T​RUMP'IN GÜVENLİ BÖLGELERİ:

Abdullah AĞAR 01 Şub 2017

Abdullah AĞAR
Tüm Yazıları
İlk görüşmesini Netanyahu ile yapan ve "İsrail'in güvenliği olmazsa olmazım" diyen Trump'ın Suriye'deki güvenli bölgelerle ilgili stratejisinde, bu temel yaklaşım ne derece etkili olacak?

İlk görüşmesini Netanyahu ile yapan ve “İsrail’in güvenliği olmazsa olmazım” diyen Trump’ın Suriye’deki güvenli bölgelerle ilgili stratejisinde, bu temel yaklaşım ne derece etkili olacak?

Birinci soru bu.

Ve bu Suriye iç savaşının seyrini nasıl etkileyecek?

Öncelik taşıyan bir diğer soru ise şu!

Trump'ın güvenli bölgeleri eski demografik yapıya göre mi olacak? Yoksa kim vurduya giden ve kapanın elinde kalan topraklara göre mi?

Trump’ın güvenli bölgelerden kastının ne olduğu hala tam bilinemiyor. Verdiği talimatla Pentagon ve ABD Dışişlerinin bir çalışma yapacağı anlaşılıyor. Bununla birlikte, açıklamada CIA’nın isminin geçmemesi ilginç. CIA ile Pentagon’un dönem dönem ortak paydayı tutturamadıkları biliniyor. Sonuçta vekalet savaşlarında terör örgütlerinin kullanılması birebir Pentagon’a ait bir proje değil.

Trump metodolojisinin ortaya çıkması/anlaşılması için belli bir süreye ihtiyacı olsa da ‘fiili durum ve alan analizine bağlı olarak’ ABD’nin vekalet savaşçıları üzerinden inisiyatif ürettiği alanları stabilize etmek ve buraları birer kıyı başı olarak kullanmak isteyeceği temel gerçek olarak ortada duruyor.

Bu durumda ABD açısından öncelik taşıyan iki temel alan karşımıza çıkıyor:

1- İsrail’in fiziki güvenliğine doğrusal katkı sağlayacak Ürdün, İsrail ve Lübnan’ı karşılayan Suriye toprakları, yani Suvayda-Daraa-Garneteyn bölgesi.

2-   YPG-PKK’nın kontrolündeki Suriye’nin kuzeyindeki bölge...

Ama sadece bu kadar değil...

Şu an ‘genel oranlarla’ Suriye’nin; % 29-30’u Rejim ve Şii tabanlı örgütlerin, % 30-31’i YPG-PKK’nın, % 30-32’si IŞİD’in, % 8-10 Sünni tabanlı çok parçalı muhaliflerin elinde bulunuyor.

Bu fotoğrafta büyük bir kırılma olmazsa, IŞİD’in kaybedeceği topraklar Rejim ve Şii tabanlı örgütlerle, YPG-PKK’nın arasında paylaşılacak. Bu fotoğrafa isim değiştirerek bütün Sünni tabanlı silahlı yapıları kendi çatısı altında toplamaya çalışan Nusra’yı da eklemlemek gerekiyor. Sonuçta Sünni tabanın da angaje bir örgüt tarafından güdülmesi gerekiyor. Akla CIA’nın eski başkanı Petraus’un sözü akla geliyor; “IŞİD’e karşı Nusra’yı kullanalım!!!”

Tabii Ahrar-u Şam, Tahrir el Şam gibi muhalif ve ÖSO tabanlı yapılarının da birleşmesi, kendileri ve angaje oldukları güçler/ülkeler açısından önem taşıyor.

*

ABD’nin kendine yakın güç ve menfaat odaklarıyla iş tutması sonrasında Irak’ta baş gösteren mezhebi ve etnik kırılganlık, IŞİD’in istismar edebileceği tabanı ve alanı oluşturmuştu. Bu açıdan bakınca IŞİD’in doğmasının ve etki üretmesinin temel nedeni “Menfaatlere dayalı güvenli bölgeler üzerinden-Büyük bir risk olarak” tekrar gün yüzüne çıkıyor.

Adaletsizlik!

ABD, Irak’ta ürettiği güç ile kaosu domine etmiş (domain-baskılamış), etki ortadan kalktığı andan itibaren, dizaynın aparat örgütleri güç ve etki üretmeye başlamışlardı.

Sonunda coğrafya bu noktaya geldi.

Şimdi Trump yönetimi çözüm merkezli bir model mi ortaya koyacak, yoksa o da ‘Bush ve Obama’dan miras’ kırılganlıklar, düşmanlıklar ve mikrolaşmadan beslenmeye devam mı edecek?

Güvenli bölgeler, sorunun çözümü adına mı ortaya çıkacak, yoksa dizaynın yeni bir evresi olarak mı?

Rusya’nın kendine angaje güvenli bölgeleri ‘Halep ve sonrası Astana’da yürüyen süreçte’ meşrulaştırma çalışmalarının bir benzerini Amerika’da mı yapacak?

Kurtlar sofrası, devler masasına nasıl evrilecek?

*

Suriye iç savaşında en büyük hak mahrumiyetine uğrayanlar Sünni Araplarla, Türkmenler. En büyük toprak kaybına uğrayan, meşruiyetlerini ve inisiyatiflerini kaybedenler yine onlar.

Irak’taki durum da aynı buna benzer. Ve aslında sorunun da çözümün de asıl kaynağı orası ama şimdilik konu Suriye.

Öncelikli soru şu:

Trump’ın güvenli bölgelerinde YPG-PKK'nın ve IŞİD’in, Sunni Araplardan ve Türkmenlerden çaldığı topraklar ne olacak? Başta Halep olmak üzere, etnik ve mezhebi yapısı bozulan alanların da bu soruna eklenmesi gerekiyor.

Suriye özelinde Kürtler, YPG-PKK üzerinden büyük toprak kazanımı elde etmiş olsalar bile, yine aynı yapı üzerinden hiç olmadığı kadar radikalleştiler ve bu haliyle kendilerini güden iradelerin vekalet savaşçısı formatında kendi hedef ve menfaatlerinin peşindeler.

O zaman akla şu soru geliyor. Suriye’nin petrol havzalarını ele geçirmeye en yakın güç gibi duran YPG-PKK, bundan sonraki süreçte;

-   Marksist-Leninist ideolojisiyle mi hareket edecek?

-   Amerikan dizaynının vekalet savaşçısı bir terör örgütü olarak mı?

-   Yoksa yakın markajında hareket ettiği İran-Şii hilali projesinin bir parçası olarak mı?

ABD Ahmet Çelebi’den yediği kazığın bir benzerini PKK’dan yerse çok şaşırmasın.

Türkiye karşıtı hemen her projede birincil fonksiyon üstlenen PKK-YPG kendini kullanan ülkeleri kullanarak yol alıyor. Bu doğru.

Ancak bu doğru artık sadece Türkiye’ye ait bir sorun değil.

Artık bütün dünya, sadece IŞİD radikalizmi, biatçiliği ve tekfirciliğiyle değil, PKK üzerinden yürüyen etnik bir radikalizm, biatçılık ve tekfircilik gerçeğiyle karşı karşıya.

Elbet bunu kullanmaya devam etmek istenecektir.

Elbette PKK’nın kimyası göz ardı edilecektir.

Ama kurtlar sofrasının hizmetkarı, lezzetli yemeklerin işine uyku ilacı katacak kadar da zehir karıştıracak kadar da cüretkar ve kurnazdır.

Artık kime nasipse!

Bir gün YPG-PKK’yı kullanan birileri için de deniz bitecektir.

Artık burada da nasip kimeyse?

“PKK sadece Türkiye’yi ısırır” mı diyorsunuz?

Sağa sola bir bakın derim.

Şimdi en başta sorduğumuz soruya dönecek olursak; Trump’ın güvenli bölgeleri eski demografik yapıya göre mi olacak? Yoksa kim vurduya giden ve kapanın elinde kalan topraklara göre mi?

Örneğin YPG-PKK’nın (‘Sığ bir çözümle’ ABD’ye göre DSG) Sünni Araplardan gasp ettiği Tel Abyad, Haseke, Tel Rıfat, Membiç, Arema ve Minnig (Afrin), Türkmenlerden gasp ettiği Hammam Türkmen ve Tel Abyad’taki alanlar, Keldani ve Asuriler’in IŞİD korkusuyla boşalttığı ve YPG-PKK’nın sonradan dönmelerine izin vermediği Kamışlı’nın güneydoğusundaki Melikiye başta olmak üzere gasp ettiği toprakları, yerleşim yerlerini “Güvenli Bölgeler” kapsamında asli sahiplerine geri verecek mi?

Patronajı bunu istese, diretse bile çok yanaşacaklarını sanmıyorum.

Sonuçta Membiç örneği ortada... ABD devletinin kamusal açıklamalarıyla alay edercesine, PKK-YPG fiili durumu hem dayatmış, hem kabul ettirmiş durumda. Durum ABD’nin işine gelmiş, ‘büyük ihtimal Türkiye’ye stratejik aldatma uygulamış olsa bile’ PKK’nın dünya kamuoyu önünde ABD iradesiyle alay ettiği gerçeği değişmez.

ABD ise IŞİD'e gösterdiğini askeri hassasiyetinin bir benzerini, YPG-PKK'ya göstermediği sürece ‘özellikle Türkiye’ye’ samimi olduğunu hiçbir zaman ispatlayamayacak. 

Öte tarafıyla İŞİD sorunu askeri anlamda çözülse bile (-ki bu bile şu an çok uzak) İŞİD zihni, etkisi ve mikrolaşması nasıl ortadan kalkacak?

Artık Suriye parçalanırken, asıl bu gerçek ıskalanıyor.

Parçalanma ya da fedarasyon sorunu çözmeyecek.

Aksine sorun daha da büyütecek.