SIFIRI TÜKETMEMEK

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Saymaya başla dediğimizde hemen hepimiz bir iki üç diye saymaya başlarız. Ama geri doğru saymaya başladığımızda üç iki bir sıfır deriz.

Saymaya başla dediğimizde hemen hepimiz bir iki üç diye saymaya başlarız. Ama geri doğru saymaya başladığımızda üç iki bir sıfır deriz. Bunun temel nedenlerinden biri, sıfırı bir değer olarak kabul etmemektir. Ancak kaybetmeye başladığımızda ise sıfır eksilerin yanında bir değer olarak karşımıza çıkar. Matematik dersini okulda bitirdik şimdi bu da nereden çıktı mı diyorsunuz. Haklısınız ama matematik hayatımızdan çıkmıyor. 

Her şeyin bir matematiği var. Miting meydanlarının bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan uluslararası ilişkiler teorisini kazan-kazan üzerine tanımlar. Hatta bazen İngilizce şekliyle win-win olarak anlatır. Kazan-kazan, bir ilişkide her iki tarafın da kazançlı çıkabileceği bir formül üzerine uzlaşmak demektir. Bunun tam tersi kaybet-kaybet durumudur. İki kişi birbirinin başına silah dayıyorsa ve isteklerinden vazgeçmiyorsa sonunda her iki taraf da kaybedecektir. Matematik önemlidir. Siyasetin matematiğini kavramak kendimiz için olduğu kadar karşı taraf için de önemlidir. 

Dünyanın yaşadığı her iki dünya savaşı da kaybet-kaybet durumuna uygundur. Savaşın kazananı olarak gördüğümüz ülkeler bile verdiği kayıplar göz önüne alınırsa kaybedenler arasındadır. Kişisel görüşüm her iki savaşta da Almanların matematikten ve oyun teorisinden pek bir şey anlamadığını gösterir. Nasıl diyelim, azıcık kıt zekalı, ileri görüşten yoksun oldukları için dünyanın başını belaya sokmuştur Almanlar. Biz de ilkinde onlarla saf tuttuğumuz için yenilmiş sayıldık. Bu da ayrı bir matematik. Sıfır dediğimiz sayı, başlangıç noktasını ifade eder ve bulunduğumuz konumu anlamamız için gereklidir. Almanların temel derdinin sıfırı sonradan bulmuş olmaları mıdır? Romen rakamlarının böyle kötü bir yönü var. 

Türkiye’ye geldiğimizde ülke olarak dış ticaretin gerçeklerine uygun olarak geliştirdiğimiz win-win oyununu ülke içinde uygulamaya kalktığımızda pek de rağbet görmüyor. Bu bir millet olarak hepimizin gösterdiği bir eksiklik. Felaket zamanlarında birlikte Türkiye olduğumuzu hatırlıyoruz ama sonrasında bu işi rasyonel bir temele oturtmaya giriştiğimizde birbirimizi bir kaşık suda boğmaya kalkıyoruz. Hatta bir kaşık suda fırtına koparmayan kişileri de pek sevmiyoruz. 

Şimdi yeni bir kararın arifesindeyiz. Yeni bir anayasa için önümüze bir sandık konulacak. Oradan çıkacak karar sadece bizim değil önümüzdeki nesillerin de nasıl bir ülkede yaşayacağına karar verecek. Sürecin sonuçtan çok daha önemli olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Referandum kampanya süreci, sonucun kendisinden daha önemli. Bu işin sonunda sıfırı tüketmek de var ülke olarak. Toplu bir kayıp süreci yaşamak da var. Onun için yaşanan bu süreci Türkiye’nin hep birlikte kazanç sağlayacağı sürece çevirmek faydalı olur. 

FETÖ, PKK, DEAŞ... Bunlar enerjimizi tüketmeye çalışan oyunun parçaları. Biz kaybederken kazanmak isteyenlerin piyonları. Yapmamız gereken Türkiye’de herkesin kazanacağı bir rekabet ortamını üretmek ve sandıktan ne çıkarsa çıksın Türkiye’nin kazanacağı bir oyunu tesis etmek.