Vakıf Katılım web

ÜTÜLÜ ÜTÜSÜZ DAVRANIŞLAR (1)

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Bahar, sere serpe geldi... Bu sene biraz da üşümüş olarak. Gene de önceki baharlardan daha sevimli bir bahar olacak bu bahar ve hatta yaz.

Bahar, sere serpe geldi... Bu sene biraz da üşümüş olarak. Gene de önceki baharlardan daha sevimli bir bahar olacak bu bahar ve hatta yaz. 

Neden derseniz, son üç yıldır yaşadığımız, insan psikolojisini de epeyce yoran bir süreç (pandemi) sebebiyle. Sobra, bireysel, ailecek veya dostlarla gezmenin, tozmanın, özgürce dağı taşı, çevreyi dolaşıp, temiz havayı solumanın, ziyaretlerin ne denli kıymetli bir his olduğunu o vakit diliminde daha adam akıllı algıladık bir de. Bu duyguların yaşandığı anlardan biri olan, 'piknik' sezonu da açıldı bu arada. 'Ramazan Bayramı' ve sonrası buna dair sahadaki kıpırtıları daha çokça göreceğiz sanırım...

Bazı iklim uzmanlarının, bu sene nasıl ki kış çok soğuk geçtiyse, önümüzdeki yaz döneminin bazı aylarının da aynı şekilde, o soğuklara paralel olarak daha sıcak bir yaz geçirebileceğimize dair, o türden imalı bazı açıklamaları oldu. Bu da demek oluyor ki; bu sene orman yangınlarına karşı daha bir 'teyakkuz' halinde olmak gerekecek. Özellikle de, 'Ege' ve 'Akdeniz' bölgelerinde. Bu teyakkuz hali, sadece orman yangınlarıyla mücadele eden devlet, kamu görevlileri veya bazı sivil toplum kuruluşları için geçerli bir 'teyakkuz hali' değil! Bu yeterli olmaz...

Bu noktada vatandaşlar olarak bizlere de büyük görevler düşüyor. 'Piknik' sezonu dedik yukarıda, işte tam bu noktada bizlerin çok hassas davranması gerekiyor. Malum pikniğe gittiğimizde ki buralar genelde orman içi veya yanı başı olabiliyor, işte oralarda her zamankinden çok daha hassas davranmalıyız. Piknik kapsamında, mangal ateşi veya başka türlü ateş yakarken özellikle de sonrasında piknik alanlarında işimiz bittiğinde, kalan o ateşleri iyice söndürmeli, sonra bir daha bir daha kontrol etmeliyiz. Tabii ki birkaç görevli yeterli olmasa bile vardır oralarda, lakin onlar gelene kadar iş işten çoktan geçmiş olabilir...

Ayrıca, o tür piknik yerlerine su, meşrubat veya türlü türlü içecek şişelerini götürdüğünüzde, siz oralardan dönerken içleri boşalmış oluyor. Onları kesinlikle piknik yerlerinde bırakmayın. Ya kapalı bir çöp konteynera atın veya orman, mesire alanları dışında bir çöp bidonu, çöp toplama yeri bulana kadar o atıkları lütfen yanınızda taşıyın. Orada bırakacağınız bir cam şişesi üzerine güneş ışınları şiddetli vurduğunda ısı yansıması (cam parçaları büyüteç görevi yapar) olur. Bu da tutuşmaya vesile olabilir. Ardı sıra olabilecekler de hepimizi üzebilir!

Piknik alanlarını hepiniz bilirsiniz, yerlerde etrafta kurumuş çör çöp, yaprak, dal parçaları genelde olur. Öyle ki, yapmanız gereken o tür görevleri harfiyen yerine getirmiş olsanız bile ayrıca hayrınıza etrafa da şöyle bir bakın lütfen. Yanınızda bulunan küçük çocuklarınıza, etrafınızda bulunan gençlere de örnek teşkil etmiş olursunuz hem. Bu tür 'ütülü davranışlar' hepimize de yakışır mı, yakışır!  Nesiller için de sahada ve akılda kalıcı bir eğitim de olur mu, olur.

Olmuyor değil, unutuluyor piknik yerlerinde cam şişe türü vb atıklar, ateşler iyi söndürülmüyor bazen. Olmadı, dediğim gibi hayrınıza siz de müdahale edebilirsiniz. Daha doğrusu hepimizin hayrına! Ne olacak, insani bir vazife sayılır o da hepimiz adına. Diyeceğim o ki; hepimiz için; 'banane' dememe hassasiyetini artık 'okkalıca' göstermeliyiz. Nedeni de bariz; o türden yangınlar yaşandığında hep birlikte pişmanlık yaşıyor, üzülüyoruz çünkü. Birde millet olarak bizde zaten 'diğergamlık' var.  Uyar bize öyle şeyler, yüksünmeyiz!

Eminim bu toprakları kendine yurt edinen, insanını seven herkes çok üzüldü geçen sene yaşadığımız o acı tablo ile karşılaşınca. Hepimizin ciğerleri 'ortak' yandı. Evi, barkı yananlar oldu. Börtü böcek yurdundan, yuvasından oldu, yandı, gördük? O evler, ormanlar sizin köyleriniz de olabilirdi, yanan sizin evleriniz, yazlıklarınız, nefes almak için gittiğiniz o güzelim yerlerden biri de olabilirdi...

Hasılı, işte böyle durumların yaşanmaması için bir yerde yapacağınız küçücük bir müdahale ülkemizde yaşanacak büyük bir faciayı da önlemiş olur belki. İnanıyorum ki vatanını, milletini, çevresini, insanları seven, koruyan, kollayan birisi bu türden bir katkıyı seve seve yapar. Ütülü, kırışık olmayan davranışları seven, sergileyen çok da insan var bu memlekette, biliyorum...

Madem iş buraya kadar geldi, aynı kapsamda çevre kirliliğine dair birkaç kelam daha edeyim. Bir çoğumuz pikniği güzelce yapıp, gidiyoruz. Fakat giderken, o piknik yaptığımız yeri ilk gördüğümüz haliyle genel olarak maalesef bırakamıyoruz. Arkada çer çöp, poşetler, yiyecek artıkları kalıyor. Rastladığımız o türlü manzaralar inanın artık bizim toplumumuzun kültürüne hiç mi hiç yakışmıyor.  

Emin olun, oraları öylece bırakıp giden birisinin evi barkı, ruhu, sevgisi de temiz değildir. Ev dediğimiz sadece üstünde çatısı olan, duvarlardan ibaret bir yapı değildir. Yaşanılan yurt da bir nevi evimizdir! Onun bağı, bahçesi, sokağı, caddesi, ormanı, suyu, dağı, ovası, obası da evimizdir. Bakış açınıza bağlı olarak onun bir parçası, ortak alanı, salonu, balkonudur belki. Bu yüzden aynı özenle çevre de, ev gibi sevilmelidir ki 'katıksız' olsun o sevginiz, 'atıklı' değil!

Bu anlamda Japon Milletinin bazı huylarını birazcık severim, ülkelerini okkalı sevmeleri anlamında alana yansıttıkları boşluk, çelişki onlarda daha az gibi gelir bana. Gerek açık haber kaynaklarından gerekse belgesellerden takip ederim sürekli Japonya’yı.. Ayrıca oralarda yaşamış olan, gidip gelen bazı tanıdıklara da Japonların kültürlerine dair merak ettiğim soruları da yöneltir, konuşurum. Hakikaten çok titizler. Birazdan bunlara örnekler vereceğim, bazı alışkanlıklarından da bahsedeceğim, ucundan...

Ha, "Shogun" filmini de unutmayalım bu arada, bir zamanlar televizyonlar da oynardı. Çok heyecanla seyrederdik. Onun hiçbir bölümünü de herhalde kaçırmadım. Hani şu; 'Efendi Toranaga'nın olduğu film. Oralarda da sadeliğin yanında, gözüme ilişen tertipli, düzenli, temiz mekanlar hep olurdu. Detaylara gelelim şimdi... Efendim Japonya da çekirdekten başlıyormuş bu temizlik alışkanlığı, kültürü, eğitimi. Yani çocuklarının, çocukluğundan! İşin 'püf noktası'  tam da burası gibi geldi bana...

'Arkası yarın' diyoruz şimdilik... Bu yazının devamı niteliğinde Japon halkının temizlik ve çevre konusundaki bazı ilginç tutum ve davranışlarına değineceğim. Örnekler vereceğim. Hayırlı bir 'Ramazan Bayramı' diliyorum, bahar coşkunuza daha bir coşku katacak...