NETFLİX TÜRKİYE'YE TRİP Mİ ATIYOR?

Micheal KUYUCU 19 Tem 2020

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Netflix Türkiye, Özge Özpirinçci'nin başrolünü Birkan Sokullu ve Burak Yamantürk'le paylaşacağı "Şimdiki Aklım Olsaydı" adlı projesini son dakika kararıyla iptal etti.

Son günlerde Netflix ile Türkiye bürokrasisi arasında garip bir soğuk savaş var. Bu soğuk savaşın boyutu nedir belli değil, ama kulislerdeki söylentiler pek parlak değil.

Netflix Türkiye, Özge Özpirinçci'nin başrolünü Birkan Sokullu ve Burak Yamantürk'le paylaşacağı “Şimdiki Aklım Olsaydı” adlı projesini son dakika kararıyla iptal etti. Netflix göya şu an devam eden “Atiye” ve “Kulüp” adlı projeleri dışında kalan tüm yerli projeleri de iptal etmiş. Bunlar duyulunca medya kulislerinde dedikodularda yayılmaya başladı. Tabii ki her konuda olduğu gibi bu konuda ülkemizde yaşanan kutuplaşmaya paralel yorumlar yapıldı. Bunlardan biri de Netflix’in sansüre uğradığı ve bundan dolayı hevesinin kaçtığı iddiası oldu. Hevesi kaçtı derken, Netflix’in Türkiye pazarından çekilme noktasına kadar varacak planlar yapmaya başladığı ima edildi. Hatırlarsanız bu küresel dijital film platformu yakın geçmişte “eşçinsellik” temasını işleyen içeriklerinden dolayı da epey eleştiri almıştı.

Sektör Netflix ve Ay Yapım’dan açıklama bekliyor

Medyada olaya siyasi olarak bakanların hesaplamadığı bir şey var. Netflix bu dijital yerli yapımı neden iptal etti? Bu konuda kurum açıklama yapmadan olayı hemen siyasileştirmek ve “sansür” kılıfına uydurmak saçmalık. Ancak şunu da belirtmek isterim ki Netflix bu tutumu ile piyasadaki güvenini zedeledi. “Şimdiki Aklım Olsaydı” adlı bu dijital dizi projesinin seti dahi hazırken, sektördeki deyimi ile “sete çıkmış” halde iken iptal etmek ne kadar etik tartışılır. Bu konuda Netflix’in de Ay Yapım’ın da açıklama yapması lazım.

Türkiye pazarından çekilmesi delilik olur

Netflix “sansür” iddiaları nedeniyle Türkiye’ye trip mi attı yoksa projenin durmasına neden olabilecek ticari bir etken mi var? Bunların açığa çıkması lazım. Eğer ticari bir iptal nedeni varsa lafım olamaz ama eğer “sansür” iddialarından ise o zaman ayıp etmiş. Hele gerçekse Netflix’in Türkiye pazarından çekilmesinin ticari hiçbir açıklaması olamaz. Türkiye’de öyle matah bir başarısı yok belki ama Türkiye’deki abone sayısında artış yaşıyor. Üstelik daha gideceği çok yol var. Türk pazarı Netflix için önemli bir pazar. Bu platformun Türkiye’de geleceği var.

45 yılda ne değişti?

Netflix ve sansür deyince aklıma 88 yaşında kaybettiğimiz Huysuz Virjin geldi. Sansürün hakikisini o yaşadı. O kadar anlamlı sansür yaşadı ki rahmetli. Bunu dile getirirken yıllar önce katıldığı bir televizyon programında şu sözleri kullanmıştı: “Ben 45 sene evvel kadın kılığına girdim program yaptım. Peki 45 sene önceki Türkiye kabul etti de, 45 sene sonraki Türkiye mi kabul etmeyecek? RTÜK itiraz etti. Daha doğrusu şöyle: Bütün kanalların umum müdürlerini bir araya getiriyor, isim vermiyor. ‘Hiç bir erkeği kadın kılığında görmek istemiyorum’ diyor. Sevilen insanların aleyhine alınan kararlar, bu kararları alan insanları sevimsiz yapar. Benim televizyona çıkmamamın nedeni RTÜK’se bunu halk anlıyor ve RTÜK’e karşı bir antipati duymaya başladı.”  

Deydi mi kırdığınız kalbe Zahit bey?

Rahmetli Huysuz Virjin, 2007 yılında RTÜK başkanı olan Zahit Akman o dönem bu gereksiz polemiğe girmişti. Ne kadar ilginçtir ki Huysuz Virjin konusunda hassas davranan Akman, 2011 yılında Deniz Feneri davasında göz altına alınmıştı. Zahid bey şu an Kanal 7’de müdür. Mayıs ayında eşiyle birlikte Kovid-19 tanısı konmuştu. İster istemez sormak istiyor insan. Kalp kırmaya değdi mi Zahid Bey? Huysuz Virjin 88 yaşında vefat ederken 15 milyon liraya yakın bir serveti vardı. Hatta bu servetini Eğitim Gönüllüleri Vakfına bıraktı. Kırk beş yıllık birikimi bu kadarmış. Peki ya bu birikim olmasaydı? Ya ona uygulanan boykot sonucunda ekonomik sorunlar yaşasaydı. Bir sanatçının, bırakın sanatçıyı bir insanın kaderiyle bu kadar kolay oynanmamalı. Çünkü bu işin öbür dünyası da var. Ne diyeyim. Üzücü !

Haliç Üniversitesi yeni vizyonu ile artık daha iddialı

Türkiye’nin en köklü ve en eski üniversitelerinden biri olan Haliç Üniversitesi yeni bir mütevveli heyeti ve yeni bir yönetimle vites büyüttü. Türkiye’nin müzik merkezi olmaya aday bir konservatuvara sahip olan Haliç, Tıptan Beden Eğitimi ve Spor eğitimine kadar pek çok iddialı alanda eğitim verirken pandemi döneminde de Haliç X ile uzaktan eğitimde yüksek eğitimin parlayan yıldızı oldu. Üniversitenin rektörü Prof.Dr. Melih Bulu, Haliç’in yeni vizyonunu konuştuk.

Beklenen dönüşüm başladı

Haliç Üniversitesi ülkemizin en eski vakıf üniversitelerinden birisi. Zaman içerisinde yönetimdeki boşluklar sebebi ile zor zamanlar geçirmiş. Yaklaşık bir yıl önce Vakfı ve dolayısıyla Üniversite Yönetimini devralan yeni Mütevelli ile ciddi bir dönüşüm ve gelişim kararı alınmış. Ben de yaklaşık beş ay önce bu vizyonu desteklemek ve akademik alanda liderliğini yürütmek üzere ekibe dahil oldum. O günden beri de ciddi yol aldık. Bunu yaparken zaten Haliç Üniversitesi’nin yıllardır özveri ile çalışan idari ve akademik kadrosunun yeni vizyona inararak desteklemesi en büyük avanjamız oldu. Gördük ki zaten herkes bu dönüşümü bekliyormuş.

Yeni Yön: Girişimci Araştırma Üniversitesi

Aslında çok büyük kadro değişiklikleri olmadı. Haliç Üniversitesi zaten hem idari hem de akademik olarak iyi kadrolara sahip. Benim yaptığım sadece bu kadroların önünü açmak, onlara yetki vermek oldu. Tabii bunu yaparken Mütevelli Heyetimiz ile koordineli olarak Haliç Üniversitesini standart bir “eğitim” üniversitesi olmaktan “girişimci araştırma” üniversitesi olmaya doğru yönünü çevirdik. Bu kapsamda Üniversitemizde araştırmaların yapılmasını yeni odak haline getirdi. Bu kapsamda birçok teşviği devreye soktuk. Örneğin Yayın teşvikleri, Proje teşvikleri, Konferans katılım teşvikleri Hocalarımıza somut maddi katkılar sunduğu için çok ilgi gördü diye düşünüyorum.

Uzaktan eğitime yeni vizyon: Haliç X

Haliç Üniversitesi’nin pandemi öncesinde gayet iyi çalışan bir uzaktan eğitim sistemi vardı. Pandeminin riski belirdiği daha şubat ayında Haliç-X isimli yeni bir çalışma grubu kurup bütün sistemi uzaktan eğitime geçirmekle ilgili vizyonu ve altyapıyı oluşturmuştuk. YÖK üniversitelerin uzaktan eğitime geçmelerine izin verdiği gün de Bahar döneminde vermekte olduğumuz 1400 dersi uzaktan formatına geçirdik. Bunda da oldukça başarılı olduk diye düşünüyorum. İlgilenenler bizim Haliç-X sayfasına girip incelerlerse ne söylediğimi anlayacaklardır.

Bahar döneminde öğrendiklerimizle Yaz Okulu’nu da uzaktan eğitim formatında sadece Üniversitemizin değil tüm Türkiye’nin katılmına açtık. Ve bugün itibarı ile Yaz Okulumuza kayıt yaptıran öğrencilerin yüzde 80’sinin başka üniversite öğrencileri olduğunu görmek bizim için hem şaşrıtıcı oldu hem de bu işi ne kadar iyi yaptığımızı bize gösterdi.

Uluslararası bir üniversite

Haliç Üniversitesi şimdiye kadar iyi bir eğitim ve öğretim üniversitesi olarak işlevini sürdürüyordu. Mütevelli Heyet ile birlikte çağın gerekleri, rekabetçi ortam ve yeni vizyonumuz ile artık Haliç “Girişimci bir Araştırma Üniversitesi”ne dönüşüyor. Bununla paralel olarak uluslararasılaşmayı da yeni vizyonumuzun merkezine koyduk. Bütün öğrencilerimizin yüzde 30’unun yabancı öğrencilerden oluşmasını istiyoruz.

Türkiye’nin en köklü konservatuvarı Haliç’te

Ülkemizin en köklü konservatuvarlarından birine sahip olmak bize gurur veriyor. Birçok önemli sanat insanının Haliç Üniversitesi Konservatuarında ders vermesi ya da mezunumuz olması yaptığımız işin topluma hizmet boyutunda ne kadar başarılı olduğumuzu da bize hatırlatıyor. Bundan sonra konservatuvarımızı ülkemizin sanat ve kültür ekosistemine artan bir şekilde katkı yapması bize mutluluk verecektir.

Tıp öğrencisi piyano eğitimi alabilecek

Haliç Üniversitesi’nin yeni yönetimi ile birlikte üniversitemizi gerçek anlamda bir seviyede disiplinlerarası eğitim almayı mümkün hale getirdik. Spor Yöneticiliği okuyan bir öğrencinin bilgisayar programlama ya da tıp okuyan bir öğrencinin piyano dersi alabileceği seviyede bir esneklik tasarladık. Buna ek olarak uluslararasılaşmayı üniversitemizin merkezine oturttuk. Bölümlerimizin büyük kısmını İngilizce eğitime dönüştürdük. Bu sayede çok daha fazla sayıda uluslararası öğrencimiz ve hocamızın olmasını hedefliyoruz. Haliç-X’i her geçen gün biraz daha geliştiriyor ve mükemmel hale getiriyoruz. Bu sayede artık hibrit bir eğitim modeline geçeceğiz. Böylece gerekmediği durumlarda mekandan bağımsız eğitim ile verimliliği ve etkinliğimizi çok daha fazla artıracağız.

Sanal ve arttırılmış gerçeklikte Türkiye’nin merkezi oluyoruz

Bu yıl kampüs ziyaretlerimizin pandemi sebebi ile daha az olacağını öngörüyoruz. Dolayısıyla çağrı merkezimizi hem sesli hem de mesajlı cevap verebilecek bir şekilde yapılandırdık. Ayrıca aday sayfamızda öğrencilerimize hızlı bir şekilde ulaşmak istedikleri acil bilgileri verirken Üniversitemizin ilgili bölüm sayfalarını da aday öğrencilerimizin sorabilecekleri detaylı bilgilerin yer alacağı şekilde geliştirdik.

Bu sene bizi en iyi ifade edecek bir ana tema üzerinde de karar verdik ilgili Dekan ve Müdürlerimizin katılımı ile. Bilimsel çalışmaların güncelini ve Üniversitemizin alt yapısının özelliklerini dikkate alarak sanal ve artırılmış gerçeklik konularında Haliç Üniversitesini Türkiye’de bu konuların merkezi yapma kararı aldık. Bu sebeple sloganımızı da “Sanal gerçeklikte yerini al, hayalini gerçeğe dönüştür” olarak belirledik ve iletişimini başlattık.

İngilizce eğitime özel önem

Bu sene lisans seviyesinde İngilizce Yazılım Mühendisliği, Psikoloji, Beslenme ve Diyetetik, Hemşirelik, Fizyoterapi, Türkçe Gastronomi ve Mutfak Sanatları ile Çizgi Film ve Animasyon bölümlerimizi açtık. Ayrıca MYO’da beş yeni programımızda daha öğrenci alacağız. Bunlara ek olarak Moleküler Biyoloji ve Genetik, Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik, Yönetim Bilimşim Sistemleri, Mühendislik Fakültesindeki bütün bölümleri İngilizceye dönüştürdük. 

Bu büyük dönüşümden de göreceğiniz üzere Haliç Üniversitesi artık İngilizce eğitimi merkezine oturtmuş bir Üniversite haline dönüştü. Bu sayede hedeflediğimiz yüzde 30 oranındaki öğrencilerimizin uluslararası olması hedefine bir adım daha yaklaştığımızı düşünüyorum.

Beethoven ve Cem Karaca'yı bir arada

Kemanı ile iddialı müzik projelerine imza atan Utku Barış Andaç, yine yaratıcı bir projeyle karşımıza çıktı. Klasik müzik ile popüler müziği birleştirdiği eserleriyle dikkat çeken keman sanatçısı bu projesinde Cem Karaca ile Beethoven'ı bir araya getirdi.

Utku Barış Andaç, söz ve bestesi Mehmet Soyarslan'a ait olan ve Cem Karaca'nın kalplere kazınan “Resimdeki Gözyaşları” şarkısını, Beethoven'ın ölümsüz “Ay ışığı Sonatı”nın presto teması ile birleştirdi. 

2020 senesinin tüm dünyada Beethoven yılı olarak kutlanmasından ilham alarak bu farklı çalışmaya imza atan Andaç, parçanın tüm yaylı düzenlemelerini, diğer çalışmalarında da olduğu gibi kendisi hazırlayıp icra etti.

Andaç, daha önce maNga ve J.S.Bach'ı özel olarak bir araya getirdiği Bir Kadın Çizeceksin ve Teoman'ın Paramparça şarkılarına yaptığı keman cover’ları ile de büyük beğeni toplamıştı. Bu çocuğun müzikal vizyonun çok beğeniyorum, “Resimdeki Gözyaşları”nın bu versiyonunu dinleyin bana hak vereceksiniz.

Hasretinle Yandı Gönlüme remix

Son dönemlerde müzik endüstrisinde çok yaratıcı ve orijinal işlere imza atılıyor. Bunlardan birine de Mr. Jade imza atmış. Müzik dünyasının önemli klasiklerinden biri olan “Hasretinle Yandı Gönlüm”ü cover’layan Mr. Jade, bir sürpriz daha yaparak şarkının remiks versiyonunu hazırladı. DJ Halil Vergin’le feat yaptığı remiksi Jade Music Production etiketi ile dijital platformlarda yerini aldı.

İş ve müzik dünyasının dikkat çeken isimlerinden biri olan Mr. Jade, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde dinleyicilerine bir sürpriz yapmış, Edip Akbayram klasiği “Hasretinle Yandı Gönlüm”ü cover’lamıştı. Şimdi de DJ Halil Vergin’le birlikte çok beğenilen şarkının remiks versiyonunu hazırladı. Her iki yorumu da dinleyin derim.

Tebrikler Kovuldunuz!

Eski beyaz yakalı yeni stand-upçı Kaan Sekban, sahne gösterilerini aratmayan muzip kitabı “Tebrikler Kovuldunuz”un yeni baskısıyla İnkılâp Kitabevi’ne geçiş yaptı.

10 yıl boyunca kurumsal hayatta bir plaza insanı olarak çalıştıktan sonra beyaz yakalı hayata veda eden ve stand-up gösterilerine başlayan Kaan Sekban,’ın  sahne gösterilerini aratmayan muzip kitabı “Tebrikler Kovuldunuz”da hem beyaz yakalı dünyasından komedyenliğe uzanan serüvenini hem de plaza hayatının perde arkasını anlatırken okurlara bol kahkaha vaat ediyor.

Sekban kitabı ile ilgili “Hayallere koşarken ödenen bedelleri arka fonuna alan bu eşsiz (!) eser, aynı zamanda iş hayatını gözlerinde aşırı büyüten ve bir an önce o topuklu ayakkabıları, takım elbiseleri giymek için şafak sayar gibi gün sayan; gerçekte kendilerini bekleyen maceralardan bihaber; işletme, kariyer ve ekonomi kulüplerinin gediklisi olmuş üniversite gençliği için de bir başucu kitabı niteliğinde.” yorumunu yapıyor.

Spotify & Instagram ittifakı büyüyor

Spotify 2020 yılının Ocak ayında müzik yorumcularının kendi videolarının canvas videolarını Instagram hikayelerinde paylaşmasına izin vermişti. Bu özelliğin aktif olmasından sonra Instgram ile Spotify bir sinerjiye daha imza atarak, storylerde isteyen kullanıcıların Spotify’dan link alarak bir şarkıyı da paylaşmasına izin verdi. Özellikle bu sinerji çok tuttu. Artık Instagram’da paylaştığınız bir storyde (bu ara TDK’nın hala sosyal medya terminolojisindeki  “story” kavramına bir karşılık bulamaması yüzünden “storyde” kelimesini yazarak ne kadar garip hissettiğimi de belirtmek istiyorum) Spotify’dan bir şarkı alıp link takipçilerinize dinletebiliyorsunuz. Mesela Instagram’da bir fotoğrafınızı paylaştınız diyelim, bu fotoğraf denizde çektiğiniz bir fotoğraf. Bu fotoğrafa Spotify’dan seçeceğiniz bir şarkının linkini yerleştiriyorsunuz. O an bu paylaşımınızı (story) gören takipçileriniz o şarkının beş saniyelik bir bölümünü dinliyor, sonrada dilerse o şarkının tamamını dinlemek için sizin paylaşımınızda yer alan linke tıklayarak Spotify’ya gidiyor. Bu müthiş bir sinerji.

Story’de Canvas video devri başladı

Spotify ile Instagram geçen ay bu sinerjilerine bir renk daha kattıklarını açıkladılar. Artık Instagram kullanıcıları Canvas videoları kendi story (artık dayanmıyorum hikaye diyeceğim)‘lerinde paylaşma imkanı da vermeye başladı. Yani Spotify’da yer alan bir videoyu da paylaşabileceksiniz. Ancak şu an için bu videonun müziğini paylaşamıyorsunuz. Bunun nedeni ise telif ve lisans anlaşmaları. Spotify müzik streamin için lisans aldı, Instagram ise biraz daha beleşçi. Instagram’ın müzik lisansı daha dar. Sadece kullanıcılarının oluşturduğu içeriklerde kullanılan müzikler için lisan ödüyor.

Özetle biz daha sansür, mansür konularını konuşurken millet değil Ay’a, Mars’a da gitmiş. Teknolojik gelişmeler öylesine hızlı gelişiyor ki bunlara yetişmeye gücümüz yetmiyor. Bunun için Türkiye’nin üniversiteleriyle, eğitim kurumları ile, akademisyenleri ile, medyasıyla kısaca her şeyi ile zevzek siyasi kavgaları bırakıp “nasıl dünyayı yakalarız?” konusuna odaklanması lazım.