Vakıf Katılım web

LUZERN

Hakan DİKMEN 06 Eki 2018

Hakan DİKMEN
Tüm Yazıları
İsviçre'de Luzern şehri Luzern Kantonunun başkentidir.

Aslında İsviçre’nin de gizli başkenti kabul ediliyor. Almanca konuşulan bölgede, Dört Kanton Gölü’nün Reuss Nehri’ne dökülen batı ucunda yer alıyor. Şehirde yaşayan kişi sayısı en fazla 65.000 olarak söyleniyor. Ama sokaklarda turist daha çok görülüyor. Şehrin içine doğru girdikçe, Orta Çağ’dan kalma birçok tarihi yapı ile karşılaşıyorsunuz. Peynirciler, çikolata satan şaheser dükkanlar hep burada. Bir de çocukluğumuzdan bildiğimiz oğlunun kafasındaki elmayı vuran babanın yani Wilhelm Tell’in şehri. Hadi gelin biraz gezdireyim sizi. Belki meraklandırıp günün birinde gitmenizi sağlarım. (Euro Dolar’dan haberim var. Gezmek artık zor ama, bana kızmayın. Maşallah deyin daha çok gezeyim daha çok anlatayım. Bir gün size ucuza nasıl gezersiniz onu da anlatırım.)

Luzern Gölü

Gölün orijinal adı Vierwaldstättersee. Bu kelime biraz karışık yazılması zor da olsa önemli görevi var. Gölü çevreleyen Uri, Schwyz, Nidwalden, Luzern gibi dört kantonu da temsil ediyor. Dört ayrı kantona sınır oluşturduğu için de “Dört Kanton Gölü” adı veriliyor. Luzern Gölü, sarp ve kayalık dağlarla çevrili. Gölün yanı başında Rigi ve Pilatus dağı tüm haşmetiyle duruyor. Göl Haç biçiminde. Dağların tepesinde denizden 425 metre yükseklikte ve 38 kilometre uzunluğunda. En derin noktası 22 metre. Ama ben daha derin sanıyordum. Masal kahramanı Giyom Tell’in pek çok serüveni bu gölün olduğu bölgede geçiyor. Doğal güzelliğinin yanı sıra göl, modern tesisleriyle de Avrupa’da isim yapmış durumda.

Luzern ’de göl gezi vapuru    

Bir zamanlar İstanbul Boğazında da çok gördüğümüz Yandan Çarklı diye adlandırılan buharlı vapurlar. Gölün üzerinde kuğu gibi süzülüyor. Bu fotoğraf için Luzern Turizm bürosundan Content Manager Nadine Malherbe ve arkadaşlarına teşekkür ederim. Benim çektiğim fotoğraflarım yok olmuştu. Buldum ama, bana yardımcı oldular onların da fotoğraflarını kullandım. Yakın ilgileri için teşekkür ederim tekrar sağ olsunlar.

Farklı gezi tekneleri şehir mobilyaları gibi

Luzern gölünde turistler için farklı tema ve rotaları olan gemi turları çok ilgi görüyor.  İnsan bir an İstanbul Boğazı’nı düşünüyor.  Ya da Sapanca Gölü kadar bir gölde yandan çarklı gemilerle bizim eski İstanbul’un gemileri gibi düdüklerini çalarak gezmek mümkün. Kahvaltı gemisi, fondü gemisi hatta fajita gemisi bile hizmet veriyor...

Peter ve Heidi çizgi filmlerinde bol bol gördüğümüz dağlarda dolaşıp durunca  yorgunluk atmak için bir parkta mola verdik.

Göle tepeden bir bakış

Luzern, sanat için yapılmış bir şehir gibi. Avrupa’nın önemli kültürlerinin kavşak yeri. Bir enteresan nokta da İsviçre’de ve Luzern ’de, dört resmî dil konuşuluyor. Ülkede Almanca ağırlıkta ama batıda Fransızca, güneyde İtalyanca ve küçük bir azınlık tarafından konuşulan Romans dili de kullanılıyor. İsviçreliler, okulda kendi anadilinden başka İsviçre’nin resmî dillerinden birini daha öğrenmek zorunda. Herkes en az iki dil biliyor. Yolda giderken Almanca trafik levhaları bir bakıyorsunuz Fransızca olmuş. Sonra hop İtalyanca.

İsviçre’de yurtiçi ulaşımda tren çok kullanılıyor. Bunun bir nedeni de her halde dünyanın en dakik tren ağının var olması. Dakiklikte Japonya ile yarışıyorlarmış. Ülkenin bir ucundan diğer ucuna uzaklık 390 kilometre. Yani bir koşu gidip gelsen 4 ya da 5 saat.  Luzern, mayo ile smokinin kesiştiği bir şehir. Bir yanda mayosunu giyip göle gidenler, diğer yanda smokinlerini giyip konsere koşanlar var. Ama herkes sanata meraklı.

Luzern ‘deki Eğlenceli karnavallardan biri de geleneksel “Fasnacht” karnavalı.  Kriens halkı sadece karnaval gelenekleriyle değil, özellikle kendi karnaval karakterleri ve el oyması ahşap maskeleriyle dünyaca tanınıyor.  Kimse Kriens’e nasıl oyma işine başladığını hatta niye böyle bir iş yaptığını bilmiyor. Sözlü geleneğe göre, 150 yıldan fazla bir süredir maskeler yapılıyor ve karnavalda sergileniyor. Kriens’in ilk yaptığı maskeleri “Muur” veya “Hübeli” karakteri olmuş.  Ortak karakterler: Wöschwyb (Washerwoman), Bärnerwyb (Bernese Woman), Chrütermandli (Herbsman), de Altı Yaşlı Adam ve diğerleri. Eğer siz de kendi ahşap maskenizi yaptırmak isterseniz http://www.woodart.ch adresine bir bakın.

Buralarda ne yiyelim derseniz, geleneksel Filets de perche, hem çabuk, basit ve lezzetli; ızgara levrek filetosu- eritilmiş tereyağı ile drizzled ve haşlanmış patates veya pilav ile servis ediliyor. Bir sosis çeşidi olan Longeole, Cardons denilen sebze salatası, bunların yanında Chasselas ve Gamay adlı şarap çeşitleri tüm İsviçre’de olduğu gibi burada da ünlü.

 Zencefilli Müze

Tarihi bir pastahane olan bu dükkân size o kadar hoş kokularla merhaba diyor ki heyecanlanıyorsunuz. Buradan “Balyalı Hacı Böreği” almadan çıkmayın derim.

 Şehirdeki dükkanlarda satılan çikolata ve peynir çeşitleri ise sayılmayacak kadar çok. Çikolatalar, alkollü çeşitlerinden fındıklılarına kadar çok çeşitli seçenek var ama fiyatlar oldukça yüksek.

Mısır gevreği, marmelat, bal ve peynir kahvaltının vazgeçilmezleri olmuş. Özel sosla hazırlanmış kılıçta süt danası da mutfağın ünlülerinden. Ayrıca özel tenceresinde yapılan ve her yörede değişik bir peynirin kullanıldığı et yemeği olan “Fondü” de ilginç lezzetler arasında. Benim şaşırdığım bir diğer nokta da İsviçre’de havyar üretimi Avrupa ülkeleri arasında en yüksek güce sahip.

“Chapelle (Kappelbrücke) Köprüsü”

Aziz Petrus Şapelinden adını alan bu köprü turistlerin çok ilgisini çekiyor.  Reuss Nehri üzerinde ahşap köprü göreceksiniz. Üzeri kapatılmış, etrafı çiçekle örülmüş. Burası “Chapelle (Kappelbrücke) Köprüsü,” 700 yaşında. Romantik köprüyü, her gün binlerce turist ziyaret ediyor. “Luzern’deydim” demenin ispatı, köprüde fotoğraf çektirmek. (Benim de var ama şimdi böyle bakın resme daha güzel) 14. yüzyılın ilk yarısında şehrin surlarının bir parçası olarak inşa edilmiş olan 204 metrelik köprünün yanı başında 34 metre yüksekliğinde sekizgen planlı bir su kulesi yer alıyor. O da şehrin simgelerinden. Hazine, arşiv, hapishane olarak kullanılmış. Aslında köprü bir yangın yaşamış daha sonra yine aslı gibi inşa edilmiş.  17. Yüzyılda tavanlarına ve eklem bacaklarına eklenen resimler, kentin koruyucu azizleri, St. Leodegar ve St. Maurice’in biyografileri de dahil olmak üzere, İsviçre ve yerel tarih sahnelerini tasvir ediyor. Köprüye ilk gittiğiniz zaman bu nedenle iki dakikada geçip gidebileceğiniz köprüyü bir saatte zor geçiyorsunuz.

Dağ Köylerinden manzaralar

İsterseniz Rigi ya da Pilatus gibi yüksek yüksek tepelere çıkabilirsiniz. “Dağlarda ne işim var” derseniz onu da düşünmüşler. Geziyi neşeli hale getirmişler.  Gemi ile başlayıp tren ile devam eden ardından teleferik seyahatiyle zirveye çıkaran  günübirlik turlar da var.

Dünyanın en etkileyici kaya heykeli olan Luzern Aslan Anıtı

Amerikalı yazar Mark Twain bu heykele “dünyanın en etkileyici ve özgün heykeli” demiş. Ben de o yüzden resim altına öyle yazdım. Ama siz başka bir yerde başka bir heykelden etkilenebilirsiniz. Bu işe Mark Twain bir şey demez diye düşünüyorum. En azından bu dünyada.  Luzern Aslanı Anıtı, Bertel Thorvaldsen tarafından tasarlanıp, 1820-21 yılları arasında yapılmış. Heykelin dramatik bir de hikayesi var.  Heykel Fransız Devrimi sırasında 1792 yılında Paris Tuileries Sarayı’nı savunan İsviçreli Muhafızların öldürülmesi nedeniyle yapılmış. Fransız devrimi sonrasında İsviçre askerleri paralı olarak Napolyon için savaşmışlardır. Napolyon savaşı kaybeder ve haliyle birçok İsviçre askeri de ölür. Buradaki aslan İsviçre askerini temsil ediyor, acı çekmektedir. Ama halen aslandır ve soyludur. Altında Fransız ordusunun kullandığı kalkan bulunmaktadır (Bourbon logosu). Kayaya oyulmuş başarılı bir sanat eseridir.

PEYNİR CENNETİ

Mayo ile smokin şehri dedik ya buraya. Dilerseniz orta çağdan kalma bir şatodaki Fransız lokantasını ya da tertemiz örtüleriyle ama ucuz bir pizzacıyı tercih edebilirsiniz. Bir de Peynir üreticiliğini eklemek lazım bu güzelliklere. Peynir yapmak çok değerli. Şehir zengin bir mutfağa sahip.

Dünyanın 5’inci büyük peynir üreticisi İsviçre, Alplerin eteklerinde beslenen inekleri ve geleneksel üretim teknikleriyle, çok çeşitli ve lezzetli peynirler sunuyor. Bunlar küçük çiftliklerde üretiliyor. Emmental adlı tatlı peyniri en ünlüsü. Gravyere Sbrinz Appenzell ve Tete de Moine peynirleri de çok leziz.

Son olarak İsviçre’de yaşayan Ünal kardeşimle bir otelin bahçesinde bir şeyler yerken karşılaştık. Türkçe konuştuğumuzu duyunca bize bakan garson yerini Ünal Bey’e bırakmış. Bize çok iyi baktı. Ona buradan teşekkürlerimi yolluyorum. Bir teşekkür de LUZERN Turizm AG için. Başta Content Manager Nadine Malherbe olmak üzere Sibylle Gerardi ve tüm  www.luzern.com  çalışanlarına sorularıma verdikleri cevap için teşekkür ederim.

Binalar hep böyle süslü. Bizim de yemek yediğimiz lokantanın duvarları böyleydi. Burası meydan ve her zaman canlı sokak çalgıcıları var. Sokak çalgıcısı deyince de sakın sokak kıyafetleriyle müzik yapanlar aklınıza gelmesin. Smokinli ve hanımlar da gece kıyafetiyle konser veriyor. Belki de bize bu güzel hanımlar yakışıklı beyler denk geldi.

Bana gezi hikayelerinizi ve resimlerinizi hdikmen@yenibirlikgazetesi.com  adresinden ulaştırabilirsiniz.