Eski Yunan tragedyalarında kenarda duran koro gibi bağırıyorlar: "Şimdi yandık, bittik, mahvolduk."
Eski Yunan tragedyalarında kenarda duran koro gibi bağırıyorlar: “Şimdi yandık, bittik, mahvolduk.” Habire kötü haber veriyorlar. Yahu bir durun. Türkiye 80 milyonluk kocaman bir ülke. Sanki siz içinde yoksunuz.
Reza Zarrab üzerinden yürütülen bu davanın Amerika açısından hedefi belli. Öncelik İran ile yapılan ticaretin başka ülkelere emsal olacak şekilde cezalandırılması ve Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak yıpratılması.
Belli ki, bu davanın sonucunda Türk ekonomisine ve bankacılık sistemine yönelik bir hareket başlayacak.
Bu bir egemenlik tartışması aynı zamanda. Türkiye’nin başka bir ülke ile yaptığı ticarette kimin söz hakkı olacağı konusunda. Amerika açıkça diyor ki, “Kuralı ben koyarım. Uymayan olursa da cezalandırırım.” Türkiye’nin cevabı ise “Benim ticaretime karışamazsın” oluyor.
Peki Amerika bu gücü nereden alıyor? Tabii ki, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan ekonomik düzenden. Yani gerekirse askeri güç kullanmaktan kaçınmayarak sürdürdüğü sistemden.
Bankacılık ve sermaye hareketleri de bu düzenin en önemli unsuru. Çünkü Amerika’nın kurallarına uymayan bir banka, Amerika’da işlem yapamıyor. Herhangi bir bankanın Amerika’da işlem yapamaması demek zaten uluslararası işlem yapamaması anlamına geliyor. İşte asıl sıkıntı burada. Muktedir bir ülkenin, tüm dünyanın ekonomik sistemini cebren belirleme çabası bu rasyonel olmayan mantığa dayanıyor.
Bunu aşmanın tek yolu da, cezalandırılamayacak kadar iyi olmanız. Bize düşen de bu.
Evet Amerika’nın hedefi Türkiye’yi ekonomik olarak baskılamak. Ama buna direnmenin yolu “Batacağız” diye haykırmak mı? Tabii ki önemsemeliyiz. Tabii ki önlem almalıyız. Ama her şeyden önce önümüze bakım devam etmeliyiz.
Amerika istediği kararı alsın, ne olacak yani gelip bizi ülkemizden mi kovacak? Yine bu topraklarda yaşayacağız, yine bu topraklarda öleceğiz. Kimse diğerinden farklı bir durumda olmayacak.