ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞININ AYAK SESLERİ VE TÜRKİYE'NİN TAVRI

Faruk AKTAŞ 19 May 2022

Faruk AKTAŞ
İsveç ve Finlandiya dün resmen NATO'ya üyelik için başvurularını yaptı.

İsveç ve Finlandiya dün resmen NATO’ya üyelik için başvurularını yaptı.

Dünyanın gözü, bu konuda Türkiye’nin nasıl bir tavır izleyeceğinde.

Başta ABD ve üyelik için başvuru yapan her iki devlet ile İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkeler Türkiye’yi ikna etme gayretinde.

Bu çerçevede Ankara ile söz konusu ülkelerin başkentleri arasında yoğun bir diplomasi trafiği başladı.

Türkiye’nin söz konusu ülkelerin üyeliklerine neden karşı çıktığı artık tüm dünyanın malumu.

Her iki ülke de, on yıllardan bu yana terör örgütü PKK’ya ve çok sayıda aşırı sol terör örgütüne ev sahipliği yapıyordu.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra bir diğer terör örgütü FETÖ’nün kaçıp sığındıkları ülkelerden biri haline geldiler.

PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG terör örgütüne ise alenen devlet düzeyinde destek sağlamaktalar.

Şimdi bu ülkeler, sözüm ona “birimiz hepimiz için” doktrini üzerinden kurulmuş, Türkiye’nin de en önemli üyelerinden biri olduğu bir güvenlik örgütünün şemsiyesi altına girmek istiyorlar.

Açık ifade etmek gerekirse Mahmur Kampı nasıl ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle PKK’nın Kuzey Irak’taki “kuluçka yuvası” ise özellikle İsveç, yine başta PKK olmak üzere hemen hemen Türkiye’nin mücadele halinde olduğu tüm terör örgütlerinin Avrupa’daki en önemli “kuluçka merkezlerinden biri” niteliğinde.

On yıllardan bu yana Türkiye’yi tehdit eden terör örgütlerine kucak açan bu ülkeler, şimdi NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına girmek için Türkiye’nin onayını istiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu gündeme geldiği ilk günden bu yana Türkiye’nin tavrını açıkladı; “sıcak bakmıyoruz.”

Şimdi yoğun bir diplomasi trafiğiyle Türkiye’yi ikna etmeye çalışıyorlar, öyle umuyorlar.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Türkiye’nin güvenlik endişeleri giderilmeli” diyerek bir yandan üyelik başvurusu yapan ülkelerin Ankara’ya karşı bazı olumlu adımlar atmasını salık verirken bir yandan da Türkiye’yi çözüm için ısındırmaya çalışıyor.

Stoltenberg, durumu yanlış tarif ediyor.

Bu, güvenlik endişelerini anlamama yaklaşımı değil.

Bu, alenen Türkiye’ye düşmanlık gütme yaklaşımıdır.

Sadece İsveç ve Finlandiya’nın değil.

Her iki ülke gibi, onların hamisi ve bir anlamda NATO’nun patronu olan ABD’nin yaklaşımı da çok uzun zamandan beridir bu yönde.

Stoltenberg, “NATO, ‘Birimiz hepimiz için’ anlayışıyla kurulmuş bir örgüt ise o zaman, birbirimize düşmanlık yapmaktan vazgeçmeliyiz” demeli.

Bu ülkelerin tümünün artık Türkiye’ye düşmanlık yapmaktan vazgeçmesi lazım.

Sadece sözlü birkaç taahhüt ile değil fiilen bunu hayata geçirmeleri gerekir.

Türkiye’nin bu konuyu pazarlık masasına taşıması doğru ve yerinde bir yaklaşımdır ancak hiçbir şart ve koşulda ABD dahil, bu konuda Türkiye’nin onay vermesini isteyen ülkelerin tümünün PKK gibi PYD/YPG ile FETÖ’yü de terör örgütü olarak ilan etmelerinin ön şart olarak masaya sunulması gerektiği kanaatindeyim.

Öte yandan bu sürecin, söz konusu terör örgütleriyle mücadelede Türkiye’ye bazı fırsatlar sunmasının dışında beraberinde yeni ve hatta bence çok daha büyük tehlikeler barındırdığının da görülmesi gerekir.

O da üçüncü dünya savaşı tehlikesi.

Malum, Rusya-Ukranya savaşı ile birlikte tüm dünyada yeni bir soğuk savaş sürecinin başladığı yorumları yapılıyor.

Ancak savaş uzadıkça yaşanan gelişmeler, özellikle ABD’nin savaşın uzatılması konusunda gösterdiği yaklaşım ve aynı şekilde Ukrayna yönetiminin ülkesinin korunmasından ziyade, Washington’un savaşın uzatılması yönündeki yaklaşımları doğrultusunda tutum takınması ABD’nin, soğuk savaşın ötesine geçen, plan ve hesapları olduğu kanaati uyandırıyor.

Zira Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik sürecinin başlatılmasının ateşe benzin dökmekten farkı yok.

Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırtanın da, bu savaşın bitmesinin önünde engel olanın da, söz konusu iki ülkeyi NATO’ya davet edenin de ABD olduğu açıkça ortada.

Tüm işaretler, bu ateşi bizzat ABD’nin yaktığını ve aynı ABD’nin şimdi bu ateşi tüm Avrupa’ya yaymaya çalıştığını gösteriyor.

NATO’ya üye olmuş bir İsveç ve Finlandiya ile Rusya arasında sıcak bir savaş çıkartmak ABD açısından çok zor olmayacak.

Rusya ile bu ülkeler arasında başlayacak bir savaş tüm Avrupa ile birlikte NATO üyesi Türkiye’yi de içine alması kaçınılmaz hale gelebilir.

Üçüncü dünya savaşına dönüşecek böyle bir sürecin yıkımı ise çok daha büyük olur.

ABD emperyal çıkarları için gözünü tamamen karartmış görünüyor.

Oldukça büyük riskler barındıran bu süreçte Türkiye’nin her zamankinden daha dikkatli olması gerekir diye düşünüyorum.