biri ayrı bir yaşam kavgası içindeyken aynı doğrultuda oy kullanmalarını sağlamak siyasilerin işidir. Çok da zor iştir ha. Bu seçimde de bunu başarabilen kazandı zaten. Artık tartışma bitti.

Şimdi, “Evet”çiler kazanmanın mutluluğunda, “Hayır”cılar ezilmemiş olmanın. Demokrasiyi sihirli kılan da bu değil mi zaten.

İki tarafın da hala söyleyecekleri vardır. Ama benim derdim hangi görüşte olursa olsun, kitlenin içine karışıp, sanki bu sayısı on milyonları aşan kişilerin sözcüsüymüş, sahibiymiş gibi davrananlarla. 5 kişilik takipçi listesi ile internette esip gürleyenlere, “şaibe” diye bağıranlara, kimin karısının kızının kendisine “helal” olacağını hesap edenlerle. Ve tabii bu tip davrananlara (varsa) sahip çıkanlarla. Bir siyasi yöneticinin, hele iktidardaysa, taşıdığı hiç bir sorumluluğu, karar verme sürecinde hesap ettiği, etmek zorunda kaldığı unsurları bilmeden kendince akıl vermeye çalışanlarla.

Seçmen davranışlarını inceleyen bir sürü araştırmacı bulabilirsiniz. Bu kadar araştırma yapmaya da hiç gerek yok aslında. Ben size söyleyeyim. Seçmen öncelikle ve öncelikle kendi “çıkarına” göre oy verir. Eğer çıkarı veya çıkar umudu bir tarafa yakınsa o tarafa meyleder. Bu çıkarı lütfen maddi olarak algılamayın. Çocuğunun huzur içinde okuluna varmasını dilemek de bir çıkardır, işlerini büyütmek istemek de, kendi siyasi düşüncesini iktidara taşımak da. Bu umutların ne tarafta olduğunu görebilen, dalganın nereden geldiğini sezebilen, buna yön verebilen de kazanır. Bu kadar basit.

Kazananlar şimdi “Nasıl olur da bu gücümüzü pekiştiririz ve büyütürüz” diye düşünüyordur mutlaka. Kaybedenler de aynı şekilde. Şimdi önümüzdeki 900 küsur gün içinde iki büyük seçim daha var. Tavsiyem önlerindeki maçlara hazırlanmaları.

TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ 15-16-17 YAŞ BELİRLEYECEK

Uzun süredir seçme yaşı 18. Kabul edilen değişiklik ile artık seçilme yaşı da öyle. Yaş ortalaması 30 olan bir ülkeyiz. Yani toplumun yarısı 30 yaşın altında, yarısı da üstünde. Ve her yıl kabaca 1 milyon 500 bin yeni seçmen katılıyor. Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere 2 buçuk yıl kaldığı düşünülürse yine kabaca 3-3,5 milyon yeni seçmen demek. Yaklaşık 50 milyon kişinin oy kullandığı referandumdan çıkan tabloya dikkatlice bakarsak 18 yaşına yeni giren bu kitlenin ne kadar belirleyici olduğunu da görürüz. Türkiye’nin kaderini artık onlar belirleyecek. Yani şu anda 15-16-17 yaşında olanlar. Çok açık görülüyor ki, gençleri kazanan bu işi kazanacak.