SEÇMECE GEÇMECE...(2)

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Dünkü köşe yazımıza kaldığımızdan yerden devam edeceğiz. Yani irin dediğimiz şey aslında neydi, içi ne idi? Bunu açacağım biraz. Çünkü biz, çabuk unutuyoruz bazı konuları. Bu konuda haklılık payımız da yok değil. Avrupa ülkelerinde veya Batı ülkelerinde bir koca yılda yaşanan olayları bizler milletçe belki bir ayda bazen de bir haftada yaşıyoruz. 

Terör konusunda ve son yıllarda, günümüzde yaşadığımız büyük sıkıntıların sebebi, daha ziyade Ortadoğu ve ülkemizde cirit atan, terör estiren PKK, DEAŞ, Türk İslam coğrafyası için tehdit olan FETÖ ve diğer sol tandanslı radikal örgütler kaynaklı idi. Başka bir deyişle hepsi aynı bataklığın patentini taşıyan örgütler kaynaklı idi. Daha doğrusu onlar vasıtasıyla arkalarındaki “global kene çetesi” emellerine ulaşmaya çalışıyordu. Mücadeleyi kısmen ve büyük ölçüde kaybettiler an itibarıyla da.

Bizler bu mücadele döneminde o kadar iç-dış saldırılara enerjimizi harcadık ki, belki içeride bitirebileceğimiz birçok işimiz bu yüzden yapılamadı. Engellendik, oyalandık. Bunlar da yaşadığımız o süreçlerin bir parçası oldu. Ekonomimiz sarsıldı, bizler de. Ki tüm bunlara rağmen dünyada sayılı 3-4 proje daha gerçekleştirildi. ‘Yedi Düvel’in bize saldırmasının sebebi olarak gerçekleştirilen kimi projeler oldu üstelik bunlar. Daha doğrusu içimizdekilerle beraber ‘sekiz düvel'in saldırısına uğradık. Eh, gene de kör-topal geldik bu günlere. Dünyadaki global krize, ekonomik aktivitelere baktığımızda çok çok kötü durumda değiliz bana göre. Sıkıntı kağıt üzerinde var onu da gözlemliyorum. Bir takım nahoş bağırmaların yüzde doksanı psikolojik ve ideolojik aslında. Onlar ekonomi çok iyi olsaydı da inanın gene çığırtkanlık yapacaktı. Genetik bir siyasi hazımsızlık sorunu var çünkü burada. Haliyle bundan sonra atılacak adımlar çok ehemmiyetli. Dedim ya; çok iyi olmasak da sıfıra geldik, belki artıya çıkma zamanı…

Şunu da kendi adıma diyeceğim; yaşım itibarıyla dış devletler karşısında kendimi günümüzün siyasi erki zamanında sergiledikleri insani ve milli duruşu dolayısıyla özellikle çok iyi hissettim. Daha önce olmadığı kadar. Okkalı laflar edildi. Duyduğumda "hah, işte benim de içimden geçen bu idi, milli benliğimizi, bizi ezdirmedik, örseletmedik, duruşumuz ütülü idi, buruşuk, kırışık değildi" diye, sevindiğim epeyce tavır sergilemeler de oldu. Bu sevinç daha çok dışa (Türkiye dışı uluslar arası diplomatik ilişkilerde sergilenen tavırlar vb.) karşı söylemler ağırlıklı idi. Velakin aynı siyasi erkin içinde olan bazılarının içeride gözlemlediğim, duyduğum bazı ‘itici sözler’ de bu sevincimi gölgelemedi desem yalan olur. Çünkü yerli yerinde olmayan, gereksiz, sert ve sempatik olmayan, nezaketten uzak, devlet dilinden uzak bir dil idi bu. Ego kokan, sözlerdi. Neyse efendim ortalama almam gerekirse gene de iyi diyebilirim.

Sadede gelecek olursam... Dünkü köşe yazımda yani bu yazının başlangıcında bahsettiğim kazanımlar bir yana, bugünkü köşe yazımda bahsettiğim “gül de diken de olur” misali nahoşluklar bir yana, bu günlerde bu işlerin bir dönüm noktasına gelindi. Gelecek haftaki seçimlerden bahsediyorum. Seçim yaklaştıkça daha da kızgınlaşan bir de atmosferimiz var. Ben de seçim zamanı herkes gibi, biraz daha fazla kaptırıyorum kendimi bu atmosfere. İşte bu vesileyle son haftalarda diğer siyasi parti temsilcilerini, onların anlattıklarını, seçim sonrasına dair projelerini de gözlemliyorum. Daha doğrusu projesizliklerini. Dinliyorum çünkü bende oy kullanacağım.

Bu seçimlerde muhalefette çıta hakikaten düşük. Hiç birisi babamın oğlu değil. Hiç birini körü körüne sevmiyorum. Vatandaş, vatan ve millet için yani bizler için iyi şeyler vaat eden, gerçekleştiren ve bizi dünyaya karşı iyi temsil eden ülkemdeki her siyasi erk benim için kıymetlidir. Ama çaplı bir siyasi erk bu kastettiğim. ‘Çıtaları düşük’ dedim şimdi biraz da bunu açacağım.. Bir Cumhurbaşkanı adayına soruyorlar, projeleriniz neler, o da cevaben projelerden daha çok "Onu yıkacağım, şunu kapatacağım, şunu satacağım", ardından kahramanca işler yapmış bir Türk ordusunun bir Generalinin "paletini sökeceğim" falan filan diyor. Dünyanın gözü önünde Arakanlı Müslümanlar yakılıyor, cesetleri sürükleniyor, kadın, çocuk demeden öldürülüyor. Diri diri sulara sokulup boğulmaya çalışılıyor yine aynı şahıs çıkıp  Arakanlı Müslümanları terörist ilan etmekle kalmayıp, tüm bunlara sessiz kalan, bunlara göz yuman Myanmar Hükümeti'ne terörle mücadele ettiğinden bahisle savunuyor. Bu beyanını dehşetle ve ona acıyarak izledim.

Keza bu nahoşluğu yapan aynı adayın siyasi parti lideri 3-4 yıl öncesine kadar şehit cenazelerine kerhen gidip, katılıp ardından da; "bu devlet nerede, terörü neden engelleyemiyor, yavrularımız bir bir şehit oluyor" diye bangır bangır bağırırdı. Şimdi ise terör neredeyse bitti. Fakat aynı siyasi lider bu defa, o kadar masum insanımızı şehit eden teröristlerle ilintisi de kamuoyunca artık aşikar olan bir partinin lideriyle parmaklıklar ardında görüşüyor. Bu bizlere, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı yapılan iki yüzlülük değil de ne? Bir başka hanım adaya bakıyoruz 'Tülbent' projesi diyor. Ne ise o. Daha anlamış değilim. Bir diğeri, yaşı da epeyce geçmiş, enerji zayıf. İrade zayıf, söylem zayıf ve tutarsız. Üstelik yanlış, eksik gedik beyanlarda bulunuyor, hafızası kendini yanıltıyor, müdahale edince hemen çark ediyor, kıvırıyor. Açın izleyin videolarını, seçim çalışmalarını. Bir diğeri Kürt seçmenin peşinde, lakin Kürt seçmeni artık onların o kadar peşinde değil. Şu an bakıyorum da, sol cenah-frekans içerisinde en tutarlı siyasetçi Perinçek galiba...

Bahsettiğim bu hallerine bakınca adayların çıtalarının çok düşük olduğu kanısı kesinlikle var bende. Bunların bizi iyi temsil edemeyeceklerini kuvvetle hissediyorum. Türkiye için siyasetleri bu çağda çok güdük kalıyor gibi. Yeni proje yapmaktan çok, yapılanı yıkma projelerini daha çok dillendiren, adam akıllı siyaset yapmak yerine gözü dönmüş olarak yapılanı yıkma düşüncesi olan ve sadece ‘mevcut siyasi irade gitsin de, memleket yansa da umurumuzda olmaz’ kabilinden tavırlar sergileyen bu çıtası düşük siyasetçilerin ben şahsen bu memleketi yönetmesine razı değilim. Çünkü gözlerini hırs bürümüş, gelseler bu hırslarıyla akl-ı selim davranamaz ve memlekete daha büyük hasar verirler.

Tatmin edici, ikna edici, inandırıcı yanları az. Hem hal hem duruş hem de icraat açısından. Duruşları buruşuk. Toplum nezdinde sürekli negatif moral algısı pompalayan bir ana muhalefet algısı var. Söylemleri halk nezdinde sanki "bozuk para" itibarına sahip gibi. Bu kadar yol kat etmiş olmalarına, eksiklerine gediklerine rağmen eleştirisini yaptığım, eksikliklerini sıraladığım mevcut siyasi erk gene bunlardan evla, daha iyi çapta, daha azimli, daha samimi görünüyor. Adam akıllı bir ana muhalefet görseydim onları, icraatlarını da burada yazmayı inanın çok isterdim.

Düşünün ki; bu kadar emekler verilmiş terörün bitirilmesi konusunda. Polis, asker ve milletin ekseriyetinin desteğiyle siyasi erk de bunu an itibarıyla epeyce başarmış. Bunlar, bu yapılanları da hor görüyor. Hem de millete, tabanına rağmen. Bu günlerde, bu seçim atmosferinde ne anlam ifade eder peki bu tavırlar; "biz bu işlere öyle bakmıyoruz, yarın biz iktidara gelir de siyasi erk olursak şayet bunları tekrar eski haline, 'fabrika ayarlarına' geri döndürürüz!". Bu bakış açısının gideceği yol yordam belli…

Faraza öyle olursa ne olur? Milletin evlatlarına kıymaya devam edilir. Bütün emekler heba olur. Asıl kriz o zaman baş gösterir herhalde.. Değindiğim gibi diğer yanda da bazı şeyler güllük gülistanlık değil. Orada da adaletsizlikler var, yanlış işler var. Lakin bu durum her daim üzerine gidilerek düzeltilebilir. Ve öyle olmaz ise, zaten bir sonraki seçimde kesinlikle mevcut erkinde sonu gelir. Hatta bu bir öngörü; mevcut tüm siyasi erk için geçerli. Patırtı kütürtüden millet usandı artık. Dişi de sıka sıka dökülmeye başladı. Taşınamaz bir hale gelen siyasi bir gücü de millet bünyesi refleks olarak er- ya da geç reddeder. İşin özü; bünye sonunda tükürür sizi.

Diyeceğim o ki, ana muhalefetin ve diğer partilerin hal-i pür melaline şahit olunca diğer cenahın tüm eksikliklerine rağmen onların yanında ak-pak kaldığını gayri ihtiyari düşünüyor insan. Gerek iradesi, gerekse yaptıklarıyla, projeleriyle. Mevcut siyasi erk içinde kan değişimi acil yapmalı. Yoksa mevcut kan, kendi içinde ve kendi kendine virüs üretecek. O hale doğru gidişat. Artı millet nezdinde psikolojik olarak daha sevimli bir hale gelinmeli, gerginliklerden medet ummayarak. Bu ruh halinin bir an önce düzeltilmesi çok ehemmiyetli.

Son olarak kafamı kurcalayan başkaca önemli iki hususa daha değinip bu pazar ki yazımızı bitirelim. Birincisi şu; düşünüyorum da Cumhur ittifakı MHP-BBP ve AK parti vs. Bu konseptte işler bir şekilde yürür. Taban arasında renk tonu çok az. Diğer cenahta ise CHP ve HDP kısmen anlaşırlar. Ulusalcı CHP'liler hariç. Peki ya; yukarıda zikrettiğim bu iki partiyle ölesiye genetik düşmanlığı olan diğer İYİ ve SAADET partisi nasıl bir araya geliyor, tabanları çok zıt, ortak paydaları çok az. Diyelim bu ittifak da kazaen önümüzdeki seçimi kazandı. Nasıl bir tablo öngörürsünüz. İşte asıl kıyamet o zaman kopar bence. Her ay bir okkalı kriz kapımızı çalar herhalde. 3 ya da 4 kapı çalışında da bu koalisyon buharlaşır gider. Sonrası, işte orası muamma! Görünen ve yıllardır bildiğim yüzlerine, geçmişlerine bakarak bunu söyleyebilirim. Ekonomik ve sosyal olarak gün görmemiş, en baba krizler işte o vakit peydah olur belki de.

İşler rayına ha girdi, ha girecek beklentisinin oluştuğu bu günlerde dilerim ki; böyle bir kazaya İnşaAllah ülke-millet olarak kurban gitmeyiz! Önemli başka bir husus daha; dikkatinizi çekiyor mu bilmem, son bir-iki aydır dış haber servislerine baktığımda çıtası yüksek olmayan, projeleri, iradeleri zayıf olan bir ittifaka özellikle destek veriyorlar. Neden acaba? Bu milletin demokrasi seçeneğini kullanarak sandıktan çıkardığı ve temsil yetkisini de verdiği şu an ki siyasi erke neden aynı muameleyi yapmıyorlar? 

Gündeme daha çok cımbızla seçtikleri olumsuz şeylerle getirip yıpratmaya çalışıyorlar da, diğer partileri sürekli cilalanıp, parlatıyorlar. Yurt dışında mevcut siyasi erke; "üvey evlat" muamelesi reva görülürken, diğer cehahın uzantılarına neden "öz evlat" muamelesi yapılıyor? Bu ne iş? Üstelik bunu yapan zihniyet bu memlekette neredeyse son 5-6 yılda yaşanan bütün olumsuzlukların baş aktörleri iken. Bunların bu yayın organları (Global kene çetesinin) nasıl oluyor da bizim içimizdeki insanları bu kadar çılgınca savunabiliyorlar. Bu flört ne kaynaklı? Sağlıcakla.