Bir Türk şirketi yabancı bir şirket tarafından alındığında içim "Cız" ediyor.

Bir Türk şirketi yabancı bir şirket tarafından alındığında içim “Cız” ediyor. Yoo. Sermaye düşmanı falan değilim. “Keşke” diyorum, “Keşke bu yabancılar kurulu bulunan Türk şirketlerini almak yerine sıfırdan yeni işler kursalar. Yeni iş alanları açsalar.” Ama maalesef haberler yoğunluklu olarak, benim içimi acıtan şekilde yayınlanıyor. Pazarda yeri olan köklü Türk aile şirketleri büyük sermayeye yeniliyor. Alınan para yine yatırıma gitse iyi. Ama babadan, dededen kalan şirketini sattıktan sonra yeni bir iş kurup başarılı olan daha duymadım maalesef.

Belli ki kamu idaresi de büyük bir değişime girecek. 2019 öncesi biraz zor. Gündem seçimler olacak. Ama sonrasında biraz da mecbur kalınacak. Çünkü devlet yönetim sistemimiz köklü bir değişim geçirecek. Hazır böyle bir fırsat varken acaba şimdiye kadar yaptığımız kimi uygulamaları tekrar etmesek mi?

Mesela, 1990 sonrası başlayan şu özel okul furyasına bir “dur” desek mi? Türkiye’nin çok daha fakir olduğu dönemlerde bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti eğitim sistemini kendi başına halledebiliyordu. Şimdi çok daha iyi durumdayken neden yapılamasın?

Velileri evlatlarıyla sınayan, astronomik okul ücretlerini ödeyeceğim diye köle eden bu sistem neden ortadan kaldırılamasın? Hadi daha hafifini söyleyeyim ıslah edilmesin? Bugün Türkiye’yi yöneten kadroların tamamı devlet okullarından mezun. Ne kötülüğünü gördük?

Bu sistem belli ki FETÖ tarafından desteklenmiş. Özel okul ile dershane arasına sıkışan gençler FETÖ’nün eline düşmüş. Ortaya çıkan para da örgütün finansmanına kullanılmış.

AK Parti’nin en önemli icraatlarından biri sağlık sistemini ıslah etmek. Geçmişi hatırlayan bizler için sabaha karşı girilen hastane kuyrukları hala hafızalarımızda. Ancak özel hastanelerin bu kadar yoğun olması acaba doğru mu? Belli ki çok para kazanıyorlar. Yoksa her köşe başına açılmazlardı. Şimdi devlet kontrolündeki hastaneler tıkır tıkır işliyor. Biraz daha destekle çok daha iyi olmazlar mı?

Toplumumuz 1980’den beri Amerikan modeli “Birey” üzerinden inşa edilmeye çalışılıyor. Bireyselleşme açıkça toplumsal dayanışmayı törpüleyen bir durum. O yüzden hemen her konuda toplumu bölen kamplardan bahsediyoruz. Toplumsal dayanışmadan, bireysel kurtuluşa geçişin sancılarını hepimiz çekiyoruz. Acaba bunu tersine döndüremez miyiz? “Ben” den “Biz” e dönemez miyiz?

Çünkü bireyselleşmek aslında zenginler için kolay bir olgudur. Zengin olan kolay bireyselleşir. Bunu kimi batılı ülkelerin bize hiç uymayan sosyokültürel yapılarından yola çıkarak Türkiye’ye uyarlamak ne derece doğrudur?

Biliyorum dünyada her şey bireyselleşmeyi pompalıyor. İnternet uygulamalarından, televizyon programlarına kadar. Yediği yemeği, giydiği elbiseyi, 10 bin dolarlık çantasının fotoğrafını paylaşan görmemiş biri için bu söylediklerim tüyler ürpertici olabilir. Ama geçmişte bayramlarda bile kendine alınan yeni giysileri arkadaşları mahcup olmasın diye saklamaya çalışarak büyüyen bizler için nostalji olarak kalmasın.