TÜRKİYE EKONOMİK KRİZDE DEĞİL Mİ? - II

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Bugünkü yazıda cumartesi günkü yazımda kaldığım yerden devam edeceğim.

Bugünkü yazıda cumartesi günkü yazımda kaldığım yerden devam edeceğim. Buna bağlı olarak şu soruları cevaplandırmaya çalışacağım: Ekonomik kriz nedir ve Türkiye’de şu anda bir ekonomik kriz var mı? Enflasyon ve hayat pahalılığı demek ekonomik kriz demek midir? Mevcut yüksek enflasyon süreci bir ekonomik krizle sonuçlanır mı? Başlayalım…

EKONOMİK KRİZ NEDİR?

Ekonomik kriz deyince akla ilk gelen genel iktisadi düzeyinde birkaç çeyrek süren küçülmedir. Genel iktisadi faaliyet düzeyini en iyi gösteren değişken de GSYİH’dir. Yani hepimizin anlayacağı şekilde söyleyecek olursak ekonomi iki veya daha fazla çeyrek arka arkaya küçülürse bu durum bir ekonomik kriz olduğuna delâlet eder. Ekonomik krizler sadece büyümenin negatif seyretmesi ile değil, aynı zamanda yüksek işsizlik oranları ile de ölçülebilirler. Ancak tek başına işsizlik (özellikle yapısal işsizliğin yüksek olduğu ülkelerde) bir kriz göstergesi sayılmaz. Çünkü büyümenin yüksek olduğu ekonomilerde de yüksek işsizlik oranları gözlemlenebilir.

Birkaç çeyrek süren negatif büyüme makro iktisat literatüründe resesyon / gerileme olarak da adlandırılır. Bu kavram orijinal olarak Konjonktür Teorisine aittir. Konjonktür Teorisi iktisat biliminde iktisadi dalgalanmaları birbirinden ayırt ederek sebep ve sonuçlarını inceleyen iktisat alt branşıdır. Burada resesyon genel olarak iktisadi faaliyet düzeyinin özel olarak GSYİH’nin doğal büyüme trendinin altında büyüdüğü ve tepe noktadan tekrar doğal büyüme trendine döndüğü süreci anlatır. Makro İktisat’ta ise iki çeyrek ve daha fazla süre GSYİH küçülürse (yani büyüme arka arkaya negatif olursa) resesyon olarak adlandırılır.

Ekonomik krizler genelde özel yatırımların hızla düştüğü süreçlerde ortaya çıkar. Bu yüzden birçok kriz finansal krizler, döviz ve bankacılık krizleriyle bağlantılıdır. Finansal krizler genel olarak finansal piyasaların aniden çökmesi ve fon arzının daralması ile gözlemlenirken, bunun özel bir formu olan bankacılık krizleri bankacılık sektöründe (batık kredilerin artması, mevduat kaçışı vb gibi) farklı sebeplerden kredi arzının daralması ile sonuçlanır. Döviz krizleri ise döviz kurlarının ani ve hızla yükselmesi ile tanımlanır. Bütün bunlar ayrı ayrı olacağı gibi birlikte de gerçekleşebilir. Eğer bu süreçler milli gelirin küçülmesine de yol açıyorsa o takdirde bir ekonomik krizden bahsedebiliriz.

Ekonomik krizlerde milli gelir büyümesi durur ve sonra da milli gelir küçülür. Özellikle küçük firmaların satışlarında büyük düşüşler olur, eğer yeterli kredi bulamazlarsa firma iflasları ortaya çıkar. İşsizlik artar. Krizin daha da yaygınlaştığı durumlarda finans sektörü ve bankacılık ta da iflaslar gerçekleşir.

TÜRKİYE’DE ŞU ANDA EKONOMİK KRİZ VAR MI?

 Türkiye’de şu anda bankacılık ve finans sektöründe bir kâr düşüşü, buna bağlı olarak kredi daralması var mıdır? Hayır yoktur. Ekonomide satışlar devam etmekte midir? Evet devam etmektedir. Kapasite kullanım oranları düşük müdür? Hayır, hatta tersine olabilecek maksimum düzeye yakındır. Milli gelir büyümesi düşük müdür? Hayır, tam tersine 2021 yılında yüzde 11, 2022 yılı ilk çeyreğinde yüzde 7,3 büyüme elde edilmiştir. Bu durum bize söylemektedir ki, Türkiye’de hal-i hazırda bir ekonomik kriz yoktur. “Pekiyi, her şey iyiyse Hocam, niye başta siz iktisatçılar olmak üzere vatandaşlar şikâyet ediyorlar?” Sorunun cevabı basittir: Anormal hızla artan ve çok yüksek seviyelere çıkan enflasyon, döviz kurlarında hızlı yükseliş, ülkede çoğunluğu temsil eden sabit gelirli çalışanların reel satın alma gücünün düşmesi… Bunların hepsi milletin çoğunluğu için dayanılmaz bir hayat pahalılığı anlamına gelmektedir. Yine de insanlar hayatlarını devam ettirmek için daha yüksek borç yükü altına girmektedirler. Şu anda kredi arzında bir sorun yoktur ama toplumun borçluluk oranı da artmaktadır.

YÜKSEK ENFLASYON VE HAYAT PAHALILIĞI EKONOMİK KRİZ ANLAMINA GELMEZ Mİ?

Ekonomik krizin olması için iktisadi faaliyet düzeyinin düşmesi, ekonominin küçülmesi ve para ile kredi akışlarının kesilmesinin gerektiğini söylemiştik. Genelde, eğer maliyet artışları yoksa, ekonomik krizler düşük enflasyon üretirler. Çünkü yüksek enflasyonun ana sebebi ülkenin üretim kapasitesi üzerinde bir harcama artışıdır. Yani üretim maliyetleri veri iken harcamalar artıyorsa, ekonomi büyüyorsa bu durumda enflasyon olur. Bunun istisnası hızlı maliyet artışlarıdır. Üretim maliyetleri hızlı arttığı durumda, hem enflasyon yükselir hem de milli gelir büyümesi azalır veya milli gelir küçülür. Eğer maliyet artışları bütün dünyada kalıcı hale gelirse bu durum stagflasyon olarak adlandırılır. Her ülke belli dönemlerde kendi çapında küçük stagflasyonlara da maruz kalabilir. Özellikle finansmanı dış borca ve üretimi ithal girdilere bağımlı ülkelerde döviz kurlarında artış stagflasyona sebep olur.

Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizler olan 1994, 2001, 2008 ve 2018 krizleri temelde döviz kurunda ani artışlar akabinde yüksek enflasyon ve yüksek işsizliğe yol açmıştır. Bu gibi durumlarda hükümetler enflasyonu düşürerek büyümeyi gerçekleştiremezler. Ancak ve ancak, dışarıdan büyük meblağlı ve ucuz döviz cinsi borç bulunabilirse bu gerçekleşebilir. Yalnız bunun maliyeti de dış borcun hızla artmasıdır. 2001 krizinden sonra 2003 – 2013 arasında yaşanan sahte Cennet dışarıdan gelen ucuz dış borçla sağlanmıştır.

Eğer dış borç imkânı yeterli değilse, stagflasyonla karşılaşan bir hükümetin yapabileceği iki şey vardır. Ya enflasyonla mücadele edip belli bir dönem yüksek işsizlik ve durgunluğa tahammül etmek ya da enflasyonu boş verip büyümeye odaklanmak. Birincisi Ortodoks veya Heterodoks istikrar programlarına dayanırken, ikincisi popülist ekonomi politikası olarak adlandırılır. Popülist ekonomi politikası uygulanırsa büyüme artar ama enflasyon da hızla artışa geçer. Türkiye’deki mevcut durum bir ekonomik krize girmemek için enflasyonun boşlanmasıdır, yani uygulanan popülist politikanın doğal sonucudur.

Yüksek enflasyon tek başına gelir, servet ve kredi dağılımında adaletsizliğe yol açar. Ancak bugün Türkiye’de olduğu gibi enflasyon anormal bir hızla yükseliyorsa (9 ayda yüzde 16’dan yüzde73’e çıkan bir enflasyon), o takdirde, gelir, servet ve kredi dağılımındaki adaletsizlik dayanılamaz seviyelere çıkabilir. Toplumun yaklaşık yüzde beşini oluşturan gayr-ı menkul, döviz ve altın sahipleri, uluslararası şirketlerde üst düzey çalışanlar, rantiyeler, turizmci ve ihracatçılar hızla zenginleşirken (ve onlar için hayat ucuzlarken) ülkenin toplam işgücünün yarısından fazlasını teşkil eden maaşlı çalışanlar ve işçiler ile küçük esnaf çiftçiler fakirleşir. Bunlar için hayat pahalılığı dayanılmaz boyutlara çıkar. Diyebiliriz ki, bu kesimlerdeki düşük gelirli insanlarımız için gerçek enlemde bir kriz vardır. Ancak bu bireysel ölçekte bir krizdir. Ekonomik kriz herkesin kaybettiği genel bir fakirleşme anlamına gelir. Bu yüzden bugün bir ekonomik kriz yoktur ama emekçilerden, üreticilerden, çiftçilerden, maaşlı çalışanlardan ve küçük imalatçılardan rantiyelere, istifçilere, mülk ve servet sahiplerine gelir ve servet transferi vardır. Bu gidişin doğal sonucu orta sınıfların ortadan kalkmasıdır.

SEÇİME KADAR BİR EKONOMİK KRİZ OLUR MU?

Bu süreçte Türk ekonomisinin bir ekonomik krize yuvarlanması için belli bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Türk ekonomisinin tarihine baktığımızda krizlerin döviz kurunda ani bir sıçramayla başladığı görülmektedir. Bunun sebebi de yüksek cari açık ve yüksek dış borç hacmidir. Eğer Türkiye dış borçları çeviremez noktaya gelirse bu krizin temel tetikleyicisi olacaktır. Şu anda dış ticaret açığı ve cari açık rakamları çok yüksektir. Bu şartlar altında eğer yazın turizm gelirimiz 25 milyar doların altında kalırsa, Rusya ve Ukrayna savaşı şiddetlenerek devam ederse, dış ticaret açığımız bugünkü hızla artamaya devam ederse ve CDS primimiz 900 baz puanın üstüne çıkar ve orada kalırsa, Türk ekonomisi dış ödemelerinde çok zorlanır. Bu da hızla artan döviz talebi ve döviz kurlarının (kur korumalı mevduat hesaplarına rağmen) patlaması anlamına gelir. Benim şahsi kanaatim, bu olumsuz senaryoların gerçekleşmesi durumunda, Ekim – Kasım ve Ocak-Şubat aylarında kriz olabilir. Dolar kuru için kritik seviye Ekim sonu için 19 TL’dir. Eğer bütün bu olumsuz şartlar gerçekleşir ve ekim sonunda dolar kuru 19 TL’nin üstüne çıkarsa gerçek bir ekonomik kriz patlayabilir. Hükümetin bunu engellemek için gerekli önlemleri alması hepimiz için hayati derecede önemlidir.

Eğer Hükümet seçime kadar bir ekonomik kriz çıkmadan mevcut politikalarla gidebilirse seçimi kazanma ihtimali vardır. Bir ekonomik kriz patlarsa seçimi kazanma ihtimali çok azalır. Zaten bir istikrar programı uygulanması durumunda seçimi kazanma ihtimali çok düşüktür. Bütün bunlar birer ihtimaldir ama kesin olan şey seçimden sonra kim kazanırsa kazansın çok sert bir istikrar programının uygulanacağı gerçeğidir.