Biri gelip biri gidiyor. Belli ki bizi ikna etmeye çalışıyorlar.
Biri gelip biri gidiyor. Belli ki bizi ikna etmeye çalışıyorlar. İstedikleri şey DEAŞ’ın elindeki Rakka’nın PYD ile birlikte alınması. Yani Türkiye’nin, “Teröristlerle hareket etmem” sözünün yedirilmesi.
Anlaşılan o ki Amerikalıların tercihi ortada. Başka bir tarafa yatırım yapmışlar. Bizi de dinlemiyorlar ama, bizden de vazgeçemiyorlar. Çünkü PYD’nin başarı sağlayıp sağlayamayacağı hiç belli değil. Üstelik onları destekleyecek Amerikan uçakları da İncirlik’ten kalkacak. Ola ki bir aksaklık çıkarsa elleri kolları tam olarak bağlı olmasa da büyük sıkıntı yaşarlar. Amerikalı yetkililer, senatörler önce bize uğrayıp oradan gizlice kuzey Suriye’ye neden gidiyor zannediyorsunuz. Bir yandan bizim kararlılığımızı sınayıp, diğer yandan Amerikalı askerlerin gerçekten doğru söyleyip söylemediğini denetlemek için. Öyle ya, Amerika’da otururken sahadaki birilerinin doğru söyleyip söylemediğini anlamak zor. Ayrıca en merak ettikleri de “Bu kadar yatırım yapıp başarıya ulaşamazsak” sorusunun cevabı herhalde.
Gelin durumu Türkiye açısından tartalım. Öncelikle Rakka Türkiye için bir güvenlik sorunu mudur? Evet önemli bir güvenlik sorunudur. Çünkü o teröristler orada durdukça saldırılara uğrayacağız. Bana göre Fırat Kalkanı çok daha önce yapılmalıydı. Ama olmadı maalesef. Uluslararası dengeler müsaade etmedi. Fırat Kalkanı ile Türkiye, Irak’ın parçalanması sırasındaki eylemsizliğinden sıyrıldı. Barış sağlamayı kapıyı pencereyi kapatıp dışarıda kopan yaygaranın bizim evimize sıçramayacağını düşünerek dua etmek zannedenlerin ne kadar yanıldıkları ortada. Üstelik Kuzey Irak’ın bir kısmı onlarca yıldır terör örgütünün kontrolünde. Aynı şeye bu kez de müsaade edileceğini düşünenler yanıldı.
Pekiyi böylesi bir sorunu, terörist PKK’nın yan kolu PYD ile birlikte hareket ederek mi ortadan kaldırmalıyız? Bunun cevabı ise kesinlikle “Hayır.” Çünkü böylesi bir durumda, bir bataklığı kurutup başka bir bataklığın oluşmasına neden oluruz.
Amerikanın tercihi ise bu. Yani bir şekilde bizi ikna etmek. Ama ben bu ülkenin kodlarını biraz tanımışsam bu mümkün değil görünüyor.
“Siyasi olarak böylesi bir tercih olamaz” dedikten sonra işin bir de askeri cephesi olduğu muhakkak. Çünkü Rakka’nın nüfusunun 220 bin civarında olduğu düşünülüyor. Yani El Bab’ın üç katı büyüklüğünde. Televizyonlarda harita başında anlatanlardan görmüşsünüzdür, üstelik sınırımıza da bir hayli uzak. Her evin, her sokağın mayınlandığı, kendini patlatan manyaklarla dolu bir yer.
Kısaca diyebiliriz ki El Bab’da yaşanan neyse üçle çarpmak lazım. Üç kat zaman, üç kat insan, üç kat çaba. O yüzden bir düşünelim derim. Acele etmeden. Çünkü birileri bizi acele etmemiz için dolduruşa getiriyor olabilir.
EVLİLİK OLMAYAN “EVLİLİK PROGRAMLARI”
Yıllar, hem de 10 yıl önce bir dostum sırf evlilik programlarından oluşan bir kanal kurmayı önermişti. Ticari zekâm olmadığı o zaman da belliymiş. Kabul etmemiştim.
“TBMM Dilekçe Komisyonu bünyesinde, evlilik ve izdivaç programlarının aile kurumuna olumsuz etkilerini araştırmak, incelemek üzere alt komisyon kuruldu.” Haber bu. Pekiyi buna gerek var mı?
Meclis Komisyonu işi uzatır. Üstelik alt komisyon. Yani dıdının dıdısı. Toplanacak, bir şeyler yapacak, bunu kağıda dökecek. Oooo. Ölme eşeğim ölme.
RTÜK’ün kolayca halledebileceği bir sorun iken bu iş niye uzatılıyor? Bilmiyorum. Kadınların erkeklerin pazardan domates alır gibi birbirini seçtiği, daha doğrusu seçermiş gibi yaptığı böylesi programlar ya sorunludur, ya değil. Eğer “Bu bir sorun değil, isteyen izlediğini izler” kafasındaysak hiç bir şeye karışmamak lazım. Bu da bir yol. Fakat “Sorunlu ama” diye bağlayan cümleler kurup hiç bir şey yapmıyorsak da ikiyüzlüyüzdür.
Sadece bizim değil, dünya yüzündeki tüm ülkelerin televizyon izleyicileri aynı hastalığa sahiptir: Marazi olana ilgi duyarlar. Ve buna bir kez yol verildi mi, her seferinde dozu artar. Toplumun kimi kesimlerinin steril ortamlarında yani evlerinde böylesi şeylere ilgi gösteriyor oluşunun sokakta bir yansıması olmayacağını düşünmek de sadece “Aymazlıktır”
Eğer bu iş biraz daha uzatılırsa, evlilik programı olmayan kanal kalmayacak. Ortalık elini sallasan, içinde evlilik olmayan evlilik programlarıyla dolacak.
Geçenlerde bir televizyonun yöneticileriyle sohbet ettim. Konu döndü dolaştı bu programlara geldi. Biri, “Biz direniyoruz. Ama bir süre sonra bizim de direncimiz kırılacak. Yıllardır bu programlar kaldırılacak girmeyelim bu işe diye düşünüyoruz ama artık dayanamayacağız galiba” dedi.
Bu işe bulaşmayan televizyonlarda da durum bu. Bu alanda rekabet arttıkça ne olacak zannediliyor ki. Her yeni başlayan tıpkı daha önce olduğu gibi eskisini aratacak şaklabanlıklar yapacak. İşin suyu çıkacak (Gerçi zaten öyle ya). Anlayacağınız bu iş burada durmayacak.
HEMEN İŞE ALINMALI
Filmlerde, dizilerde anlatıyorlar ya. Uzman bilgisayar korsanları yakalanınca devlet birimleri tarafından işe alınıyorlar. “En iyi nasıl korunuruz”un cevabını bulmak için. Benim Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bir çağrım var: Şu Sultanahmet Meydanı boyunca tünel kazıp Sultanahmet Cami’nin altına kadar giden adamı süratle işe alın. Adam neredeyse tek başına Bizans ve Osmanlı uygarlığının bıraktığı tüm önemli eserleri tarumar edecekken son anda yakalandı. Böylesi önemli arkeolojik alanlarda şöyle bir dolaşsa kim bilir kaç kaçak kazı yakalar.