​NE MUTLU Kİ; MİRAÇTA VUSLATA ERENLERE!..

Cemalnur SARGUT 20 Nis 2017

Cemalnur SARGUT
Tüm Yazıları
İslam inancı ve kültürü içinde müminler olarak idrak ettiğimiz nice kutsal günlerimiz vardır.

İslam inancı ve kültürü içinde müminler olarak idrak ettiğimiz nice kutsal günlerimiz vardır. Bunlardan biri de Miraç Kandilidir. Miraç hadisesinde beş vakit namaz müminlere farz kılınmıştır. Dolayısıyla aynı zamanda “Namaz müminin mîrâcıdır” hadisindeki ifadeye binaen, müminler namaz ibadetini eda ederken kendilerini miraca çıkmış gibi hissederler. Çünkü namazda mîrâcın sırrı vardır ve namaz kalplerin mîrâcıdır. Namazda teşehhüd, semâvatın katlarında  tedricen aşılarak birçok mesafeleri geçtikten sonra vuslat mahalline ulaşmaktır. Yani gerçekte huzura ulaşmak demektir. Şuhud ise, huzur demektir. İnsana namazında huzur sahibi (bilinçli) olmak emredildi. Dolayısıyla teşehhüt namazda gereklidir ve teşehhüde oturmak, uygun ve doğrudur. Hüküm verenin (akıl) aksine, “şâhit” (duyular) gördüğü hakkındaki bilgisiyle muhatap olduğuna göre, huzur ve huzura ulaşmak bir bilgi olmadıkça geçerli değildir. Dolayısıyla Hakk’a dair bilinci ve huzuru, O’nu bildiği kadardır. İnsan bundan daha fazlasıyla muhatap değildir.

Müminlerin mîrâcı namaz olduğuna göre, “Allahu ekber” diyerek iki elimizi kaldırıyor dünyayı da, âhireti de attık diyoruz. Dünya ve âhiret kalkınca, geriye ne kalıyor? Yalnız Allah... Allah’ın huzurunda ve Allah’la başbaşa kalıyoruz. İşte asıl huzur budur. Mîraçtan kasıt da, huzurda olmak ve huzurlu olmaktır. Kendimizdeki Allah’ı idrak edip, görebilmektir. Herkes bu seviyede olmadığına göre, bu durumda namaz kılarken önce ihsan seviyesine ulaşmak gerekir ki buda, Allah’ın beni her an gördüğünü bilerek namaz kılmaktır diyebiliriz. İşte ihsan bizi huzura, huzur da her an huzurda olmaya götürür. Kısacası namaz, Allah’ın huzuruna durmak demektir. Fakat nasıl durmak? “Allahü ekber” dediğin vakitte, dünya ve âhireti attım ve kurban keserken getirdiğin tekbir gibi, işte nefsimi kurban ettim, Cenâb-ı Hakk’a yettim deyip, bunu hâl ile îfâ edersen, elbet bu namaz mîraçtır. Eğer huzuru bulursan, salât-ı dâimedesin demektir. Namaz ise beş vakit emrolunmuştur. Halbuki sen bir namazdan diğerini bekleyici ve hazır isen, o arada geçen vakitlerde olan bekleyiciliğin namazın kendisidir. Bu her ne kadar fiilen olmasa da, mânâ itibariyle salâtın ta kendisidir. İşte bu, sonsuz bir huzur dur.

Allah’ın huzuruna ancak saf ve gönül dolusu bir Allah aşkı ile çıkılır. Onun huzuruna hatta büsbütün vücutsuz, sade ruhtan ibaret bir saflık ve temizlikle çıkabilenlerdir ki, hakîkî ibâdet hâlindedirler. Hazreti Muhammed “Tam bir gönül huzuruyla kılınmayan namaz, namaz değildir.” buyuruyor.  Ken’an Rifâî Hazretleri, “Bir gün Harem-i Şerîf’te namaz kılıyorduk. Yanımda, Ali Efendi isminde ulemâdan bir zat vardı. Onun yanında da gayet acayip hareketler yaparak rükûa ve secdeye varan bir kimse namaz kılıyordu. Selâmdan sonra Ali Efendi, “Bu ne biçim adam, namazım fâsit oldu.” dedi. Kendisine, “Onun hareketlerinden sana ne? Namaz kılarken etrafımızı görmeyecek kadar huzur içinde olmamız lâzım değil mi?’ dedim. Yine bir namaz vaktinde Server Beyefendi’nin Ken’an Rifâî Hazretleri’ne, “Baba! Bir şey rica edeceğim. Şimdi doktor gelecek. Ben de sizinle beraber cemaatle namaz kılmaktan mahrum olmayayım. Müsaade buyurursanız hemen şimdi kılalım; yalnız bu geceye mahsus olmak üzere...” demesi üzerine Hocam şöyle cevap vermiştir: “Nasıl olur ağabeyciğim? O vakit namazı bir işe mukayyet etmiş (bağlamış) olmaz mıyız? Halbuki namaz bir işe tâbi kılınamaz. Çünkü bu takdirde, aradan çıkıversin diye kılınmış olur.” Bir başka misal Gavsı Â’zam diyor ki: Rabb’imden Mîrac hakkında sordum. Rabb’im buyurdu ki: “Mîrac, benden başka her şeyden sıyrılıp yükselmektir. Böyle bir mîrâcın kemâli yükselme ve huzurda sağa sola iltifat etmemektir.” Sonra Rabb’im şöyle devam etti: “Ey Gavsı Â’zam!.. Benim katımda mîrâcı olmayan kimsenin namazı namaz sayılmaz. Namazdan mahrum olan kimse, benim yanımda mîraçtan da mahrumdur.”

Namazın sırlarına nihayet yoktur. Namaz, müminin mîrâcı olduğuna göre, Namazın sırları, bütün şerîatin, tarikatın, hakîkatin ve mârifetin sırlarıdır. “Gözümün nuru namazdadır.” buyuruyor Resülullah efendimiz. Namaz, Allah’ın meleklere, “Âdem’e secde ediniz.” dediği sırdır. Namazın faziletine ve hikmetine dair sözler karşısında bizim anlattıklarımız sonsuz ummanda bir katredir. Ne mutlu ki; namazın sırrına erenlere!..Ne mutlu ki; miraçta vuslata erenlere!..