Vakıf Katılım web

​OKUMALARA DOYAMADIM!

Funda ÖZKALYONCU 20 Ağu 2017

Funda ÖZKALYONCU
Tüm Yazıları
Önce okudum, sonra bir daha okudum.

Önce okudum, sonra bir daha okudum.

Şarkılarına bayıldığım, tarzını çok önemsediğim, bembeyaz tenli, mavi gözlü kız yuva açıyor.

Nil Karaibrahimgil.

3 yaşında dünya tatlısı oğlu var, herkesin oğlu gibi tatlı... Aynı yaşta çocukları olan birkaç anne, çocuklarını yuvaya vermek için çevreyi dolaşıyorlar, İzmir'de ki "Sevgi Yumağı"! gibi bir kreş bulamıyorlar. Hiçbiri içlerine sinmiyor.

Diyorlar ki biz kendimiz yuva kuralım.

Başlangıcımız, ana temamız, bir şey öğretmeyeceğiz, çocukluğu koruyacağız.

Ne kadar ilginç değil mi?

Çocuğa sevgi saygı duyan, onun biricikliğinde hazine bulan, bir felsefe yakalıyor Nil.

Waldorf felsefesi.

Felsefe şöyle diyor, kendini aşağıdaki gibi anlatıyor.

7 yaşına kadar bir şey öğretmiyor, serbest oyun var, sadece saygı, sevgi, sanat, masal ve doğa ile karşılaşıyor çocuklar. Şekil vermek istemiyorlar, olanı beslemek istiyorlar.

Çocuğun oynaması, masal dinlemesi, hamur yoğurması, şarkı söylemesi, dans etmesi lazım diyorlar.

Öğretme ve eğitim kelimeleri yok bizde.

Okulda klasik anlamda oyuncak hiç olmayacak. Kendi oyununu kendi kurabileceği, ahşap, keçe, yün, ip gibi malzemeleri vereceğiz diyor.

Çocuğa, eğitimin en büyük tehlikesi cevaplarla dolu olmasıymış.

Halbuki sorularla dolu olmasıymış. Bir insanı hayatta en çok kısıtlayan şey, neyin mümkün olduğu, neyin mümkün olamadığı ile ilgili önyargılarmış. Ve eğitim bunun baş sorumlusuymuş.

Yeni olan her şeye açığım ben.. Anlamaya çalışırım ve pozitif anlamda, ne hoş, ne değişik, olabilir, falan diye düşünen biriyim.

Sonra devam ediyorum.

İlaçsız, organik, meyve ve sebze tüketeceklermiş.. Un ve şeker yokmuş.

Aaaaa!! diyorum burada, tuzu kuru durum tarifi bu.

Beni alıyor bir düşünce, alıyor bir hayatın olan gerçekleri.

Bu çocuklar masallarla yuvadan çıktılar, ilkokul, sonra lise ve devam edecekler.

Hadi diyelim, üniversite, Amerika..

Okulda, serviste, sokakta, sinemada kendi gibi olmayan insanlarla karşılaşacaklar.

Bunlar masal anlatırken, karşı taraf "ne diyorsun sen lan" diyecek. 

Arkadan korna çalacak, kavga çıkaracak.

Sokakta herkesi birbirine yumruk sallarken görecek.

Gazeteyi açacak, ana haberleri açacak.

Dünya, terör, savaşlar, çocuk ölümleri derken..

Bir de bakacak ki, çocukken dinlediği masallar gibi değil hayat.

Neyin mümkün olduğu, neyin mümkün olmadığı, önyargıları ararken bulacak kendini.

Çelişki içindeyim ben..

Tuzu kuru dünya, ya sen?

Funda'ya takılanlar...

... 14 yıllık evli sunucu Murat Başoğlu diye başlayan haberler var ya. Hatta bende bu habere bir köşesinden bulaşmış, Murat'ın karısının yanında olmuştum ya. Herkese inat, kocanı seviyorsan evliliğini kurtar, demiştim ya.

Haberin devamı varmış.. Öpüştüğü kız yeğeni imiş, pessssss, ben bunu bilmiyordum. İşte o zaman benim için durumlar, ahvaller değişti.. Bir daha düşün sen bacım diyeceğim. Bu arada ikinci pesssss, kız da evli. Valla ben, kızın fotoğraflarını gördüm. Kaçın derim, ön yargı bazen iyidir.