OLASI KANDİL HAREKÂTI, MENBİÇ'TE ALDATILMAMAK VE SEÇİMLER ÜZERİNE:

Abdullah AĞAR 07 Haz 2018

Abdullah AĞAR
Tüm Yazıları
Bir de IŞİD sonrası yeni PKK'nın yeni adı: "IŞİT"

Yani; Irak-Şam-İran-Türkiye Terör Örgütü.

Zeytin Dalı Harekâtı güncesinde sessiz sedasız başlayan ve sessiz sedasız gelişen TSK’nın Zap-Hakurk, Avaşin-Basyan etkisi o kadar gelişti ki, artık Hakurk üzerinden Kandil harekâtı konuşulmaya başlandı.

TSK’nın Derecik eksenli güneydoğu yönünde ve Irak içinde oluşturduğu ‘kuş uçumu 10-12 km genişlikli, 20-25 km derinlikli’ girme, Hakurk bölgesindeki bilinen terörist varlığının üçte ikisini imha etmesi, Kandil’den önceki son direnç noktası sayılan Hakurk’taki kritik arazi arızalarını ele geçirmesiyle; Kandil, olası bir harekât alanına dönüştü. 

Mevcut hamlenin gelişmesiyle belki de PKK’nın Kandil-Sincar ve Suriye geçişlerinde kullandığı Barazgir ekseninin kesilmesi de söz konusu olacak. Ayrıca bu girme ile halihazırda ‘kesik-keskin ve hırçın’ Bradost alanı ciddi oranda etki altına alınmış gözüküyor. Bu etkiyle TSK, PKK’nın bu bölgeden Türkiye’ye sızarak Afrin’in intikamını alacağına dair ürettiği propagandayı koca bir hüsrana dönüştürürken, yaklaşık 250 km’lik ciddi bir alan temizledi ve buradan Türkiye’ye sızmalara karşı çok önemli bir set (mevzi alan) oluşturdu.

Bir diğer tarafıyla birkaç binle ifade edilen olası PKK sızmasının bu bölgeden engellenmiş olması, PKK’nın Suriye-Irak terörist transferlerinde nerelerde gezdiğini, Suriye’deki PKK varlığının ne denli büyük bir tehdide dönüştüğünü ve PKK’nın bundan sonra nelere cüret edebileceğini ispatlar nitelikte. Örgütün istediği yerde-istediği zamanda-istediği terörist yüküyle istediği etkiyi göstermesine dair bu görüntü; PKK’nın bundan sonraki süreçlerde sadece şu an etki ürettiği alanlarda değil çok daha farklı bölgelerde de etki üretebileceğine dair bir ispatı da ortaya koyuyor.

Hatta artık cümleyi şu şekilde kurmamız; ‘Sözde’ seküler gen yüklenen ve Arap hamisi rolüyle (!) ayrılıkçı kurnaz ihtirasları gizlenen ve pekiştirilen etno-etnik ayrılıkçı radikal terör örgütü PKK’yı bundan sonra bölgenin “Yeni IŞİT”i olarak tanımlamak gerekecek. 

Yani IŞİD’ten bir tek harf farklıyla ortaya çıkan bu yeni kısaltma; Irak-Şam-İran-Türkiye Terör Örgütü tanımlamasının baş harflerinden oluşuyor ve açıkçası ‘cuk’ oturuyor.

Ara not: Bilmeyenler için Arapların; “Şam” derken, Suriye-Ürdün ve Lübnan’ı kast ettiklerini ekleyelim. 

Artık bölgenin yeni IŞİT’i yani yeni PKK çok daha büyük bir etki ve farklı misyonlar üstlenmek üzere hazırlanıyor ve sağı solu yokluyor. Bu misyonun nihai hedefinde ise bilindiği üzere Irak-Suriye-İran ve Türkiye’yi parçalanması var. “İş böyle giderse” Irak’ın kuzeyindeki oluşumlar başta pek çok Kürt yapı da yok olmak, avucunu yalamak ya da PKK’ya biat etmek zorunda kalacak.

PKK lehine gelişen bu süreç, engellenmediği ya da engellenemediği takdirde nihai ve kabul edilebilir bir gerçeğe dönüşecek. Ve bu sürecin PKK lehine sonuçlanması için terör örgütünün KORUNUP KOLLANMASI kadar, onu yok etme kabiliyeti olanların da UYUTULUP OYALANMASI büyük önem taşıyor.

Bu şartlarda artık, geç kalınmış bir yer ve zamanın, yıkıcı birer düşmana dönüşmesi söz konusu. 

Sorum şudur:

Ülkelerini parçalamak üzere dizayn edilmiş PKK yılanı gün be gün bir ejderhaya dönüştükçe ‘başta Türkiye olmak üzere’ bölge ülkeleri ne yapacaklar?   

Bu temel risk fotoğrafında Hakurk’la gelişen olası Kandil harekâtı ‘yapıldığı takdirde’ GİR-ÇIK’tan ibaret olmaması ya da sadece propagandaya hizmet etmemesi gerekiyor. 

Şu bir gerçek: Türkiye aradığı ve imha etmeye kararlı olduğu terörist popülasyonunu Kandil’de bulamayacağını biliyor. 

Ama orada Türkiye için göz ardı edilemeyecek bir başka hedef var. 

O hedef; KARASAL ALANDIR.

Ve Irak’ın meşru bir gücüne devredilinceye kadar kalınacak bu karasal alan, PKK’nın Irak sınır hattında etkisizleştirilmesi adına büyük değere sahiptir.

Ama!

Doğal olarak bu denli kapsamlı bir harekât; yığınağın bağlandığı, gücün, enerjinin, zamanın ve moralin harcandığı, girdi mi çıkmanın zorlaştığı riskleri de beraberinde getirir. Öte yanıyla oyalanmayla, pohpohlanmayla, göz boyamayla, uyutulma ve kandırılmayla örtüşen bir aldanma alan özelliği de vardır.

Burada lütfen; Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanda PKK ile yaptığı mücadelede karşılaştığı baskı ile Suriye’nin kuzeyindeki PKK ile yaptığı mücadelede karşı karşıya kaldığı baskıyı karşılaştırınız. Açıkçası Fırat’ın doğusu, Sincar ve Irak’taki tartışmalı bölgeler gözler önündeyken, Kandil’de it kovalamak çok harcıalem olmaz mı? Sonuçta Suriye’de ortaya çıkan tehdidin yakınlığı ve yakıcılığı, imha edilmesi gereken virüsün asıl buraya yuvalandığını ortaya koyuyor. 

Bu noktada Türkiye’nin jeopolitik gücüne dair yıldırıcılığı ile konjonktürel riskler çarpışırken, yığınak, kuvvet çarpanları ve kuvvet bileşenlerine dair ince hesaplar EŞ ZAMANLI HAREKÂT fikrinin önemini, değerini ve anlamını ortaya koyuyor.

Türkiye Kandil ve Suriye’de, hatta Sincar’da eş zamanlı bir harekât icra eder mi?

Ya da buna gücü yeter mi? 

Neden olmasın?

Darbe girişimi sonrası en zor zamanında Güneydoğu’da ve Fırat Kalkanında eş zamanlı iki çok zor ve çok riskli harekatın altına imza atan Türkiye, bundan sonra ulusal güvenliği adına her şeyi yapabilecek bir potansiyeli ve kararlılığı içinde barındırıyor.

Türkiye’nin içinde kabaran bu kararlılık küresel ölçekte bir caydırıcılığa ve sahadaki piyonlar üzerinde bir yıldırıcılığa denk geliyor.

Zaten oyun da burada başlıyor.

Ya onurlu bir iş birliği yada onurlu bir işbirliği maskesi altında aldatılma ve oyalanma!  

---

Kandil’e dönecek olursak:

Türkiye zaten elindeki ‘havasal’ hedef tespit ve imha vasıtaları ile Kandil, hatta Kandil’in daha güneyinde oldukça güçlü bir etki üretiyor. 

Olası harekatın arzu edilen amaca ulaşması adına TSK’nın; “Kandil ve Kandil etrafında PKK etkisi altındaki 600 civarındaki köy ve coğrafi alanın, Irak’ın meşru güçlerine devrine kadar süren bir KALICILIK ÜRETMESİ gerekecek.

Bu noktada Irak’ta kurulacak merkezi hükümetin kimyası ve karakteri, seçimden birinci sırada çıkan Muktada es Sadr başta Irak’ın üniter yapısından yana tavır koyan liderlerle ilişkiler, Sünni Arapların kurulacak hükümete dahil edilmesi, Irak’ın kuzeyindeki Kürt siyasi oluşumların tavırları ve üzerlerindeki Türkiye etkisi, Irak Türkmenlerin haklarının korunması-bütünlükleri ve aralarındaki mezhep ihtilafının etkisizleştirilmesi ve Irak’ta ortaya çıkacak Türkmen etkisi büyük önem taşıyor. 

Türkiye’nin yakın geçmişte Habur’da yapılan tatbikatlarla kendini gösteren Irak merkezi hükümetiyle geliştirmeye başladığı ortak güvenlik ve terörle mücadele konsepti de artık çok değerli.

Zira, Irak merkezi hükümeti indinde PKK’yı meşrulaştırmak ve Irak’ı PKK’yla iş birliğine sürüklenmek adına sayısız manipülasyon gelişmiş durumda. Örneğin şimdilerde; “Deaş’ı gerekçe göstererek(!) Irak-Suriye sınırında Irak ordusu PKK ile ortak operasyona sokuluyor.” 

PKK, Fırat’ın doğusundaki alanda karasal hakimiyeti olan meşru bir güce dönüştürülmeye çalışılırken, üretilen ‘sözde’ iş birlikleri ile bu meşruiyet derinleştirilmeye, bir genel kabule, Türkiye’nin ağzına çalınan bir parmak bal ile de olası çözüm-kabul ya da oldu-bitti’lerin devreye sokulabileceği ıskalanmamalıdır. Belki de sırf bu yüzden Menbiç hayati değer taşıyor. Menbiç’te yenilecek bir gol, Fırat’ın doğusunda PKK’nın kalıcılığına ve dayatılan bir yeni çözüm sürecine dair kaçınılmaz bir son üretir ki, bu da nihai tahlilde sadece Suriye’yi değil Türkiye’yi de parçalamaya dair büyük bir risk üretir.

Bir diğer tarafıyla Suriye’nin kuzeyinde ‘sözde’ PKK tasfiyesi adı altında İran PKK’sına ait operasyonları da iyi okumak gerek. Burada küresellere ayak bağı PKK’lılar ayıklanıyor, Türkiye’ye değil!

Bir de ittir ittir, nereye kadar?

İşte Kandil varoşlarında bir kısmı yine karşımızdalar!

Mesele artık PKK’nın Menbiç’ten, Haseke’ye Ayn el Arap’a ya da Irak’a ittirilmesi, sadece İran ayağının değil; bütün etki-ideoloji ve kadroları ile etkisizleştirilmesi, PKK’nın etki altına aldığı Suriye ve Irak’taki katmanların PKK’dan kurtarılması meselesidir. 

“PKK’ya gerekçe üreten IŞİD artık çöle gömülmüşken, PKK gibi bir terör örgütüyle iş tutmak zorunda kalan müttefikimiz ABD için fırsat bu fırsattır!”

Masal gibi bir cümle değil mi?

Irak ve Suriye’deki Kürtler PKK’nın içinde eriyip gitmek, Irak, İran, Suriye ve Türkiye bölünmek istemiyorlarsa PKK ve PKK türevleri başta bütün YIKICI-BÖLÜCÜ-AYRILIKÇI-TEKFİRCİ hareketlerle (yasadışı silahlı sol ile dini ve dindarı istismar eden yapılarla) ve MEZHEP FİTNESİYLE mücadele etmek zorundadırlar.  

Bunun en önemli bir diğer boyutu da yıkıcı-bölücü-ayrılıkçı-tekfirci ve Ilımcı İslamcı terörün SİYASİ TÜREVLERİYLE mücadele etmektir.

Yıkıcı-bölücü-ayrılıkçı-tekfirci ve Ilımlı İslamcı terörün, onların siyasi uzantılarının ve bütün bu oluşumları kullanan küresellerin EN BÜYÜK KOZU; Türkiye’deki bazı siyasi oluşumların “SİYASİ İHTİRASLARI ve ANGAJMANLARI NEDENİYLE” yıkıcı-bölücü unsurların siyasi uzantılarıyla yapacakları olası iş birlikleridir.

Irak ve Suriye böyle tuzağa düşürülmüş, Irak ve Suriye bu şekilde parçalanmaya kalkınmıştır.

İç savaşlar ve akan kan bütün bunların cabasıdır.

Bu seçim güncesinde ümidim, bu yazdıklarımın anlaşılmasıdır.