RAHİP BRUNSON MESELESİNDE HÜLYA AVŞAR OLSA NE YAPARDI? 

Yaşar İÇEN 14 Eki 2018

Yaşar İÇEN
Tüm Yazıları
Hülya Avşar evliliği süresince eşi Kaya Çilingiroğlu ile ilgili çapkınlık iddialarına Fransız kalmayı tercih etti. Eşiyle olan saygı mesafesine ve kamuoyuna yaptığı açıklamalar ile kendi duruşuna zarar vermedi.

Hatta bir gün çıkıp tüm kadınlara şu tavsiyede bulundu; “Eşinizi suçlamadan önce iyice düşünün. Ona yönelteceğiniz suçlamaların ve söylemlerin arkasında daima duracaksanız konuşun. Söylediklerinizi kısa süre sonra unutursanız evinizde ve toplum içinde bir otoriteniz kalmaz...”. Haklıydı. 

O dönem kadın dernekleri neredeyse Hülya Avşar’ı günah keçisi ilan edecekti. Fakat Avşar kızı bu, hepsine gülüp geçti ve doğru bildiğini yaptı. 

Rahip Brunson davasında ilk günden bu yana ülkenin en üst kademesinden sokaktaki vatandaşa kadar hepimiz belgelerle, kanıtlarla ve şahitlerle en ateşli perdeden konuştuk. 
“Bu adam ajan, terör örgütü mensubu, suç potansiyeli yüksek kişileri kendi menfaatleri doğrultusunda kullanıyor, terör örgütlerine yardım ve yataklık ediyor...” diyorduk.

Elimizdeki verilerle bırakın 3 yılı, ömür boyu cezaevinde kalması gereken durumları icra etmişti Rahip Brunson. 

Elimizdeki ve dilimizdeki donelerle duruşma gününü bekliyorduk. Ne hikmetse Rahip Brunson davasına sayılı günler kala gazeteci Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan Konsolosluk binasında kayboldu!       

Gecemiz gündüzümüz kayıp gazeteci hakkında teoriler üretmek ile geçerken birde baktık ki Rahip Brunson ABD’ ye giderken bize havaalanından el sallıyor! 
Bu gidişi bekliyordum. Şimdide Rahip Brunson’un şunu söylemesini bekliyorum; “suçsuz olduğum halde alıkonuldum bu sebepten Türkiye’den tazminat talep ediyorum”

Kayıp gazeteci Kaşıkçı; kayıplar ve şüpheli ölümler konusunda sertifika sahibi Suudi hükümetinin kendisinden haz etmediğini biliyor, tehditler alıyor, her söyleminde bu durumları belirtiyor, konsolosluk binasına girmeden önce “iki saat içinde benden haber alamazsan şu kişileri ara” diyerek etrafına şüphe kırıntıları atıyor… Eeeeee ne işin var o zaman Suudi Arabistan Konsolosluk binasında demezler mi?

İlk günden bu yana bana hiç ama hiç inandırıcı gelmedi bu kayboluş hikayesi. Çünkü her şey çok abartılı olarak göz önündeydi! Arkasındaki maksadın Rahip Brunson olduğunu gayet iyi biliyordum bu sebepten kaleme dahi almadım bu kayboluşu.

Dünyanın gözünün içine sokar gibi onlarca infaz timinin Türkiye’ye gelişi, konsolosluk binasına girişleri, Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolması ve infaz timinin aynı gün ülkesine dönmesi... 
Anında kamuoyuna yayılan; kesildi, gömüldü, çantalarla taşındı, ses kayıtları... Kısaca Rahip Brunson davasındaki tüm ilginin Kaşıkçı üzerine çekilmesi için her tür abartılı durum yaratıldı.
Sonra ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye’ den arama ekiplerinin oluşturulması! 

Bu arama timinde kayıplar konusunda en önemli unsur olan Müge Anlı ve ekibinin unutulduğunu söylemek istiyorum.

Kaşıkçı hakkında üç sonuç tezi sunabilirim. Birincisi kendisine anlatıldığı gibi bir oyun olmadı ve Kaşıkçı’da kandırılıp gerçekten öldürüldü. İkincisi hiç ortaya çıkartılmayıp kayıp olmaya devam edecek. Ki burada şu akla geliyor seri ameliyatlar ile yeni kimlik verilip yeni bir hayata yelken açacak. Üçüncüsü de kaçırılmıştı kurtardık denilecek.

Rahip Brunson’un tahliyesinde en duyarlı açıklama MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi. 
Bahçeli; “Milliyetçi Hareket Partisi elbette yargı kararına saygı duymaktadır. Ancak Papaz Brunson´un tahliye kararı milli vicdanı rahatsız ve huzursuz etmiştir. İfade değiştiren gizli ve satın alınmış tanıklar, davanın savcısında yapılan değişiklikler soru işaretlerini güçlendirmiş, şaibeleri arttırmıştır. Biz papazı verdik onlarda bizim istediğimiz papazı versin” açıklamasında bulundu.

Bu konu vesilesiyle çıkarmamız gereken dersler var elbette. Bilhassa dış politikada “saman alevi” söylemlerden derhal kaçınmamız gerekiyor. İleriyi gören, temkinli, içte ve dışta popülarite kaybına sebep olacak ani çıkışların ardından atılan ani geri adımları bırakmamız gerekiyor... Politik olalım yeter.