TUZDAN SAĞLIK VE SANAT MERKEZİ

Erol ERDOĞAN 04 Mar 2018

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
28 Şubat 2018 Çarşamba günü önce Kırıkkale'de, sonra Çankırı'daydım. Kırıkkale Üniversitesinde TÜGVA'nın düzenlediği 28 Şubat konulu panele katıldıktan sonra akşam Çankırı'ya yetiştim.

“Ali Çatıkkaş ve Erdem Dilek adlı genç kardeşlerim yetiştirdi” desem, doğru olur. Aklınıza hemen kötü şeyler gelmesin, güzergâhı ve hız limitlerini verimli kullandık.

Çankırı’ya üçüncü seyahatimdi bu, aynı zamanda en verimlisi. TÜGVA’nın salonunda verdiğim “28 Şubat’tan 15 Temmuz’a Darbe Karşıtlığının Gelişimi” başlıklı konferansa katılım iyiydi, dinleyici soruları sağlamdı. Önceki yıllardaki konferanslarımın ilki üniversite kampüsünde, ikincisi şehirde kültür merkezinde olmuştu.

Çankırı’da bulunduğum on sekiz saati, dostlarımın sayesinde iyi değerlendirdim. Önceki gelişlerimde görmediğim yerleri gezdim, ayaküstü bile olsa selamlaşmayı arzu ettiğim dostlarla merhabalaştım, bazı arkadaşlarımla çay içtim.

Tuz Mağarası

Gezmek istediğim yerlerden biri olan Tuz Mağarasına, Mali Müşavir Şevket Koç, Çankırı Genç IHH Başkanı Mehmet Özdemir ve kitap dostu Ethem Darendeli Ağabey ile gittik. Tahmin ettiğim ile karşılaştığım farklı oldu; şaşırdım. Küçük bir mağarayı görmeye gittiğimi düşünüyordum, bir sanat galerisi ile karşılaştım.

Biraz anlatayım… Mağaranın kapısından girdiğiniz andan itibaren önünüze farklı caddeler geliyor. Her caddede sürprizler var. Eserleri hayretle izlerken kendinizi dünyanın enteresan sanat galerilerinden birinde hissediyorsunuz. Gözünüz eserlerden yukarıya kayınca, beş bin yıllık geçmişi olan mağaranın tuzdan tavanı ile karşılaşıyorsunuz. Mağarada her yer tuz; yer tuz, tavan tuz, duvarlar tuz. Tuz deyince, “kaya tuzu” diye not düşmem gerekir; bildiğimiz kaya, taş; tuzdan kaya. Tuz olmayanlar da zamanla tuzlaşmış; hangi asırdan kaldığını sormayı unuttuğum eşek, sonradan oraya bırakılmış tavşan, köpek, tavus kuşu ve tilki gibi. Farklı insan çehreleri haline dönüştürülen ayçiçekleri de öyle, onlar da tuz gibi olmuş. “Eşek” meselesine açıklık getireyim. Mağarada bulunmuş bir fosil bu. Her yer tuz olduğu için çürümeden günümüze ulaşmış. Bir süre önce eşeği alıp Ankara’da müzeye götürmüşler. Müzede çürümeye başlayınca, mağaradaki yerine getirip cam içerisinde sergilemeye başlamışlar. Sanat galerilerinde, Çankırılı Heykeltıraş Sefer Oruç’un kaya tuzuna yaptığı 12, keçiboynuzlu balık serisinden 15, diğer plastik sanatlardan 11 eseri var. Ayrıca farklı üniversitelerden ve sanatçılardan yaklaşık 40 eser sergileniyor. Eserler zamanla artacakmış. Mağarayı tahayyül etmekte zorlanmayasınız diye bazı bilgiler vereyim. Galerilerin alanı yaklaşık sekiz bin metrekare, uzunluğu sekiz kilometre. Yollar, tırların gidebileceği kadar geniş ve yüksek.

Tranp’tan Trump’a

Mağarayı gezerken Heykeltıraş Sefer Oruç’un yanı sıra Çankırı Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü ve Mağara Proje Sorumlusu Ethem Yenigürbüz Bey bize mihmandarlık yaptı. “Uyuyan dev uyanıyor” diye düşünen iki Ethem bey de (Ethem Darendeli ve Ethem Yenigürbüz) çok heyecanlıydı.

Sanat galerisini gezerken rastladığım ilginç bir eseri de anlatayım size. Sefer Oruç’un işi olan bu eserin adı “Tranp” imiş. Ben onu “Tramp” olarak algıladım. Eserde, pelikan stilize edilmiş. Pelikanın yanı sıra bir de konuşma kürsüsü var. Pelikanın ağız kısmı çok açık, bu onun çok konuştuğunu anlatıyor. Çok konuştuğu için ne dediğini bilmiyor, sözlerinin farkında değil. Konuştukça kürsü kirleniyor, pisleniyor. Kürsü zaten pis, kirli, dağınık.

Sanat ve Sağlık

Çankırı Valiliği ve Çankırı Belediyesinin esas planı, mağarayı sağlık mekânına dönüştürmekmiş. Bu ne zaman başarılır bilmiyorum ama ben mağarayı gezerken burnumdan nefes alıp ağzımdan yavaş yavaş verdikçe, nefesimin açıldığını fark ettim. Üç yıldır kullandığım kaya tuzundan yapılmış gece lambasında da benzer etkiler görmüştüm.

Yazıda ismi geçen her dostuma, Çankırılı gençlere ve TÜGVA Çankırı Temsilcisi Özkan Öcal’a teşekkür ederim. Çankırı Tuz Mağarasının sanat, sağlık ve yaşam merkezi olarak hizmete başlayacağı günlerin yakın olmasını diliyorum. Çankırı’ya dair anlatmam gerekenler çok. Şimdi anlatamadıklarımı, inşallah, üç vakte kadar çıkacak kitapta yazacağım.