MANANIN HUZURU: ROSETO ETKİSİ  

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Beden ve ruh sağlığımız, doğduğumuz ve yetiştiğimiz coğrafyanın temel yaşam biçimini ve değerlerini hayatımızda sürdürmemizle yakından ilişkilidir.

Beden ve ruh sağlığımız, doğduğumuz ve yetiştiğimiz coğrafyanın temel yaşam biçimini ve değerlerini hayatımızda sürdürmemizle yakından ilişkilidir. Yetişme döneminde alıştığımız ve bizi güzelleştiren toplumsal hayatın madde ve mana değerlerinin dengesini, yaşamımızda sürdürebildiğimiz oranda huzurlu oluyoruz. Bilimsel gelişmelere kapalı, tutucu bir yaşamdan değil, insanın kendisini ifade edebildiği, maddi anlamda kendine yetebilen, mana değerlerinin mimarlığında şekillenen dinamik bir hayattan söz ediyoruz.

Topluluğun kendisine has yaşama biçimi ve mana değerlerinin, bireylerin beden ve ruh sağlıklarına katkısını anlamamızda Roseto Etkisi faydalı olacaktır.

Roma’nın Roseto Kasabasında yaşayan ve mermer ocaklarında çalışarak zorlukla geçinen köylülerden 11 kişi, yaşam şartlarını iyileştirmek amacıyla Amerika’ya (1882) gider. Pensilvanya’da inşa ettikleri evlere yerleşip yakındaki ocakta birlikte çalışmaya başlarlar. Daha iyi şartları duyan Rosetolular’ın, zamanla yakınlarının yanına gelmesiyle Amerika’da Roseto köyü, sonra da kasabası oluşur.

İnsanlar, eski köylerindeki maddi ve sosyal yaşam biçimini burada yeniden inşa ettiler. Alıştıkları evleri, okulları, ibadethaneleri, dükkânları, parkları ve sokakları yaptılar. Birbirine yakın bahçeli evlerinde toprakla uğraşıp, yakın sosyal ilişkilerini sürdürdüler, geleneklerinden uzaklaşmadılar, kültürlerini yaşattılar.

Oklahoma Üniversitesi’nden Dr. S. Wolf, dinlenmek üzere gittiği Roseto’ya yakın çiftliğinde yörenin deneyimli hekimiyle sohbeti sırasında Roseto köyünden gelen 65 yaş altı kalp hastasına hiç rastlanmadığını öğrendi. Kalp hastalığına bağlı ölümlerin yaygın olduğunu bilen Wolf, arkadaşı sosyolog Bruhn ile Roseto köylülerini kapsayan çok yönlü çalışmalar (1950) yaptı. Köylülerde, intihar, alkol, hırsızlık, şiddet gibi alışkanlıkların olmadığını gördüler. Suç oranı azdı. Araştırma sonucunda kalp hastalıklarının olmamasının sebepleri arasında beslenme biçimi, yaşanan bölgenin etkisi gibi nedenler olmadığı anlaşıldı.

YÜKSEK STRES VE YAŞAMA SEVİNCİ

Wolf ve Bruhn’ın kasaba çevresinde yürüyüşleri sırasında Roseto’nun sırrı çözüldü. İnsanların öz kültürlerini ve mana değerlerini yaşamalarının aşırı strese dolayısıyla kalp hastalıklarına engel olduğu sonucuna ulaşıldı.

Zira Roseto’da herkes birbirini tanıyor, sohbet ediyor, kendi dillerini konuşuyor, dayanışma içinde, eşit şartlarda yaşıyorlar. Karşılıklı ziyaretler yapıyorlar, ikramda bulunuyorlar, düzenli şekilde ibadetlerini yapıyorlar, kendilerini rahatlıkla ifade edebiliyorlar, aile hayatını önemsiyorlar, büyüklere saygıları var ve iç içe yaşıyorlar, modern hayatın baskısına yenik düşmeden, güçlü ve koruyucu bir sosyal yapıyı sürdürüyorlar.

İnsanın kendini bilmesi, kendini ifade etmesi ve öz değerlerinin farkında olarak kültürünü yaşayabilmesi, stresle başa çıkmasında çok önemlidir. Zira yüksek stres, yaşama sevincini ve hayat kalitesini düşüren önemli bir etkendir. Var olma sevincimiz azalınca bedensel ve ruhsal hastalıklara daha açık hale geliyoruz.

Malumat ve iletilerin gerçek bilginin önüne geçtiği, hızlı yaşamın ve tüketim alışkanlıklarının, bireyi öz kültüründen uzaklaştırdığı, modern hayatın bireyi, geleneksel hayatına yabancılaştırdığı bir zamanda öz yaşam biçimimizi korumak ve var olma sevincini diri tutmak kolay değil. Çünkü yoğun bir maddi istila ile karşı karşıya kalan günümüz insanı, mana değerlerinden uzaklaşıyor. Haz odağına takılan bireyler, ruhsal tatminden de uzaklaşıyor.

Hayatımızda maddi âlemin merkezi olan zihinsel potansiyel, mantık ve akıl nimeti ile ulaştıklarımız; manevi âlemin merkezi olan ruhsal potansiyel, duygu, gönül ve kalp değerleriyle buluşmadıkça, birleşmedikçe ve birbirleriyle bir bütün oluşturmadıkça var olma sevincine ulaşmamız ve huzura erişmemiz zordur.

KÂİNATIN İKİ YÜZÜ: MADDE VE MANA

İnsanın, kâinattaki muazzam işleyişin maddi kurallarını aklıyla keşfetmesi, buradan hareketle icatlar yapması önemlidir ve gereklidir. Örneğin kuşlardan hareketle uçan araçların, bitkilerden hareketle ilaçların, gezegenlerin hareketlerinden takvimlerin icat edilmesi, evrendeki canlı ve cansızların davranışlarından hareketle çeşitli toplumsal yasaların geliştirilmesi…

Maddi icatlar, yaşamın kolaylaşması için gereklidir. Ancak yapay zekâ çağında insan eliyle yapılan kimi buluşların, hayatımızı kolaylaştırmak bir yana bizi giderek sınırlandırdığı, tabii olmaktan uzaklaştırdığı, öz kültürümüzü yaşamaktan alıkoyduğu, sosyal yaşamın iyileştirici etkisinden uzaklaştırarak yalnızlaştırdığı ve nihayet mana değerlerinin hayatımızdaki yerini daralttığı önemli bir gerçektir.

Kısacası hayatımızdaki maddi değer alanı genişledikçe mana değer alanı zayıflıyor. İnsanların eliyle yazılan kanunların, demokrasi, özgürlük ve hakların idealize edildiği anayasaların, çoğu zaman yazıda kaldığı, birey ve toplumları huzura kavuşturmada yetersiz kaldığı diğer bir gerçektir.

Zihinsel potansiyel ile kâinatı anlamak, icatlar yapmak, toplumsal kanunlar yazmak gerekli ama yeterli değildir. Gecenin gündüzü, artının eksiyi, yerin göğü tamamlaması gibi maddi değer alanının, mana değerleriyle tamamlanması şarttır. Zira diğer canlılardan farklı olarak insanın, akılla maddi kâinatı, gönülle manevi kâinatı keşfetme ihtiyacı vardır. Ancak bu şekilde hayat, anlamıyla buluşur.

Bizim toplumumuzun geleneksel yaşam birikimi; insani değerlere verilen önem, yakın insan ilişkileri, kul hakkı ve komşunun açlığından rahatsız olacak düzeydeki inanç değerleri, büyüklere saygı, misafirperverlik, hakkaniyet gibi değerlerle doludur. Bütün mesele; bilimsel düşünce anlayışı ve araştırma yanında öz yaşam değerlerini yitirmemek için aktif bir çaba içinde olmaktır. Böylece bedenimiz gönlümüzün, maddi hayatımız, manevi hayatımızın ev sahipliğinde uyumlu bir bütün oluşturur. Bunun aksi, bizi insan olmaktan uzaklaştırır.