Bir müzayede. Eski kitaplar, el yazmaları, antikalar, tablolar satılıyor.
Bir müzayede. Eski kitaplar, el yazmaları, antikalar, tablolar satılıyor. Organizasyon kahvaltılı. Yani katılımcılar hem kahvaltı ediyor hem istediklerini satın alıyor. 10 kişilik bir masada oturuyoruz. Aşağı yukarı herkes birbirini tanıyor. Ben davetli kadrosundayım. Her gören, eğer tanımıyorsa “Esnaf mısınız?” diye soruyor. Yani antikacı, galerici falan mı, yoksa kişisel meraklı mısınız, öğrenmek istiyor.
Masada kimsenin tanımadığı bir bey var. Kibar, iyi giyimli, pek sesi soluğu çıkmıyor. Piyasanın kurtları belli ki hiçbir yere koyamamış. Tanımıyorlar. Kendisi için alacağa da benzemiyor. Derken açık arttırma başlıyor. Ama masamızdaki bey sürekli bir şeyler alıyor. Her şeye tabela kaldırıyor. Esnaflar rahatsız. Çünkü fiyat artıyor. Hafif hafif homurdanmalar var.
Derken biri dayanamayıp soruyor: “Beyefendi kendiniz için mi alıyorsunuz?”
“Hayır” diyor.
“Esnaf da değilsiniz olsanız tanırdık.”
“Evet değilim” diyor.
“Peki kim için alıyorsunuz?”
“Ben bir inşaat şirketinin temsilcisiyim. Hediye için alıyorum.”
İstanbul için söylüyorum, inşaatta en büyük gider kalemi nedir? Arsa. Çünkü yer kalmadı. Makbul semtlerde bir dairenin fiyatı birkaç milyon dolarla ölçülüyor. Hal böyle olunca da bir gıdım daha fazla inşaat servet değerinde.
İşte bu noktada Belediyelere büyük iş düşüyor. Çünkü yapılan düpedüz kente ihanet. Altyapı taşımıyor. Zaten korkunç olan trafik işe giriş çıkış saatlerinde çıldırtma noktasına geliyor. Servis araçlarından yol görünmüyor.
Yatay büyümemiz lazım. Yeşil alan lazım. Evet en yetkili ağızlar bile bunu söylüyor ama kentin dar sokakları içinde yankılanmıyor.
2019 Mart’ı yani yerel seçimlerin yapılacağı tarih. Önümüzdeki bu yerel seçim, yerel seçimden öte anlamlar taşıyor. Bunu kimileri anladı, kimileri anlamamazlığa geliyor.