​TELEVİZYON SATIN ALIRKEN

Ersin AKMAN 29 Haz 2017

Ersin AKMAN
Tüm Yazıları
Bir süre önce (19 Ocak 2017) bu köşede "Türkiye'nin Televizyon Alışkanlığı" başlıklı bir yazı okudunuz.

Bir süre önce (19 Ocak 2017) bu köşede “Türkiye’nin Televizyon Alışkanlığı” başlıklı bir yazı okudunuz. Yazının amacı ülkemizdeki telefon trendlerini ve satın alma alışkanlıklarını gözler önüne sermek, bunu yaparken de bazı pazarlama yöntemlerine dikkat çekmekti. Bu hafta öğreniyorum ki bu yazı özellikle bir şirketteki yöneticileri çok rahatsız etmiş. Pazarlama çok önemli bir olgudur. Ancak pazarlama yaparken sektör profesyonelleri son kullanıcıyı da yanlış yönlendirmiyor olmalı. O yazının rahatsızlık verdiği noktaların da tüketici lehine olduğunu düşünerek, konuyu biraz daha detaylandıralım.

Türkiye, tüm televizyon üreticileri için çok büyük ve çok önemli bir pazar. O nedenle pazarda hem yerli hem de yabancı üreticiler gayet tatminkar satış rakamlarına ulaşabiliyorlar. Son birkaç yıldır gayrimenkul sektöründe yaşanan canlılık da televizyon satışlarını ivmelendiriyor. Yeni evlerine taşınan insanlar taşınma işine yeni bir televizyon alarak başlıyorlar. Avrupa ülkelerinin aksine evliliklerin hız kesmeden devam etmesi, çok büyük bir öğrenci nüfusunun yılın farklı dönemlerinde farklı şehirlerde yaşıyor olması da yeni televizyon ihtiyacının azalmamasını sağlıyor.

Televizyon satın alırken son kullanıcının dikkat etmesi gereken ilk şey kendi ihtiyacını belirlemek. Marka, model, teknoloji ve televizyona ayrılabilen bütçeden bile daha önemli olanı kişinin ihtiyaçlarını belirleyerek, o ihtiyaçlara cevap verecek ürüne yönelmesi. Bunu dışındaki tüm teknolojik yeterlilikler, kampanyalar, ödeme kolaylıkları veya reklamlar son kullanıcının aklını çelmek için düşünülmüş pazarlama yöntemleri olarak algılanabilir.

Ülkemizde çok uzun zamandır her ihtiyaca ve her bütçeye göre televizyonlar satılmakta. Yani işin arz tarafında herhangi bir sıkıntı yok. Hatta neredeyse birbirinin aynı iki farklı televizyonu farklı markalarda (ve doğal olarak farklı fiyatlarda) bulabilmek mümkün.

İşin talep tarafı ise çoğunlukla nasıl bir televizyon alması gerektiğine karar verememiş son kullanıcılardan oluşuyor.

Evi gösteren şey TV’dir

Türk insanı evinde televizyonun büyüğünü seviyor. Ülkemizde evler metrekare anlamında Avrupa ülkelerinden daha büyük olduğu için daha büyük paneller için yeterince alan bulunuyor. Ayrıca görünen o ki Türk insanı televizyonu evi güzelleştiren bir aksesuar olarak da algılıyor. O nedenle pahalı ve tasarım anlamında da öne çıkan modellerin satışı konusunda markalar herhangi bir sorun yaşamıyorlar.

Televizyonu satın aldıktan sonra yaşanan servis kalitesi veya servis hizmetinin denenmesini sağlayan herhangi bir arıza durumundaysa tüketicilerin genellikle şikayet ettikleri görünüyor. Bu noktada da kendi ihtiyaçlarını belirledikten sonra tercih edecekleri marka ile ilgili yakın çevrelerinde herhangi bir araştırma yapmayanların daha çok mağduriyet yaşadığını görüyoruz.

Televizyon gibi ucuz olmayan bir satın alma kararı öncesi çevrelerindeki diğer insanların deneyimlerini dinleyen ve ona göre bir karar veren potansiyel müşterilerin genel anlamda marka ve model seçiminde de daha başarılı olduğunu görüyoruz.

Burada bence asıl sorun sadece bir arkadaşı aldığı için o ürünü seçen değil, kendi ihtiyaçlarını belirledikten sonra arkadaşının yaptığı tercihin başarılı veya başarısız olmasından yola çıkarak karar verecek kadar olaya hakim son kullanıcı profilinin sayısal anlamda az olmasından kaynaklanıyor. Satış noktasındaki personelin satmakla görevli olduğunu unutmadan, satın alma kararı vermeden önce gerekli araştırmayı yapan son kullanıcılar ise seçtikleri televizyonu uzun süre kullanabiliyorlar.