ÜNİVERSİTE TERCİHİNDE 24 SAAT KALA SON DÖRT ÖNERİ

Micheal KUYUCU 28 Tem 2019

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Temmuz ayı yaklaşık bir milyon gencin kaderini doğrudan etkileyen bir gündem maddesi ile geçti. Üniversite tercih dönemi.

Bu son iki hafta size üniversiteler ile ilgili kısa haberler ve röportajlar paylaştım. Bu tercih döneminde de özellikle vakıf üniversiteleri öğrenci toplamak için kıyasıya mücadele etti. Bu konuda hem akademisyen hem bir vatandaş hem de bir medya profesyoneli olarak çok ciddi gözlemlerde bulundum. Üç ayrı pencereden baktım konuya, Akademik Bakış adlı programımda özellikle tercih döneminde her gün değerli bir akademisyenle röportaj yaptım, onları konuk olarak ağırladım ve hem eğitim dünyasını hem de üniversiteleri konuştuk. Tüm bunları konuşurken uzun zamandır gözlemlediğim paralı eğitim veren vakıf üniversitelerine yönelik fikirlerimi de güncelledim. Tercih döneminin bitmesine bir gün kala biraz cesur ve en önemlisi kamuoyu adına özetle birkaç uyarıda bulunmak istiyorum. Herkes her zaman olduğu gibi konuştu, bir şeyler söyledi, yazdı çizdi. Bir de ben konuşmak istedim.  Tercihe 24 saat kala bunları aklınızın hard diskinde bir yere atın derim.

 Öğrenci mi müşteri mi?

 Paralı eğitim veren vakıf üniversitelerin bir bölümü öğrencilerine “müşteri” gözü ile bakarken, bir bölümü ise onlara “öğrenci” gibi bakıyor. Müşteri gözü ile bakan üniversitelerin gözünde öğrencinin zerre değeri yok. Para versinler ve sonra da defolup gitsinler. İş bulmuş, adam olmuş, olmamış umurlarında değil. Bu üniversitelerin tuzağına düşmeyin. Unutmayın nicelik değil, niteliktir önemli olan. Atalarımız ne demiş? “Nerde çokluk orda…”

 Kampüs çok mu önemli?

 Ben yerinizde olsam kampüsü takmazdım. İyi bir kampüsü olan bir üniversite sadece instagram hesabınızın fotoğraflarını doldurur ama size iş garantisi getirmez. İstanbul’da kampüs muhabbeti yapan çoğu vakıf üniversitelerinin kampüsü bile yok. Kampüsü değerli yapan sahip olduğu yeşil alandır. Betonlar arasında eğitim almanın adı kampüs değildir.  Binaların arasında çakma köprülerle bağlantı yolları yapmak kampüs değildir, sosyetik markaları, kafeleri açmak kampüs değildir. Eğitim göreceğiniz yer metrobüse ne kadar yakın? toplu taşımayla gidip gelmeye ne kadar müsait? Arabayla gideceksiniz otoparkı var mı, o güzergahta trafik durumu nedir? Üniversitenin lokasyonunda bulunun yurtlar ne durumda? Üniversitenin güzergahı nasıl? O bölgedeki ev kiraları nasıl? Bunlar kampüsten daha önemli. Eğer bunlardan bir gol yerseniz tüm eğitim hayatınız zehir olur.

 Mutsuz akademisyenlerden ders almayın

 Vakıf üniversitelerin çok ciddi bir bölümü akademisyenlerine maddi ve manevi anlamda iyi davranmıyor. Bugün özellikle bazı paralı üniversitelerde çalışan hocalar bir dönem ekmek derdi için çalışmak zorunda ve ek iş olarak taksicilik yapan lise öğretmenleri gibiler. Mutsuz bir hoca size hiçbir şey kazandıramaz. Çok gündeme gelmeyen bir konu bu ama bir üniversitenin en büyük sermayesi akademisyeni, hocasıdır. Gitmek istediğiniz üniversitede size ders verecek olan hocaları inceleyin, Google’dan, sosyal medyadan inceleyin. Özgeçmişine bakın, mesela sizin girmek istediğiniz sektörle bir bağlantısı var mı? En son ne zaman bir akademik makale yazmış? Kitap mı yazdı ne yaptı. Bir üniversitenin web sitesinde yer alan akademisyenin cv’sinin güncel olmaması bile onun işini ne kadar ciddi yaptığına dair bir delildir. Unutmayın ki size bilgiyi verecek olan onlar.

 Çok reklam veren çok mu iyi?

 Çok reklam yapan üniversite en iyi olan üniversite midir? Kesinlikle hayır. Aksine bir yarası bile olabilir. Televizyon kanallarında, billboardlarda, gazetelerde yayınlanan üniversite reklamlarına sakın kanmayın. Eğer o reklam sizi etkilediyse bir gidip orayı görün. Reklamdaki gibiler mi yoksa atıyorlar mı ona bakın. Reklam bugün serbest piyasa ekonomisinin en büyük tuzağıdır. Reklamın amacı nedir? Bir ürün veya hizmeti tüketmeniz için sizi ikna etmek. Bir üniversitede televizyonlarda bangır bangır reklam veriyorsa demek ki sizi ikna etmeye çalışıyordur. Tamam, ikna etsin ama hangi argümanla ikna etmeye çalışıyor ona bakın. Yani size ne diyor üniversite reklamında. Size iyi hocalar mı vaat ediyor? Size burs mu veriyor? Size iş bulma vaadi mi veriyor? Ne anlatıyor reklamında ona bakın. Eğer hiçbir şey anlatmıyor ve size kuşları, çiçekleri, böcekleri gösteriyorsa anlayın ki size verecek hiçbir şey yok o okulun. Yani özetle bir üniversitenin reklam filmindeki tema bile onun tercih edilmesinde önemli bir etkendir. Bu konuya tek bir cümle ile son noktayı koymak istiyorum. Bakın YÖK listelerinde Türkiye’nin en iyi üniversitelerine, kaçı yoğun reklam veriyor? Kısaca gençler kimsenin gazına gelmeyin, iyi inceleyin, iyi soruşturun.

 Eğitimde farklı bir vizyon

 O Türkiye’de eğitime en fazla gönül veren iş adamlarından biri: İbrahim Arıkan. MEF Dershanelerinin ve okullarının kurucusu. Ömrünün son gününe kadar eğitim için çalıştı. Hayalini kurduğu üniversitenin açılışını göremedi ama çok önemli bir eser bırakarak aramızdan ayrıldı. Türkiye’nin en önemli akademisyenlerinden biri İTÜ’de de rektörlük yapmış bir isim, MEF Üniversitesinin kurucu rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin ile Arıkan’ın eğitim vizyonunu ve üniversitesini konuştuk.

 İbrahim Arıkan şirketlerini okuldaki ofisinden yönetiyordu

 İbrahim Arıkan hocamla 2012’de kişisel olarak tanıştım. MEF Dershanelerinin üzerine kurduğu şirketlerini, Yurtiçi Kargo’yu hep duyuyorum. O Türkiye’ye ilk kargoculuğu getiren kişidir. Hayatı boyunca hep yenilikler getiren bir insan, hem eğitim sektörüne hem de iş dünyasına yenilikler getirdi. Arıkan’ın holdinginde kendisine ait ofisi yoktu, MEF Okullarında bir ofisi vardı orada otururdu. Yani holdingini okuldan yönetiyordu. Holdingin müdürlerinin, yöneticilerinin toplantılarını da MEF Okullarında yapıyordu. Böyle bir eğitim aşığı insanın kurduğu eğitim kurumlarında görev almak hem büyük bir onur hem de büyük bir sorumluluk.

 “Önce Y ve Z kuşağını araştırdık”

 İbrahim Arıkan, 2012’den önce 10 yıl boyunca bilimsel araştırmalar yapmış, dünyada birçok üniversiteyi ziyaret etmiş, kampüsleri gezmiş, 2012 Mayıs’ında üniversitenin kuruluş yasası çıktı. Bana ilk tanışmamızda “hocam bir üniversite kuruyorum” dedi, “farklı bir konsepte üniversite kurabilirsek devam etmek istiyorum” dedi. “Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da çok değerli vakıf üniversiteleri var” dedi, “çok başarılılar” dedi, “yani benim üniversitem şununla yarışsın, bununla yarışsın ben bunu istemiyorum” dedi. “Benim üniversitemde şu farklılık var bunu somut olarak yani böyle işte kampüsüm farklı, işte hocam farklı o şekilde herkesin kullandığı klişe sözler değil gerçekten bir fark yaratsın istiyorum” dedi.  “Bir araştırma yapıp bana bir sunum yaparsanız ona göre karar vereceğiz” dedi. Yaptığımız çalışmalar sonucunda eğitim sistemimizde yeni gelişen Y kuşağını inceledik, sonrada daha sonra gelecek olan Z kuşağı şimdi artık geldi zaten, geçen yıldan itibaren artık Z kuşağı da üniversite öğrencisi olmaya başladı, onları inceledik. Bunların özelliklerini araştırdık, bunlar nasıl bir öğrenme modelleriyle eğitim almalılar. Bu kuşaklar dokunarak, görerek, uygulayarak öğrenmek istiyor. Şimdi bilgi artık her yerde, sürekli kullandığım bir terim var “bugün Harward’daki bir öğrenci de Harran’daki bir öğrenci de aynı bilgiye aynı hızla ulaşabiliyor”. Onun için öğrenciyi derse çekecek başka şeyler yapılması gerekiyordu ve o zaman dedik ki Flipped Learning eğitim sistemi yani öğrenciyi aktif hale getirecek, aktif öğrenmeyi uygulayacak bir model geliştirelim. Tabi dünyada bunun o dönem uygulayıcıları vardı ama üniversite düzeyinde bir kurumsal uygulama yoktu. Halen de yok, kurumsal olarak halen biz varız.

 “Flipped Learning Modeli ile başladık”

 Flipped Learning modelinde eğitim sisteminde şöyle bir uygulama var: Gelecek hafta iki saatlik dersin var, bu iki saatlik dersin bilgi kısmı 5-10 dakikadır bize göre. Bu 5-10 dakikalık kısmı stüdyoya girip video yapıp bunu üniversitenin öğrenme yönetim sistemi var oraya yükle öğrenci oradan alsın. Video izlesinler derse öyle gelsinler. Derse geldiği zaman da böyle sıralı sınıflar yok, masa üzerinde dikdörtgen, kare biçiminde üçer beşer kişilik öğrenci grupları şeklinde bir sınıf oturma sistemi var. İlk andan itibaren dersi tartışıyorlar kendi aralarında, akran öğrenmesi diyoruz. Yani şimdi hatırlayın lisede üniversitede arkadaşınıza ders anlatırken o dersi daha iyi anlıyorsunuz değil mi? Öğreniyorsunuz, burada öğrenmenin gerçekleşmesi önemli. Hoca moderatördür derste, grupları takip ediyor izliyor, yanlış bir şey söylüyorlarsa müdahale ediyor, bir sorun yoksa da tartışmalara karışmıyor. Ondan sonra güncel bir problem sunuyor öğrenciye, bunu siz çözün diyor ve derste çözdürüyor. Yani evde yapılması gereken iş derse geliyor, derste bilgi aktarma işi eve gidiyor.

 “Önce genel eğitim olmalı”

 MEF Üniversitesinde 15 bölüm var, 5 fakülte var, ana disiplinler üzerine bölümleri kurduk. Şimdi herkes her dönem soruyor “moda meslekler nedir, geleceğin meslekleri nedir. Moda meslekler modadır yani bir döneme aittir, yani o dönem bitince başka modalar gelir. Onun için ana disiplinlerde eğitim almalarını öneriyorum, çok basit bir örnek veriyorum diyelim ki siz ağır vasıta ehliyetiniz olursa her türlü aracı kullanabilirsiniz ama motosiklet ehliyeti alırsanız bir motor kullanabilirsiniz. Yani bu da ona benziyor, şimdi makine mühendisi okursanız makinenin yalnız mühendislikleri olan tekstil mühendisliği, gemi inşaatı, denizcilik, mekantronik bunlara istediğiniz zaman yönelebilirsiniz. Ama bunlardan tek bir tanesini okursanız geriye dönüp diğer dallara geçemezsiniz. Mesela ekonomik kriz oluyor ve belli sektörler etkileniyor değil mi? Etkilenince o zaman ne yapacaksınız? Sizin ağır vasıta ehliyetiniz de yok, başka bir sektöre yöneleyim diyemezsiniz ya da yönelmek istediğinizde zorlanırsınız. Ama lisans eğitiminizin temelini ana disiplinler üzerinde oturtursanız üstüne istediğinizi yaparsınız.

 “Mezunlarımız kolay iş buldu”

 İlk mezunlarımızın yüzde 72’si iş buldu, aslında tersten de gidebiliriz yüzde 4’ü iş bulamadı, yüzde 72’si hemen iş buldu, yüzde 12’si yüksek lisans yapıyor çoğu yurt dışında, yüzde 12’si Haziran 2018 ve Ocak 2019 döneminden Ocak’ta mezun olanlar da ilave eğitimler alıyor, sertifika eğitimleri alıyor. “Daha işi için başvuruda bulunmadım, hazırlık yapıyorum, Eylül’den sonra başvuru yapacağım diyenler” var. İş arayan sadece 4 kişi var. Bu veri 15 Haziran 2019 itibariyle o tarihe kadar hepsini aradık bir hafta içinde herkese ulaştık.

 “Kimse kimseyi kolay işe almıyor”

 Mezunlarımızı 6 ayda bir kontrol ediyoruz. Çocuklarımızın çoğu stajdayken iş teklifleri almışlar. Burada işte bu aktif öğrenmenin getirdiği bir sonucu görüyoruz. Sadece MEF Üniversitesi ya da Muhammed Şahin oranın rektörü, İbrahim Arıkan kurucu olduğu için kimse mezunu işe almaz. Üniversitenin markasından dolayı da işe almaz, orada sonuçta diğerleriyle yarışıyor mülakata giriyor, benim öğrencim ben bunu gururla ve iddialı bir şekilde söylüyorum diğer üniversitelere göre bu yönleriyle “aktif öğrenme” ile eğitim aldıkları için kendilerini daha öne çıkardıklarını düşünüyorum. Altyapılarının daha güçlü olduğunu düşünüyorum, donanımlı dediğimiz sadece mesleği değil vizyonu olduğunu, kendisinin ve kurumu adına bir vizyon koyabilecek seviyede mezun verdiğimizi düşünüyoruz.

“Kampüs şehir merkezinde olmalı”

 Bizim yerleşkemiz şehir içinde. Üniversiteyi kurarken bunun tartışmasını yaptık hocamla ve ekibiyle birlikte. Şehir içi İstanbul’un özellikle İstanbul’un sunduğu sosyal, kültürel, ekonomik bağlantıları, sektörle ilişkileri 100 tane üniversite kampüsünü bir araya getirsen sunamaz. Yani şehir dışında çok başarılı, çok değerli bir üniversitede okuyabilirsin, iyi bir eğitim alabilirsin yani ne bileyim oradan Taksim’e haftada kaç defa gelebilirsin? Taksim’deki bir tiyatroya, bir kültür sanat etkinliğine kaç defa, boğazın güzelliğini ne kadar görebilirsin?

İstanbul ikinci bir diplomadır. Bu diplomayı yaşayarak alacaksın.

 “Finalleri kaldırıyoruz”

 Sınav yerine proje ve ürün odaklı eğitim. Yine de tabi bilgi ölçmeye dayalı derslerde hukuk, tarih gibi derslerde yine sınav olacak. Ama dönem içinde 14 hafta çalıştırın diyoruz çocukları. Yani projede, bildiğini projeye uygularsa onu içselleştirecek. Şimdi sınav odaklı bir eğitim yapıyoruz biz Türkiye’de. Çok sınavımız var bizim, belki de dünyada bizden fazla sınav yapan ülke yok. Sınavlar başarıyı getirseydi herhalde dünya sıralamalarında birinci, ikinci olurduk bir zamanda değişiyor artık. Yani nesil değişiyor onun için proje ve ürün odaklı eğitime geçiyoruz gelecek yıldan itibaren. İki yıl önce hocalara dedik ki “isterseniz finali kaldırın ama yerine proje koyun” bir dönemlik. Bu yılsonunda baktık ki derslerimizin yüzde 55’inin finali var, yüzde 45’i yani neredeyse yarısı bu modele geçmiş. O zaman dedik ki iyi yoldayız devam. Kurumsal kararı aldık. Seneye final sınavlarını kaldırıyoruz.

 Tercih uzmanından öğrencilere son çağrı

 İstanbul Aydın Üniversitesi Basın, Tanıtım ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı, tercih uzmanı Sebahattin Kutlu ile tercih dönemini konuştuk. Kutlu, geçen yıl ilk kez uygulanan YKS sınav sisteminin yavaş yavaş oturduğunu söyledi. Sebahattin Kutlu iki yıldır kontenjanlarda bir düşüş yaşandığına vurgu yaptı.

 Kutlu: “Ön lisans ve lisans düzeyinde örgün öğretim programları için 835 bin 66 kontenjan belirlendi. Açık öğretim kontenjanları dâhil olmak üzere tüm kontenjanların toplamı 1 milyon 7 bin 191 oldu. Genel olarak son iki yıldır kontenjanlarda azalmalar yaşanıyor.

Bazı fakültelerde kontenjanlarda artış olurken bazı fakültelerde kontenjanlarda düşüşler var. Tıp Fakülteleri ve Diş Hekimliği gibi bazı bölümlerin kontenjanı artırılmış durumda. Öğretmenlik ve Mühendislik ile ilgili bölümlerin kontenjanında azalma var. En çok düşüş de yüzde 10’luk azalma ile öğretmenlik programlarında yaşandı” dedi.

 İstinye Üniversitesi geleceğin ekonomistlerini çağırıyor

 Yüksek Öğretim Kurumu'nun (YÖK) “Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2019” raporuna göre, öğrencisine en çok yatırım yapan 77 vakıf üniversitesi arasında ilk 10’da yer alan İstinye Üniversitesi bu yıl ki tercih döneminde iki önemli ilke imza attı. Topkapı’daki yerleşkesini ziyaret eden ve sonrasında üniversiteye kaydını yaptıran gençlere yüzde 5’lik “Kampüse Hoş geldin Bursu” verdi. Bu tercih döneminde öğrencilerin kampüslerine davet eden tüm üniversiteler arasında en yaratıcı motivasyonu yaratan üniversitenin bu yıl imza attığı bir diğer önemli yenilik ekonomi eğitimi almak isteyenlere yönelik oldu.

 İstinye Üniversitesi Ekonomi bölüm başkanı Dr. Melik Ertuğrul ile yaptığım bir mülakatta üniversitenin ekonomi bölümüne çok büyük bir önem verdiğini ve seçilmiş öğrenciler almak için kolları sıvadığını gördüm. Üniversite bu yıl ekonomi bölümüne sadece 10 tane öğrenci alacak ve bu öğrencilerin tamamı yüzde 100 burslu eğitim alacak. Bu bence çok güzel bir karar, vakıf üniversiteler genelde daha fazla ciro toplamak için “kim olursan ol gel” mantığı ile kontenjanlarını arttırma derdindeyken İstinye Üniversitesi nitelikli öğrenci seçmek ve onları Türkiye’ye kazandırmak için çabalıyor. Ekonomi bölümü adına alınan bu karar bence çok güzel olmuş. Bu seçilmiş on öğrenci belki de Türkiye’de geleceğin ekonomistleri olacak.

 Esenyurt Üniversitesi Yeni Medyaya yatırım yapıyor

 Esenyurt Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi dekanı Prof. Dr. Şermin Tekinalp, fakülte olarak bu yıl “Yeni Medya ve İletişim” bölümüne öğrenci alacaklarını söyledi. İletişim sektörünün teknolojiden en çok etkilenen sektörlerden biri olduğunu söyleyen Tekinalp, her şeyin dijitalleştiği bir dünyada iletişim eğitiminin bundan payını aldığını ve bu nedenle Türkiye’de çok az fakültede yer alan “Yeni Medya ve İletişim” Bölümünü açtıklarını ve bu yıl ilk öğrencileri almaya başlayacaklarını söyledi.

 Üniversiteyi tercih ettiren 5 etken

İstanbul Gedik Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu tanıtım sorumlusu Fatih Deneri, tercih döneminin bitmesine birkaç kala üniversite tercihinde bulunacak olan ve kafaları karışık olan öğrencilere beş önemli öneride bulundu. Beş yıldır adını verdiği bu beş öneriyi ben çok beğendim sizinle de paylaşmak istiyorum.

Yıldızın ilk ucunda “dil becerisi” geliyor. Artık üniversite adayları tercih edecekleri üniversitenin yabancı dilde eğitim veren ya da yabancı dil hazırlığı sunan bir okul olmasını bekliyor. Hatta ikinci hatta üçüncü bir dil öğrenebilecekleri bir ortam talep ediyorlar.

Yıldızın ikinci ucu “uluslararası bağlantılar”. Üniversite adayları tercih edecekleri üniversitelerin Erasmus ya da benzeri uluslararası bağlantıları olmasını bekliyor. Hepsinin hayalinde üniversite hayatlarının bir yılını ya da bir dönemini yurt dışında geçirmek var.

Yıldızın üçüncü ucu mezuniyetten sonra “iş imkânı” ki öğrencilerin bölüm seçerken en çok önemsediği noktalardan biri bu. Pek çok öğrenci seçtiği üniversitenin kariyer merkezleri gibi yapılarla iş bulmasında, iş ortamına hazır yetişmesinde katkı sağlamasını istiyor.

Yıldızın dördüncü ucu üniversitenin öğrencinin eğitimine verdiği “manevi destek” kadar “maddi destek” verip vermediğidir. Özellikle vakıf üniversiteleri için öğrenciler burs imkânlarını derinlemesine araştırmakta, bursların kesilme koşulları içerikleri gibi konuları didik didik etmektedir.

Yıldızın beşinci ve son ucu ise üniversitenin “sosyal ortamıdır”. Üniversite adayları artık üniversite eğitimini yurt ve fakülteler arası yaşanan bir süreç olarak görmemekteler. Üniversitenin öğrencilerine ne gibi sosyal imkânlar sunduğu, üniversite öğrencilerinin ne kadar aktif olduğu, kaç kulüp ya da topluluk bulunduğu artık belirleyici birer unsur.