​TAYYİP ERDOĞAN'IN YÖNETECEĞİ ZOR PSİKOLOJİ

Erol ERDOĞAN 30 May 2017

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
Recep Tayyip Erdoğan'ın 'partisiz cumhurbaşkanı' olarak AK Parti kimliğinden resmi olarak uzak olduğu dönemde, AK Partililer başta olmak üzere onu sevenler; hükümet, milletvekilleri, parti teşkilatları ve partili belediyelerden beğenmedikleri icraat, tutum ve söylemle karşılaştıklarında, olumsuzluğu partinin veya hükümetin başında Erdoğan'ın olmamasına bağlıyorlardı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘partisiz cumhurbaşkanı’ olarak AK Parti kimliğinden resmi olarak uzak olduğu dönemde, AK Partililer başta olmak üzere onu sevenler; hükümet, milletvekilleri, parti teşkilatları ve partili belediyelerden beğenmedikleri icraat, tutum ve söylemle karşılaştıklarında, olumsuzluğu partinin veya hükümetin başında Erdoğan’ın olmamasına bağlıyorlardı. Böylesi durumlarda “Bizim için önemli olan Reistir” diyerek AK Parti aidiyetiyle ilgili herhangi bir sıkıntıya düşmüyorlar, karşılaştıkları olumsuzluk onlarda bir tepki veya ümitsizliğe yol açmıyordu. Bu dönemde, pek çok partiliden, bu anlayışın sonucu olarak, teşkilatlara ve milletvekillerine “Tayyip Erdoğan’ı yalnız bırakıyorsunuz.” şeklinde yönelen serzenişlere de rastlıyorduk. Recep Tayyip Erdoğan’ın kurucusu olduğu partisinin başından uzak olması, AK Parti için eksiklik oluştururken, ayrıntı sayılabilecek böyle bir psikoloji de, parti lehine sonuçlar doğuracak biçimde var ola geldi.  

16 Nisan 2017 tarihli referandumla ‘partili cumhurbaşkanlığı’ başladı. Referandum sonrasında Recep Tayyip Erdoğan önce AK Parti’ye üye oldu, peşinden 21 Mayıs’taki kongrede partiye genel başkan seçildi. AK Parti’nin yeni MYK’sının göreve başlamasıyla Erdoğan partiyi resmen yönetmeye başlamış olacak. Erdoğan artık hem cumhurbaşkanımız hem AK Parti’nin genel başkanı. Bu durum, aynı zamanda üstteki paragrafta anlattığımız, iki kimliğin büyük ölçüde birleşmesi anlamına gelmektedir. ‘Büyük ölçüde’ kaydının sebebi, geçiş döneminden dolayı henüz başbakanlığın devam ediyor olması. 

Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘cumhurbaşkanı’ olarak aynı zamanda hükümet partisinin genel başkanı olması, dikkatle yönetilmesi gereken bir psikolojinin de habercisi. Hükümet, milletvekilleri, parti teşkilatları ve partili belediyelerden beğenmedikleri icraat, tutum ve söylemle karşılaştıklarında, olumsuzluğu partinin veya hükümetin başında Erdoğan’ın olmamasına bağlayanlar, Erdoğan ile parti kimliğinin bütünleşmesinden dolayı, bu ayrımı peyderpey terk edecekler. Bu ise, Recep Tayyip Erdoğan’a ve partide genel başkan vekili olarak görev yapacak Başbakan Binali Yıldırım’a, yeni dönemde her alanda (teşkilat, meclis, belediyeler; söylemler, halkla ilişkiler…) hızlı bir iyileştirme yapma görevi ile yeni psikolojiyi doğru yönetme sorumluluğu yüklüyor.

Şuna da dikkat etmek gerekir. AK Parti büyük bir parti; 15-16 yıllık birikim ve geniş bir insan kaynağı var. Partinin ağırlıklı tabanını oluşturan dindar-muhafazakâr camia ise siyasi, sosyal ve kültürel olarak, mesela on sene önceki kadar homojen değil. Dolayısıyla, “AK Partililerin hepsi şunu istiyor.” diyebileceğimiz benzeşen talepler yerine farklılaşmaya başlayan eğilimler söz konusu. Tabandaki farklılaşmaları, güçlü liderler, zenginliğe dönüştürürler. Recep Tayyip Erdoğan bunu AK Parti’de yıllardır başardı. Kılıçdaroğlu bunu yapamadığı için CHP bazen ‘koalisyon’ görüntüsü veriyor. Bakalım Tayyip Erdoğan, yeni dönemde, partililerin farklılaşan beklentilerini yine başarılı şekilde yönetebilecek mi?

Ramazanınız mübarek, huzur ve sağlığınız daim olsun.