​PEYGAMBERİMİZİ ÖRNEK ALMAK; KALP KIRMAMAK

Cemalnur SARGUT 18 May 2017

Cemalnur SARGUT
Tüm Yazıları
Günümüzün en önemli sorunlarının başında insan ilişkileri gelir.

Günümüzün en önemli sorunlarının başında insan ilişkileri gelir. İnsan ilişkilerinde karşılıklı sevgi ve saygı önemlidir.  İnsan beşerlik makamından insanlık makamına doğru tekâmül edip ünsiyet kurdukça kalp kırmayı çekinir hale gelir. Çünkü “İnsan” ın kökünde ünsiyet var. “Ünsiyet” kelimesi, insanlarla ilişki kurmak, bir araya gelmek ve onlarla iyi geçinmek demektir. Yaratıcısı ile ilişki kuran kul, yaratılmışa hürmet etmeyi ve sevmeyi öğrenir ve yaratıcıyla ilişkinin daim olduğunu, gölge gibi olan insanlarınsa sadece onun isimlerinin bir tecellîsi olduğunu idrak etmeye başlar. Bundan dolayı insaniyet makamında insan daima Allah’ın huzurunda bulunmanın ve huzurda olmanın zevkini yaşar. Henüz bu seviyeye gelmemiş  daha beşer seviyesinde kalmış kişilerde ise, muamele ettiği kişinin karşısındaki gölge varlık olduğunu düşünerek, onun hareketlerine takılıp kalma eğilimindedir. Dolayısıyla incinmek de, incitmek de karşısındakinin yaratıcı olduğunu, O’nun isimlerinin tecellîsi olduğunu bilmemekten ileri gelir. Hâlbuki Allah’tan başka bir varlık yoktur. Evet, kul Allah’ın ismini taşırken hatalar yapar; o bakımdan da kulun hatasına takılıp kalmayıp, ondan bana öğretici olan Rabbî, ezelî olan yalnız Allah olduğunu idrak etmek gerekir. İşte bu idrake varan insan, karşısındakiyle ilişkisinde Allah ile ilişkide olduğunu anlar ve onun sözünden etkilenip üzülmez. Yani Allah bana bir şey öğretmek için beni azarlıyor diye düşünür ve aynı zamanda karşısındakini incitmekten de son derece çekinir.

Bir Hadis-i şerif’te “Bir fakire bir sadaka verdiğinde, önce Allah’ın eline düşer” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Böyle düşünürsek; bizim başkalarıyla konuşmamız da doğrudan doğruya Allah’a gider. Nasıl ki sadaka Allah’ın eline düşüyorsa, sözler de Allah’a gider. Eğer istemeden karşımızdakini incitmiş isek, bilelim ki büyük bir günaha girmiş sayılırız çünkü samimiyet önemlidir. “Allah insanın dış yüzüne değil, içine bakar” diyor Peygamber Efendimiz. Kalbinde iyi niyet varsa ve istemeden kırmışsa, o zaman sadece karşısındakini kırmış olmanın üzüntüsünü yaşar insan. Sonuçta bizim inanç ve kültürümüze uygun olarak karşılıklı helalleşerek gönül almış oluruz.

Allah iki şeyi “Asla af etmem” diyor; bunlardan biri şirktir. Biz ne yazık ki; şirki çok kötü işliyoruz. Çünkü “Allah’ım seni seviyorum” derken, evlatlarımıza tapıyoruz, eşlerimize, ilmimize, kendi bilgimize, hattâ sağlığımıza, sıhhatimize tapıyoruz. Bütün bunlardan vazgeçip, hepsini düşünelim, hepsini sevelim; fakat Allah’a tapalım.  Bu idrak geldiği zaman, insan şirk işlememeye gayret eder.  Aynı zamanda da kul hakkına riayet eder. Kul hakkını yiyip yemediğimizden de çok emin olamayız, farkında olmadan birinin hakkına müdahale etmiş ya da Allah korusun tecavüz etmiş olabiliriz. Bu durumda Allah bize birçok fırsatlar yaratmıştır; işte bayramlar, kandiller, umreler, hac seyahatimiz. O zaman mutlaka  bunları fırsat bilip herkesle helalleşmeyi istemek çok önemlidir.

Esas olan Peygamber Efendimizin ahlâk-ı Muhammedîyye’ sini öğrenmektir. Öğrenmeyen Müslüman olamaz. Peygamber, bütün bu anlattıklarımızın hakikatini yaşayan, Allah’ın en güzel örneğidir. İsim ve sıfatlarının aynadaki aksi gibidir. Dolayısıyla o, daima kendi aslıyla ilişkide olduğu için, aslından olan ilişkiden dolayı çevresine de aslına, yani Allah’ına muamele eder gibi etti daima; kimseye arkasını dönmedi, kimseyi küçük görmedi, kimseyi aşağılamadı, vaktine riayet etti, söze riayet etti. Saatlerce bir arkadaşını, söz verdiği için, sokakta beklediğini biliyoruz. İki köpeği öldürmemek için savaşın yolunu değiştirdiğini biliyoruz. Batı âleminin hayvanları toplayıp adalara gönderip imha ettiği devirlerden çok daha önceki devirde, Peygamber Efendimizin dünyanın en büyük kedi severi olarak anıldığını biliyoruz.

Ahmed er-Rıfaî Hazretlerini birisi yolda giderken “Çekil!” diye kamçıladığında, o alıp adamın elini öpmüş ve “Niye yapıyorsunuz? Siz de bir Peygamber torunusunuz. Böyle mi yapmak gerek?” dediklerinde; “Onun vazifesi dövmek, benimkisi öpmek. Herkes vazifesini yapmakla yükümlüdür” demiştir. Hallâc-ı Mansûr’un; “Sizi öldürenlere kızmıyor musunuz?” diye sorduklarında “Hayır, onlar da Allah’ı memnun etmek için bunu yapıyorlar” cevabını vermesinde büyük hikmetler vardır. Onlar da Peygamberin yolundadır. Peygamber herşeyiyle insanlığa örnektir. Herkesin her yaptığında aslında Allah’a doğru yürüdüğünü; şakinin kötülüğünü artırarak, saidin saidliğini artırarak Allah’a doğru geldiği noktaya yöneldiğini bildiği için kimseye kızmamış, içinde büyük acılar duymamış ve yapanın yaptıranın Allah olduğunu bildiğinden, susma orucunu tercih etmiş ve kötü muamele edene iyilik duası etmiştir. Efendimizin yapısı budur. Kâmil insanda da biz bunu görürüz; Hz. Ali’ye üç kere sormuşlar: “Sana kötülük edene ne yaparsın?” “Boşuna yorulmayın, kaç kere sorarsanız sorun bir tek cevap alabilirsiniz; iyilik ederim” demiştir, vesselam.