On yıldan fazla oldu.
On yıldan fazla oldu.
Türkiye çok mühim bir meseleyi gündemine almış tartışıyordu.
“Kadınlar cenaze namazı kılabilir mi?”
Ortalık karıştı. Horozdan kurban olur diyen hocalar, namazı üç vakte indiren alimler, hadis-i şerifleri inkâr eden ilahiyatçılar ve çağdaş ilerici feministler birbirine girdi.
Bir kısım provokatör müennesler cenaze namazlarına koşup ve erkeklerin arasına katılıp namaz kılma gösterileri yaptılar. İşi kadın haklarına kadar götürüp yaygara kopardılar.
İşin sağlıklı, doğru ve ilmi cevabını bilelim ama meselemiz o değil. (Caiz değildir. Mekruhtur.)
Şimdilerde cenaze namazlarında kadınlara rastlayanınız var mı?
Yok.
İyi de niye tartıştık? Elimize ne geçti?
Biz böyle boş ve sonuçsuz tartışmalara bayılıyoruz.
İnsan kullanmayacağı bir hak için niye kendisini telef eder.
Ve insan savunduğu bir fikrin gereklerini yaşamıyorsa o fikirle ilgili neden çetin kavgalara girer?
xxx
İslamiyet bir insanın bütün hayatını kuşatır.
Evet çok önemli ve olmazsa olmaz beş şartı vardır ama o beş şarta ilaveten nikahtan boşanmaya, ticaretten komşuluğa, kul haklarından hayvan haklarına, çevre şuurundan selamlaşmaya, yemek yemeden ihtiyaç gidermeye kadar Müslümanı hücrelerine kadar yönlendirir/ hayatını tanzim eder.
Bütün bu yol göstericiliğinin işaretleri din adamlarında daha belirgin olmalıdır.
Diğer taraftan günümüz İlahiyat Fakülteleri ile yüz yıldır kötülediğimiz medrese eğitimi arasındaki temel fark, eğitim metotlarının ötesinde kabul şartlarındaki titizliktir.
Bir adam hiç namaz kılmadan ilahiyattan mezun olabilir ama bırakın kılmamayı bu ibadete gevşeklik gösteren birisini medreseye kabul bile etmezler.
Sıradan bir insanı bile biçimlendiren namaz, huşu ve ihlasla Rabbinin huzuruna çıkan din adamlarını çok daha fazla biçimlendirir ve kavuştukları feyzleri etraflarına manevi huzur olarak saçarlar.
Dolayısıyla modern ilahiyat kurumlarının, obez diyetisyenler yetiştirmesi gibi bir çelişkiyi barındırmasını göz ardı edemeyiz.
Hiçbirimiz kilo problemlerimiz için aşırı şişman bir diyetisyeni tercih etmeyiz. Görünür bir şeydir. Kelin ilacı olsa der orayı terk ederiz.
Konu din olunca ne yapacağız pekiyi? Din adamının sözünden önce özüne dikkat kesileceğiz.
İslamiyet yalanı şiddetle reddeder. Ondan daha önce kibirli olmayı günahların en büyüğü sayar.
Şöhreti afet olarak görür. Dünyaya düşkünlüğün, ahireti kaybettireceğini hatırlatır.
Ve İslam’ın nuru, Müslüman olarak yaşayanların yüzünü aydınlatır.
Ben obez diyetisyene gitmem.
Dinimi de televizyondan veya televizyona çıkmaya meraklı din adamlarından öğrenmem. Hele televizyona çıkmayı ticaret haline getirenleri din adamı bile saymam.
Yazdığı dini kitapları pazarlayanlardan uzak dururum.
Dinimizin iyiliklerinden, güzelliklerinden, faziletlerinden anlatmak yerine, başkalarını kötüleyen ve eleştirenlere itibar etmem.
Ve bu kıstaslara uyan din alimi bulamazsam yönümü tarihe çeviririm.
“Ümmetimin âlimleri, hiçbir zaman dalalette birleşmezler. İhtilaf olunca âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola tâbi olun!” hadis-i şeriftir. Yani Peygamber Efendimizin sözüdür.
Tarihe yönümü çevirdiğim zaman ise birbiriyle çelişmeyen, birbirlerine hürmet eden, birbirlerini teyit eden yüzlerce büyük İslam Alimiyle karşılaşırım ve bugünün din tüccarlarının değil, tarihteki o abide şahsiyetlerin kitaplarını esas alırım.
Xxx
Mübarak Ramazan ayına girerken ortalık din bezirganlarından geçilmeyecek.
Medya da sırf tiraj ve rating için bu rezilliğe alet olmaktan geri durmayacak.
Ama siz endişelenmeyin.
Oruçluyken pide kuyruğunda tefekkür edin. Açlığın hikmetini, sabrın faziletini, kulunun hiçbir ibadetine ihtiyacı yokken, onun bedenini, ruhunu ve gönlünü terbiye için bol mükafatlar vaadiyle vazifeler veren Rabbimizi düşünün.
Televizyonda din tartışması dinlemekten daha ufuk açıcı olacaktır.
Çünkü Rabbimiz, kendisine ulaşmayı samimiyetle isteyenlere, doğru yolu bulduracağını söylüyor.
Ramazan ayının hayırlara vesilesi olması temennisiyle dualarınızı beklerim efendim.