​ONLAR BİRLİK VE BERABERLİKTEN ANLAMAZ… O ZAMAN NEDEN ZORLUYORUZ?

Ekin GÜN 03 Kas 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Önce Tekirdağ'ın CHP'li Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat, ardından CHP parti sözcüsü Bülent Tezcan'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "faşist diktatör" hakaretleri gündemi epeydir meşgul ediyor.

Önce Tekirdağ’ın CHP’li Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat, ardından CHP parti sözcüsü Bülent Tezcan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “faşist diktatör” hakaretleri gündemi epeydir meşgul ediyor. Aslında bana soracak olursanız bu adamların istediği tam da bu! Ama durum öyle bir hal aldı ki tüm bunlara cevapsız kalmak olmaz.

Özellikle uluslararası arenada Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapılan “diktatör” benzetmelerinin Türkiye distribütörlüğüne CHP soyunmuş durumda. Bu çok net bir şekilde algı operasyonu. Erdoğan’ı otoriter bir yönetici olarak göstererek Türkiye’de demokrasinin askıya alındığı imajını çizmeye çalışıyorlar. Bunu her şekilde yapıyorlar. Zaten son birkaç seneye bakacak olursanız Erdoğan’la ilgili dış basında yapılan haber sayısı Cumhuriyet tarihinde ülke liderlerine ilişkin yapılan haber sayısını ikiye katladı. Bunların çoğu da yıpratma ve itibar suikastı üzerine kurulu. Bu oyuna gelmek, bu ahlaksızca yapılan benzetmelere cevap vermek tuzağa düşmek olur. O nedenle daha soğukkanlı olmak zorundayız.

15 Temmuz’dan bu yana Türkiye içinde gösterilen birlik ve beraberlik sözleri önemli. Önemli olmasına önemli de gerçekten karşı taraf birlik ve beraberlik içinde olmak istiyor mu, soru bu. Şimdi bazıları “karşı taraf kavramını kullandığım için de köpürecektir ama varsın köpürsünler. Çünkü hiçbir zaman milletin yanında olmayı becerememiş, terör örgütlerini “masum” göstermeye çalışanları “karşı taraf” olarak lanse etmek bile bir iltifat! Hep bazıları tarafından Türkiye’de kutuplaşma algısı yayılarak CHP’lilere “Birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…” diye başlayan cümleler kuruluyor. Evet… CHP içinde Türkiye’nin yanında olan, küresel operasyonlara karşı bu ülkeyi savunan, yerli ve milli bir şekilde hareket eden insanların olduğunu biliyorum ama bu zihniyete karşı olan kesimlerle “birlik ve beraberlik” için çırpınmak nedir? Bunlar seninle “bir ve beraber” olmak istemiyor ki sen zorla bu işi yapmaya çalışıyorsun? Öyle bir dertleri yok. Olmadığı gibi de zaten neden hep “birlik ve beraberliği” muhafazakâr kesim sağlamaya çalışıyor? Neden CHP’lilerden bu yönde bir mücadele göremiyoruz? Bu ne kadar hakkaniyetli bir durum?

Ne var ki bakıldığında bu konuların mevzu bahis olması bile abes! Öyle ki, uluslararası arenanın Türkiye’yi hedefe koymasında durulacak noktayı belirtmeye bile gerek yok. Ama gelin görün ki böyle bir durumda dahi bunları yazma gereği duyuyoruz. Bence asıl yapılması gereken 15 Temmuz’dan bu yana seçilmiş iradeye saygı duyanların kararlı bir şekilde hedeflerine yürümesi. Bu noktada yürümeyenlere de çağrı yapmaya gerek yok. Millet zaten kiminle beraber yürüdüğünü biliyor, bilmese de bu yürüyüşüne kararlılıkla devam ediyor. O nedenle bazı komplekslerimizi aşalım ve Erdoğan demenin Türkiye demek olduğunu bilerek yürüyüşümüze devam edelim.

“Devrim’le” başladığımız bu serüven…

Bu yazıyı yazmaya başladığım saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan yerli otomobil üretecek şirketleri açıklıyordu. Bu şirketler Anadolu Grubu, Turkcell, Zorlu Holding, Kıraça Holding ve BMC.

En az savunma sanayi kadar yerli otomobil üretmek de ülkelerin önemli bir gücü. Vakti zamanında “Devrim” adlı arabayla başlayan, “Anadol’la” süren, tasarlanan ama hayata geçirilemeyen “Çağdaş’la” son bulan bir hikâye bu. “Devrim’in” nasıl hazin bir öyküsü olduğunu biliyorsunuz. Dönemin gazeteleri olayı çarpıtarak (hatta asparagas haber yaparak) “Devrim” operasyonlara meze oldu.

Ben açıkçası bu sefer umutluyum. Gerçekten kararlı, planlı ve programlı bir şekilde hareket edilirse Türkiye’nin ilk yerli otomobilini yapması hayal değil. Şimdiden hayırlı uğurlu olsun.

657 değişmeli! 

Cumhurbaşkanı Erdoğan Azerbaycan dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamada, “657 tepeden tırnağa değişmeli” açıklamasında bulundu. Bu çok önemli ve güzel bir haber… Özellikle Cumhuriyetin ilanından bu yana Türkiye’yi bürokratik vesayet yönetti. Seçilmişler hep ikinci plandaydı. 16 Nisan referandumundan sonra yapılacak 2019 seçimlerinde bunu aşacağımızı ümit ediyorum. Ama biliyorum ki bu hantal bürokrasiyle de gelecek hedeflerimize ulaşamayız.

O açıdan ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu noktada sonuna kadar katılıyor ve destekliyorum. Bu konuyla ilgili ilerleyen zamanlarda detaylı bir şekilde yazacağım. Şimdilik bu kadarını demekle yetinelim.

---