​TAYLOR KURALI VE MERKEZ BANKASI'NIN DALGALI FAİZ (!) POLİTİKASI

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Batı kimliği ve Avrupa Birliği'nin Çöküşü (Westerdaemmerung) ile ilgili yazacaktım ki, iki meslektaşımın yazdığı güzel makalelere gözüm ilişti.

Batı kimliği ve Avrupa Birliği’nin Çöküşü (Westerdaemmerung) ile ilgili yazacaktım ki, iki meslektaşımın yazdığı güzel makalelere gözüm ilişti. 15 Mart tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Erinç Yeldan Hocamız Dr. Mahfi Eğilmez’in kendi kişisel bloğundaki 9 Mart tarihli yazıya atfen şöyle demişti:

 “Türkiye’de hem döviz kuru, hem de faiz oranları istikrarsız biçimde aşırı oynaktır, zira enflasyon hedeflemesi ile yola çıkan, ancak zaman içerisinde bir yandan küresel sermaye hareketlerinin şantajları, diğer yandan “faizin sıfırlanması yönünde siyasi telkinler” nedenleriyle bağımsızlığı ve saygınlığı zedelenmiş bir görünüm sunan Merkez Bankası’nın para politikası inandırıcılığını ve güvenilirliğini yitirmiştir.”    

Erinç Yeldan’ın analizini dayandırdığı ana makalede ise Merkez Bankası’nın faiz politikası eleştirilerek, elinde bulunan birçok faiz enstrümanından sırasıyla faydalanma yoluyla Merkez Bankası’nın piyasanın nabzına göre şerbet verdiği ve “efektif” politika faizini de sürekli değiştirdiğinden dem vurmaktaydı. Yazı şöyle bitiyordu:

“Merkez Bankası’nın, dalgalı kur rejiminin yanında bir de dalgalı faiz politikası uygulamasının bazı avantajları var. Bunların başında piyasaya uyum sağlamak, değişen koşullarda hemen bu koşullara göre faizi ayarlamak gibi üstünlükler sayılabilir. Ne var ki bu rejimin bazı sakıncaları da var. Her şeyden önce kurda yaşanan oynaklık aynı şekilde faize de yansıyor. Öte yandan Merkez Bankası kuru piyasaya bırakmanın yanında faizi de piyasaya bırakınca bu kez piyasaya yön vermek yerine piyasanın peşinden sürüklenmeye başlıyor. Öyle olunca da piyasaya yön veremiyor, tam tersine piyasa ona yön veriyor. 

Not: Dalgalı faiz politikası deyimi, bu çerçevede, ilk kez burada kullanılıyor.” 

Mahfi Eğilmez, özetle Merkez Bankası’nın piyasayı yönetebilmek için sürekli faiz değişikliğine gittiğini ama, tam da bu yüzden, piyasaya yön veremediğini, aksine piyasanın ona yön verdiğini vurgulamaktadır. Erinç Hoca’mız da hem döviz hem de faizdeki dalgalanmayı Merkez Bankası’nın saygınlığını ve güvenilirliğini kaybetmesine bağlamaktadır. Bunun sebebini de yükselen küresel risklere ve Merkez Bankası yönetiminin Cumhurbaşkanı’ndan çekinmesine (bunu da üstü kapalı bir biçimde ifade ederek, DMD)  bağlı olarak açıklamaktadır.

Ben ne düşünüyorum? Her şeyden önce genel olarak şu ifade her iktisatçı tarafından kabul edilebilir: Merkez Bankası’nın politikasında kararlı duruşu ve bunun için bir çapa oluşturması iktisat politikasının güvenilirliği açısından çok önemlidir. Bu mana da Sayın Eğilmez’in argümanına katılmaktayım. Yani, politika faizi her esen rüzgâra göre değiştirilmez. Erinç Hoca’nın argümanı da yazısının başındaki ifade ile bir milli paranın değerini belirleyen üç ayrı ifadenin (yani faiz, milli paranın diğer paralar karşısındaki değişim değeri ve enflasyonun tersi) birbiri ile uyumlu olması gerektiğini bildirmektedir ki; buna karşı çıkacak bir iktisatçı göremezsiniz. Ancak son yıllarda bütün egemen iktisat akımınca sorgulanmaksızın kabul edilen ve Merkez Bankalarının da sorgulamadan uyguladıkları bir yanlış vardır ki, bu iki değerli meslektaşım bunu söylemekten imtina etmektedirler. Bu yanlış hipotez iktisatta Taylor Kuralı olarak bilinir ve herkesin anlayacağı şekilde şöyle özetlenebilir: Merkez Bankası bankalar arası para piyasasında faizleri belirleyerek açık ekonomi şartlarında bütün ekonomiyi yönlendirebilir.   Bu hipotez, ultra liberal Yeni Klasik – Keynesgil Sentez yaklaşımıdır ki, ne Erinç Hoca’nın ne de Mahfi Eğilmez’in New York’un para simsarları ile aynı ideolojide olduğunu söyleyemeyiz. Bu hipotezin dayandığı varsayımlar da ne gerçek hayatta var olan olgulardır, ne de bu fikirlerine çok değer verdiğim meslektaşlarımın bu varsayımlara iman ettiğini söyleyebilirim. Varsayımlar şunlardır: 

i. Bütün piyasalarda tam rekabet şartları vardır, (sanayi kapitalizminde gerçekleşmesi mümkün değildir, ilkel tarım ekonomilerinde ise belki gerçekleşebilir).

ii. Bankacılık piyasası tam rekabetçidir ve Mondi-Klein modeli geçerlidir, (ülkemizde 8 büyük aile şirketi ve onların ortakları küresel kartellerin sahip olduğu sıkı oligopolist bankacılık sektörü ve dünya da ise Turuncu devrimlerin finansörü para babalarının yönlendirdiği dev finans kapitalin olduğu yerde hangi rekabetçi yapıdan bahsedebiliriz ki?)

iii. İlgili ülkenin bölgeler arası gelişmişlik sorunları yoktur, tam sanayileşmiştir ve gelir ile servet dağılımında nispeten adaletli bir yapı vardır, (Türkiye haritasında Samsun – Adana arasında bir hat çekin; doğusu Pakistan batısı Avusturya ayarında bir gelişmişliğe sahiptir.)

Parantezlerde çürüttüğüm bu varsayımlara dayanan para politikası modeli Merkez Bankası’nın bankalar arası para piyasasında politika faizi belirleyerek dolaylı yoldan müdahalesi ile bütün ekonomiyi yönetebileceği iddiasını taşır. Erinç Hoca’mın çok açık bir şekilde belirttiği üç ifade arasında uyumu sağlamanın yolu faizleri yüksek tutmak mıdır? Aynı zamanda sermaye faktörünün fiyatının ana belirleyicisi olan faiz kısa vadeli (günlük!) politika oyunları ile belirlenirse kaynakların etkin tahsisi bozulmaz mı? İsterseniz bu sorulara ben cevap vereyim. 

İlk önce birinci sorunun cevabı: Üç ifade arasında uyumu sağlamanın yolu, faiz, enflasyon ve kuru eş anlı olarak belirleyecek tek değişken olan para arzının istikrarlı hale getirilmesidir. Bunun için de, parasal hedefleme uygulamasına geçilmesi zorunludur. Merkez Bankası’nın kulağı tersten göstererek, ucuz tefeci oyunları ile gerçekleri uzun süre örtbas etmesi de mümkün değildir. Bu iki saygı değer iktisatçı da, aslında Merkez Bankası’nın politika stratejisine karşı değildirler, her ikisi de yazdıklarına göre ultra liberal ve ütopik Taylor Kuralı’nı veri kabul etmektedirler. “Faizi belirleyelim de, nasıl belirleyelim?” Ben de diyorum ki, “bırakın yahu faizi piyasa belirlesin, zaten piyasanın daha etkin bir şekilde belirleyeceği bir değeri el yordamıyla nereye kadar belirleyebilirsiniz?” Merkez Bankası’nın en önemli vazifesi ve varlık sebebi milli para arzını kontrol etmektir. Bunu gerçekleştirirse, yani enflasyon – faiz hedeflemesini bırakıp parasal hedeflemeye geçerse, üç ifade arasındaki uyum da gerçekleşir, hem de ikinci soruya cevaben, piyasa kaynak tahsisini Merkez Bankası’nın belirleyeceği faizin yol açacağından çok daha etkin bir şekilde belirler. Bu konuyu çeşitli toplantı ve mahfillerde defaatle söyledim, söylemeye de devam edeceğim.