ÖZBEKİSTAN ÜZERİNDEN AVRASYA'YI TARTIŞMAK

Tarık ÇELENK 05 Eyl 2016

Tarık ÇELENK
Tüm Yazıları
Kerimov'un vefatı uluslararası siyasette ilgiyi tekrar Orta Asya ve Avrasya üzerine odaklıyor. Kaygılar, Kerimov sonrasına ilişkin.

Kerimov’un vefatı uluslararası siyasette ilgiyi tekrar Orta Asya ve Avrasya üzerine odaklıyor. Kaygılar, Kerimov sonrasına ilişkin. Kaos senaryolarından bahsedenler azda olsa var. Gerekçeleri de, eski dönemde yaşanan iç çatışma kalkışmaları ve mevcut olan kabile-klan asabiyeleri. Başka bir deyişle bunlar arasındaki gerilimlerin her an çatışmaya dönüşebilme riski. Ortadoğu ve Orta Asya’da ki kabile yapılarının ancak sert bir merkezi otorite tarafından bir arada tutulabileceği yaygın bir düşüncedir. Emanuel Todd gibi sosyologların bu konudaki temel argümanı, bireyin otorite ile ilişki kurma biçimleridir. Kabile toplumunda birey kabile üzerinden otoriteyle ilişki kurarken, Anglosaksonlarda direkt veya aile üzerinden kurulabiliyor. Batı’da neden demokrasi olabiliyor, Doğu’da neden olamıyor sorusunun cevabını bu açıklamalarda bulabiliriz.

Oğuzların Kınık (Selçuklu) ve Kayı (Osmanlı) boyları, Orta Asya’daki akrabalarından avantajlıydılar. Anadolu merkezli devletlerini kabile ve taht kavgalarıyla parçalamadılar. En büyük şansları ise Doğu Roma İmparatorluğu ile karşılaşmaları idi. Roma’nın kurumları ve devlet geleneği, Selçuklu ve Osmanlı adı altında bir şekilde Anadolu’da dönüşüme uğradı ve yerleşti. Özellikle Ortaçağda, Orta Asya’nın dünya medeniyetine, Bağdat ve Endülüs ile koordineli olarak katkıları inkar edilemez. O dönemde Bağdat, Kurtuba neyse Semerkant, Buhara da oydu. Bugün Semerkant ve Buhara sokaklarında dolaştığınızda tüm Orta Asya’dan farklı, derin ve egzotik bir medeniyetin izlerini rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. İslam medeniyetinin temel taşları hadis, fıkıh, itikat ve tasavvuf ulemasının izleri hep bu topraklardadır. Bu, aynı zamanda radikal İslam tartışmaları karşısında ortaya koyabileceğiniz yaşanabilir bir İslam’ın (Anadolu İslam’ı) size ipuçlarını da vermektedir.

Özbekistan’ın şansızlığı Özbek Şeybani Han’ın  Safevi Şah İsmail’le trajik bir şekilde yenilmesi ile başladı. Türkistan denilen bölge genişti, merkezi ise Özbekistan’dı. Rus  çarları bu bölgeyi bölerek yönettiler. Sovyet döneminde önemli insan ve ham madde kaynağı olarak bölge kullanıldı. Sovyetler parçalandığında, bağımsız parlamento ve demokratik seçimler şansını kazandılar. Halkın talepleri bastırıldı ve mevcut yönetim sistemi devam etti. KGB (Rus Enderun) ekolü, Rusya dahil bu bölgede devletleri, özel kurdukları yetimhanelerden yetiştirdikleri bürokratlar  üzerinden yönetmeyi sürdürdü. Kerimov, Putin ve Türkmenbaşı bunlardan sadece bir kaçıydı.

Özbekistan’da Kerimov sonrası olarak ismi geçenler ise Başbakan Şevket Mirziyoyev ve yardımcısı Rustam Azimov. Son yıllarda Kerimov'un ailesi, özellikle büyük kızı Gülnare Kerimova, sosyal ve ekonomik alandaki güçlerini kaybettiği için aileden bir ismin koltuğu geçmesi beklenmiyor. Doğal olarak Rus modeli ve çıkarları bu ülkede söz sahibi olacak gibi gözüküyor.

Özbekistan’a ilişkin fikir yürütenlerin çoğunluğu ülkede iç çatışma çıkmaması veya parçalanmaması için bu modelin aynı sertlikte devam etmesi gerektiğini savunuyorlar. Bir bakıma Azerbaycan veya Türkmenistan’daki şimdiki yönetimlerin modeli. Ancak politik çıkarlar dışında, kimse bu ülkede yaşayan insanların ne düşündüklerini veya neyi istediklerini pek sormuyor. Bu ülkenin insanları oldukça onurlu bir medeniyet ve imparatorluk geçmişine sahip. Duygusal olarak da, çoğunluğu Oğuz ve Karluk  olmaları hasebiyle biz Anadolu Türklerinin de akrabaları. Hukukun üstünlüğü, adalet ve insan haklarına riayet onlarında hakları.

Türkiye’den Özbekistan’a bakarken bugünlerde de popüler olmaya çalışan “Avrasyacılık” bakış tarzı ile de bakmak mümkün olabilir. Turan-Slav soylarının işbirliğini öngören bu akım, batı kültürünün sömürgeci karakterine karşı ortak bir tavır öneriyor. Bu hareketin başlangıcını, Kazanlı Türk aydınlar ve Lenin’e kadar dayandırmak mümkün olabilir. Ancak gerçek gündeme gelişi, Sovyet sonrasına dayanmakta. Çarlık Rusya’sından sonra Sovyet-Orta Asya halklarını bir arada tutan, ideolojiydi. Sovyet sonrası ideolojik ve siyasi bağ dağıldı. Kalan kültürel ve ortak bürokratik bağı yenilemek için yeni bir ideolojiye ihtiyaç vardı. Avrasyacılık bunun için en uygun ve tutarlı olanıydı.

Turani ve Slav halklarının olumlu anlamda birbirlerine benzedikleri bir gerçektir. Ancak, şu ana kadarki hiyerarşik ve otoriter yönetim şekilleri ile henüz daha doğru bir sosyal model teşkil etmedikleri de açıktır. Avrasya modelinin sadece Rus stratejistler değil Türki stratejistler tarafından da çalışılmasına ihtiyaç vardır. Türkiye’de bu konuyu tartışanların bu gerçekleri göz önüne almaları gerekmektedir. Avrasya bloğuyla iş yapmak makul olabilir, ancak bugünkü Türkiye’nin bu blogdan alacağı modelden ziyade verebileceği model vardır. Tıpkı bugünkü Özbekistan’a Kerimov sonrasına verebilecekleri gibi.

Özbekistan’da bundan sonrası için ne olursa olsun orta vadede demokratik bir seçim yapılabilmesi önemlidir. Halkın tüm eğilimlerinin yansıtılması, hukukun üstünlüğünün sağlanması Avrasya bloğunu ürkütmemelidir. Bunu sadece Batı’nın hegemonik çıkarı  olarak yorumlamak başta bölge insanına karşı yapılmış bir düşüncesizliktir. Türkiye kendi demokrasisini ve yaşanan ‘Anadolu İslam’ anlayışını dünyaya anlatmaya çalışıyor. Türkiye aynı konuda iyi ilişkiler içinde bulunduğu özellikle Rusya’ya ile Özbekistan’ın geleceğine ilişkin yapıcı görüşlerini paylaşmalıdır. Demokratik bir Özbekistan komşu-çevre ülkelerine tehdit olmayacak kontrollü bir dönüşüm imkanı da verecektir. Bu, aynı zamanda inkar edilemeyecek bağları olan Rusya’nın çıkarları için de geçerli bir şeydir. Özbekistan’ın doğal ve enerji kaynakları ne Batı, ne de Avrasya bloğunun inhisarındadır. Özbekistan’da kurulacak doğru bir model, radikal akımlara ve bölge iç savaş risklerine karşı da dünya siyasetine olumlu katkıda bulunacaktır.