SIFIR ZAYİATLA POLİTİKASI: MERHABA NİYETİNE ELVEDA!

İrfan ÇİFTÇİ
Tüm Yazıları
Muhtemelen uzun yıllar tartışılacak ve sonra da siyasi tarihimizde hangi veçheleriyle yer alırsa alsın, gerekçesi ve zamanlaması konusunda milyonlarca soru sorulsa da Ak Parti'deki lider değişimi, şimdiki zamanda Türkiye'nin bir başarı hikâyesidir.

Muhtemelen uzun yıllar tartışılacak ve sonra da siyasi tarihimizde hangi veçheleriyle yer alırsa alsın, gerekçesi ve zamanlaması konusunda milyonlarca soru sorulsa da Ak Parti'deki lider değişimi, şimdiki zamanda Türkiye'nin bir başarı hikâyesidir. Son 50 yılda muhafazakâr kesimin militan olmayan yüksek nitelikli insan kaynakları Türkiye'de bir kaç kanaldan yetişti. Geleneksel olarak olduğu yerde “iyi, kâmil insan” yetiştirme gayretinde olan manevi ocakların dışında bu işe gönül vermiş birkaç kişi ve kurum vardı. 1970'lerin sağ sol çatışmalarının yoğunlaştığı o kaotik günlerinde “gözü olana gün ışımıştır” diyen Fethi Gemuhluoğlu'nun yönettiği Türk Petrol Vakfı, Ayverdilerin Kubbealtı Cemiyeti, Hareket Dergisi çevresi başlıca bildik muhitler. Bir de dönem dönem bazı mütevazı gayretler. 1950’lere kadar muhafazakâr ailelerin çocuklarını okuyunca kendi değerlerine yabancılaşıyor diye uzun müddet okutmak konusunda direndikleri bir vaka. Okuyan parlak çocuklar içinden çıkarıldığı muhitten genetiği değiştirilircesine kopartılıp Demirel örneğinde olduğu gibi Rockefeller’a uzaklara götürülebiliyordu. Bu sosyal yara çok sayıda romana filme vs. konu olmuştur.

Siyasi aktör olarak bunların ilk istisnası Necmettin Erbakan'dır diyebiliriz. İçinde yetiştiği ve oldukça yüksek iltifatlarına mazhar olduğu çevrelerin değil, Anadolu insanının değerlerini temsil etmeyi seçti. Ahmet Davutoğlu da Erbakan Hoca'nın olağanüstü başarıyla mezun olduğu Türkiye'nin en başa güreşen liselerinden birisi olan İstanbul Erkek Lisesi’nde okuduğu yıllardan beridir dindar muhafazakâr camianın harika çocuklarından birisi olarak görülmüş bir kişilik. Gerek lise yıllarındaki performansıyla, gerekse sonrasında girdiği Boğaziçi yıllarından itibaren okur-yazar dindar camianın rol modellerinden, idollerinden birisiydi. 1990’larda Bilim Sanat Vakfı çevresinde toplanan Boğaziçili dindar gençlerin oluşturduğu küçük bir elit çevrede  “kendisinden çok şey beklenen adam” havası esiyordu. Daha sonra kısmen Şehir Üniversitesine ve kısmen de SETA'ya akan bu muhitler ne Milli Görüş hareketinin içindeydi ne de Ak Parti oluşurken doğrudan onların içinde yer almadı. Kendisini daha çok siyaset üstü veya reel politikten uzakta olarak konumlandıran bu halka şimdilerde Hoca’nın “gönüllerini kıramam” dediği ve üzerlerine titrediği çevresi olsa gerek. Ak Parti sürecinde daha çok da Abdullah Gül'ün teşvikiyle Ahmet Davutoğlu ve “iyi eğitimli” arkadaşları, teknokrat olarak kurulan hükümetlerde hizmet ettiler. Ak Parti ise tamamen geleneksel yani siyasetin en dar sokaklarından nerdeyse Bolşevik disiplin ve sürrealist halk menkıbelerden enerjisini alan fantastik Milli Görüş hareketinin kor çelik çekirdeğinde pişerek en sağdan siyasetin meydanına RTE liderliğiyle taşınarak hala kendi hükmünü icra ediyor. Reis, karizmatik istisnalarıyla(tavır, usul, çalışma) ilmek ilmek teşkilatçılığı ile İstanbul merkezli olarak siyasal kozasını ördü. Dolayısıyla şimdi İnebolu'daki ilçe başkanının Millî Görüşle illiyedinin derecesini ve Ak Parti ile ünsiyetini tomografik düzeyde okuyor. RTE yağan yağmurlarda ıslandığı o insanlarla, her anını ünsiyet ve ülfet içinde zirvesine ramak kala bir yürüyüş sürdürüyor.

Ahmet Hoca'nın ve çevresinde bulunan gençliğinde radikal İslami akımlardan etkilenen, daha teorik düzeyde siyasetle meşgul olmuş çekirdek ekibinin böylesine bir kitle partisi içinde siyaset yapmak durumunda kalmak kendileri için bile konjoktürel bir cilve olmuştur sanırım. Çünkü bırakın MGV'yi RP'nin veya AP'nin gençlik kollarında bulunmayı bile zül addetmişlerdir. Onlar, olağan şartlar içinde “uzun yola çıkmaya hüküm giymiş” oldukları fikrinden hareketle belki bir düşünce çevresi olarak kendi hareketlerini başlatabilirlerdi. Oysa içinde bulundukları Ak Parti, MSP çekirdeği etrafına DP, AP, ANAP vb. muhafazakâr sağ kitleleri çığ gibi merkeze taşıyan bir ırmak seli. Dünya ve Türkiye şartlarının bu kadar kısa sürede merkeze taşıdığı bir muhafazakâr kitle partisinin lideri olmak Ahmet Hoca'nın da ne düşüncesinde ne de içinden geldiği pratiklerde karşılığı olan bir gerçeklik değildi sanıyorum. Onun için Hoca için bu süreç tam bir altın tecrübe oldu. Kendi tok gözü, pak geçmişi ile bu kitlelerin gönlünde kendince bir yer edindi. Bütün veda konuşmalarında özellikle Partisi'nin değerlerine, davaya vurgu yaparak gençlere ve kadınlara yönelik her veda ifadesi aslında ilmi siyasetten siyasetin meydanına, bugünden yarına bir merhaba çağrısı olarak yankılanıyor... Bir hışımla ile geldi-geçti, ama yürüyüşe asıl şimdi başlayacak…