Vakıf Katılım web

SARKOZY, YENİ SİSTEM İHTİYACI VE SEÇİMLER

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
10 Mayıs 1799 – Askerlik tarihinin bana göre en büyük beş mareşalinden biri olan (diğerleri Scipio Africanus, Hannibal Barca, Yavuz Sultan Selim, Cengiz Han) Fransız Mareşali ve İmparatoru Napoleon Bonaparte tarihte bugün Filistin'de Akka kalesi önünde cennetmekân Cezzar Ahmet Paşa karşısında yenilgiye uğradı. Pılısını pırtısını toplayıp, askerlerini terk edip Fransa'ya kaçtı.

TARİHTE BUGÜN – GERÇEK VE ÇAKMA NAPOLYON… NECDET TOSUN…

Bu gerçeği… Ya sahtesi? Çakma Napolyon Sarkozy, Allah’ın Kitabı’nı değiştirmek istemiş, 300’e yakın kendini bilmez entel – dantelle beraber. Baka Sarkozy Efendi; dayak arsızı olmuşsunuz farkında değilsiniz… Akka’da Niğbolu’da yediğiniz dayak değil – onlar size fazla gelir-, Urfa’da, Maraş’ta ve Antep’te “gariban” –bu söz de bu aralar moda oldu, DMD- halktan yediğiniz silleyi unuttunuz galiba… Sen sen ol, kafanın basmadığı yüreğinin yetmediği işlere girme…

10 Mayıs 1985: Sinema oyuncusu Necdet Tosun vefat etti. Komedi filmlerindeki sevimli şişman rolleriyle tanınan Necdet Tosun 300'den fazla filmde rol almıştı. Çocukluğumu hatırladım yeniden. Allah rahmet etsin.

DOLAR KURUNDAKİ FİYAT BALONU VE KÜRESEL FİNANS KAPİTAL

Son günlerde yine dolar kuru manşetlere çıktı… Bu satırların yazıldığı anda (10 Mayıs Saat 13:37) Dolar 4,27 TL, Avro 5.08 TL ve çapraz kur da 1,18 düzeyinde idi. Petrol fiyatları 80 Dolara dayanmış, altın da uçmaya devam etmekteydi… Bu fiyatlar anormal fiyatlardır.  Hem altın, hem petrol hem de dolar aynı anda yükseliyorsa bir dengeden değil dengesizlikten bahsedilmesi gerekir. Dünyada Avro’nun 1,18 Dolar değil 1,20 Dolar değerinde olması gerekir. Türkiye’de Doların denge fiyatı bugün itibarıyla 4,15 TL (+/- 2 Kuruş) Avro’nun ki ise 4,98 TL (+/-2 Kuruş) düzeyindedir. Yani Dolar 12 Kuruş ve Avro da 10 Kuruş fazladır. Küresel siyasi olaylar (Kasabanın Şerifi-İran çekişmesi, Avrupa’da bitmeyen durgunluk, Fransa’da süregelen grevler, gelişmekte olan ülkelerde paraların değer kaybı ve S&P’nin Türkiye raporu) ile iç iktisadi ve siyasi konjonktür (seçim ortamı, kur sabitlemesine yönelik asparagas haberler, büyük Türk firmalarının borç problemi, genel olarak ekonomideki nakit sıkışıklığı) bunun sebebi olabilir. Ama bir iktisatçı olarak her olumsuz gelişmeyi Üst Akıl’a ve karanlık köşelerde toplanan Karanlık Konseylere bağlamayı doğru bulmuyorum. Bizim kendi hatalarımıza bakmamız gerekir… “Nedir Hoca’m hata?”, diye sorarsanız, her şeyden önce Türkiye’de uygulanan dalgalı kur rejimi ile para-maliye politikaları uyumsuzdur. Hükümetin 2003 yılından bu yana makro ekonomik politikası Kemal Derviş’in krizden çıkmak için tasarladığı acil eylem programıdır. Aradan 15 sene geçti… Türkiye’nin “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programını bırakıp “Büyüyen Türkiye” programını oluşturması gerekirdi. Bunun temel bileşenleri içinde de enflasyon hedeflemesinin terkedilip parasal hedeflemeye geçilmesi olmalıydı. Bu bağlamda Merkez Bankası yönetimi de yanlış strateji ve yanlış araçlarla sonuç alamamaktadır. Öte yandan ekonomiyle ilgili bakanlıklar ve politika kurumları birbiriyle eşgüdümsüz hareket etmektedir. Bütün politikaların kendini uyarlayacağı bir ana kalkınma planına ihtiyaç vardır. Herkes sorumluluktan kaçıp, bütün yükü Sayın Cumhurbaşkanı’na yüklemektedirler… Bu eleştirileri yazmaya hakkım olduğunu düşünüyorum, çünkü bu konuda devlet büyüklerimize ve ilgili kurumlara müteaddit defalar bu görüşlerimi bildirdim. Bir de, her zaman söylediğim gibi, özelleştirme – liberalleşme sarmalından çıkarak yeniden planlı ekonomiye geçmek gerekir. Tanzimat döneminde Osmanlı’yı, 1980’ler sonunda ANAP ve Özal’ı ekonomik çözülmeye götüren süreç aynı süreçtir. Tarih, tarihten ibret alınmadıkça tekerrür etmiştir, etmektedir ve bundan sonra da edecek gibi görünmektedir.

Sadece Türkiye’de mi sorun var? Hayır… Dünyadaki sistem dikiş tutmamaktadır. Küresel Finans Kapital’in hakimiyetindeki bir iktisadi nizam, belirsizlikten ve dolayısıyla varlık balonları ve kredi balonlarından kurtulamaz. Bazı yeni yetme İslamcı kardeşlerimiz ve eski tüfek Aydınlıkçı abilerimiz gibi Küresel ekonominin bir Illuminati Konseyi tarafından yönetildiğini söylemekten kendimi men ederim. Çünkü, küreselleşmenin ve onun alamet-i farikası olan Finans Kapital’in en ayırt edici unsuru tek bir akıl tarafından yönetilmemesi, devletlerin kontrolünde olmaması ve bu yüzden -Kasabanın Şerifi de dahil olmak üzere- bütün milli devletleri tehdit etmesidir. Para, sermaye ve bilgi akışlarının kontrolsüz ve denetimsiz şekilde dünyayı dolaşması –evet- teknolojik gelişmenin bir sonucudur ama, aynı teknoloji bunları kontrol etme imkânı da vermektedir. Dünyanın ağababaları, başta Atlantik Merkezli emperyalist güç olmak üzere, bu kontrolsüz ve denetimsiz akışların kendi dünya imparatorluklarının kurulmasına yarayacağını düşündüler ama tam tersi oldu: Bu süreçten en fazla zarar gören emperyalist güç oldu. Çin ve Rusya yükseldi. AB dağılma sürecine girdi. ABD’de şehirler dolusu insan ayaklandı. Orta Doğu kan gölüne döndü.  Afrika açlıktan ve hastalıktan kırıldı. Bütün bunlara rağmen Amerikan aksanıyla Türkçe konuşan bazı piyasa profesyonelleri – hala daha- 1990’lı yıllarda söyledikleri özelleştirme -  emeği baskılayan yapısal reformlar ve yüksek faiz – düşük kur ile dış borçlanma şarkısını söylemektedirler. Beyler, gemi su alıyor… Kafanızı kaldırıp bir el atın da, suyu boşaltalım…      

SEÇİM ŞENLİKLERİ BAŞLADI

En son Doğu Perinçek’in de 100 bin imzaya ulaşması ile seçimdeki ana oyuncular belli oldu. Hepsine başarılar diliyorum… Benim kanaatimce bu seçim milli birliğin tesisi, birbirimizi yeniden sevmemiz, bu vatan için hep beraber birlikte bir katkı sunabilmemiz için büyük bir fırsat olacaktır. Bugüne kadar gördüğüm manzara-i umumiye şudur: Yayınlanan anketlere göre Sayın Erdoğan seçim yarışını açık ara farkla önde götürmektedir. Kendisi şu anda dünyadaki en tecrübeli siyasetçilerden birisidir. Yaptıkları da ortadadır. Ancak, yazılı ve görsel medyadaki destekçileri bir panik havası içine girmişlerdir. Rakip partileri düşman gibi gören, ona buna asılsız iddialarla saldıran bir tavır içindedirler. Demokrasilerde farklı görüşler olacaktır, işin kuralı budur. Her muhalife FETÖ’cü, Üst Aklın adamı ve benzeri ithamlarla saldırmak AK Parti’yi daha zayıflatmaktadır. Seçimler bir şenlik havası içinde olmalıdır. AK Parti seçimi kaybedebilir, bir dönem sonra yine iktidara gelebilir. Bu kadar gerilmeye hiç gerek yok. Kaldı ki, seçimler büyük ihtimalle 24 Haziran’da Sayın Erdoğan’ın galibiyetiyle sonuçlanacaktır. Hiç kimsenin kalbini kırmaya gerek yok.

Burada Sayın Muharrem İnce’ye de değinmek istiyorum… Yapıcı, barışçı, kavgadan uzak tavrı ve mizahi üslubuyla CHP için çok doğru bir seçim olduğunu gösterdi. Bence kendisi Sayın Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla oy alacaktır. Bu üslubuna ve seçimlerin milli birliği ve sevgi ortamını sağlamasına katkı sunmaya devam etmesini temenni ederim.

Neyse… Bu konulara daha sonra tekrar gireriz… Bütün Anne’lerin ve kendi güzel Anne’min, sevgili Eşimin Anneler Günü’nü kutlarım…