SEVDİĞİNLE DOST OLABİLMEK

Cemalnur SARGUT 04 Oca 2018

Cemalnur SARGUT
Tüm Yazıları
Ne mutlu gerçekten sevdiğiyle dost olabilenlere!

Peygamberler Hazreti Âdem’den beri Allah’a teslim olarak gelirler. Peygamberin özelliği budur. Bu teslimiyetteki en bilinçli safha dostlukla başlar. Yani teslimiyetin bilinçliliği artık kendine zarar vereni de sevmek ve hürmet etmek hâlinde tecelli eder. Bunun timsâli olarak da Allah’u Teala Hazreti İbrahim’i bu âleme getirmiş ve ona “dostum” demiş. Hazreti  İbrahim’de tecelli eden şey, mutmainneyle başlayan peygamberlik makamının râzı makamına yükselmesidir. Hazreti Âdem’de Allah’tan emin olmayla başlayan peygamberlik makamı Hazreti İbrahim’de rızâda en üst seviyeye yükselir. Yani senden gelen her şey güzeldir, senden gelen her şeye razıyım demektir. Bunun dışında, Peygamber’de tecelli eden Habib makamı artık buraya gelmiş bir kulun gösterdiği samimiyet ve güzelliğin Allah tarafından cevaplandırılışıdır. Demek ki makam, dostlukla başlar, sâfiye yani yok olmakla biter. Yok olunca da ortada başka varlık kalmaz. O da Hz. Muhammed tecellisidir. Hayatımızda olan biten her şey bizim kaderimizdir. Kaderimize sahip çıkmak ondan ibret alarak bir çok hikmetin varlığına inanarak Allah’ın ipine sarılmamızdır. 

Hazreti İbrahim’in ateşe atılmasının bir mânâsı da aslında sıkıntı ve belâya dûçâr olması ve o sıkıntı ve belâyı Allah’tan bildiği için onun gül bahçesinin insana verdiği zevk kadar ateşten, sıkıntıdan zevk alır hâle geçmesi demek. Yani sıkıntıyı belâ olarak görmüyor, bal olarak görüyor. Ayrıca da o sıkıntıdan sevgilinin selâmı diye zevk almaya başlıyor. İşte bu hâl, teslimiyette rızâ noktasını gösterir. Hazreti  İbrahim Allah’ta tecelli eden cömertliği kendi varlığında hissetti. Yani Allah’ın sevdiğini, kulunu affettiğini, kucakladığını, ayırımsız sevdiğini gördü hissetti, kendi yaşamaya başladı. İşte onun için de adı Halil oldu ve çok cömert oldu. Önce kendi nefsini verdi, sonra etrafa hizmet etti, dağıttı. İdrak ediyoruz ki; “Sâdıklığın asıl mânâsı, sevdiğinin her hareketindeki güzelliği idrâk edebilmek ve onun ahlâkını giyinmektir.” Allah için herşeyini vermek cömertlik demektir. Canını, malını. Zamanını, yiyeceğini, içeceğini her neyin varsa tasadduk etmen büyük cömertlik göstermen demektir. Cömertlik sahibi kimse kendisini Halil İbrahim sofrasında görür ve onunla bereketlenir. Ne mutlu cömertlik elbisesi giyenlere!..

Allah’ın istediği gibi yaşamaya başladığı zaman kendinden memnun oluyor kul. Kendinden memnun olup kendisiyle barışınca Allah’ından emin olduğunu fark ediyor. Aslında kendinden değil de kendindeki Allah’a âit isimden emin olduğunu fark ediyor. Kendisiyle barıştığı bu anda bütün dünyayla da barış başlıyor. Böylece mümin oluyor. Dünyayla barış kurana mümin ya da insan deniyor. Bu durumda her duâsı “âmin” oluyor. Hepsi birbirini tamamlayan kelimeler bunlar. Dolayısıyla “emin”, “âmin” ve “mümin” olan kişi de sâdık oluyor çünkü o emin olduğu kişiye sâdık oluyor, varlığa sâdık oluyor. Emin olduğu varlık da aslında kişi olmayıp Allah olduğu için, sadâkat Allah’a karşı oluyor. Onun için emânetini doğru taşıyor, emânete hıyânet etmiyor. Allah’ın istediği gibi yaşamaya gayret ediyor. Hoşuna gitmese de Allah’ın istediği şeylere boyun eğiyor. İşte bu durum Allah’ın yap dediklerini yerine getirmek, yapma dediklerinden de kaçınmak ve yapmamak gerekir. O zaman Allah’a sadakat gösteren salih kullarından oluruz.

Sevdiğinin adını duymak insanı ne kadar mutlu eder ve ne kadar güzeldir!.. Yeni bir ilmin  zuhur etmesi ne kadar huzur vericidir.  Allah’ın isminin yeni tecellisini görüyor Hz. İbrahim ve o kadar çok etkileniyor ki; bütün varlığından soyunuyor. Dolayısıyla her şeyini vermeye, fedâ etmeye râzı oluyor. Yani sen sevdiğinle alâkalı bir şey hissettiğin ve gördüğün zaman, kendi varlığını yağma ettiğinde, gerçek sevgi o demek oluyor… Çünkü sevdiğin için her şeyini feda edebiliyorsun. O zaman da sevdiğinle dost oluyorsun. Sevginin üstünde bir mertebedir dostluk. Sevgi, dostluk ve aşk arasındaki merhaleleri şöyle anlatıyor İbn-i Arabî. “Önce seversin, sonra ona dost olursun, sonra âşık olursun, böylelikle onda yok olursun. Onda yok olduğun zaman artık kendi varlığın kalmaz, onun varlığında tamamen karışır ve yok olursun. Allah dostu olanlar O’nun rızasını kazanmak için O’nun yolunda bütün varlığını feda edenlerdir. Ne mutlu gerçekten sevdiğiyle dost olabilenlere!