Vakıf Katılım web

KUTUPLAŞMA VE EVRİM (SİYASAL ANTRAPOLOJİ NOTLARI-6)

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
"En mükemmel" olanın da alternatifi yoktur, çünkü en mükemmel olma sürecinde alternatifleri yok olmuştur. Bu bakış açısına göre, her canlı eninde sonunda tek ve alternatifi kalmamış olan "en mükemmel" hâle gelecektir.

Öncelikle Evrim konusuna Darwin ve Lamarck arasındaki bakış farklılığını bir tarafa koyarak baktığımı belirtmeliyim. Darwin ve Lamarck arasındaki görüş farklılığı, kütüphâneler dolusu bir literatür oluşturduğu için, hem bu yazının içeriği hem de köşenin fizikî sınırları, bu farklılığın burada ele alınmasını gereksiz ve imkânsız kılmaktadır.

Şunu da ilâve etmeliyim ki, Evrim meselesine “maymun” merkezli sığ bir noktadan bakıp tartışmaları kısır bir döngüye sokmaya da hiç sıcak bakmamışımdır.

Gelelim Evrim konusu ile kutuplaşma ve kutuplaşma karşıtlığı arasındaki ilişkiye. Kısaca Evrim anlayışı, çizgisel bir târih anlayışı ile tüm canlı türlerinin biyolojik olarak en mükemmele ulaşma inancına dayanır. “En mükemmel” olanın da alternatifi yoktur, çünkü en mükemmel olma sürecinde alternatifleri yok olmuştur. Bu bakış açısına göre, her canlı eninde sonunda tek ve alternatifi kalmamış olan “en mükemmel” hâle gelecektir.

Bu anlayışın alt başlıklarından biri de kötü, hasta, sakat, çirkin, başarısız ve benzeri her türlü “olumsuz” özelliğe sâhip olanların, “doğal seçilim” ile elenip yok olmasıdır. Yâni Evrimciliğin anarşist bir şekli olan Spencerci yaklaşıma göre, bu olumsuz özelliğe sâhip olanlar, “en mükemmel”e giden yolda ayak bağı ve süreci yavaşlatan olma gibi bir durumdadır. Alternatifler ne kadar çabuk ve hızlı azalırsa “en mükemmel” olana ulaşmak da o kadar çabuk ve hızlı hatta kolay olacaktır.

Yâni Evrimci anlayışa göre alternatiflerin ve seçeneklerin olması, eş zamanlı olarak birçok kutbun var olması demektir ve bu, istenen bir durum değildir. Darwinci anlayışa göre rekâbet için farklılıklar kaçınılmaz ve gereklidir. Ancak en mükemmele ulaştıktan sonra diğer seçenekler gereksiz ve zararlıdır.

Kime göre en mükemmel?

Elbette burada akla gelen onlarca hatta yüzlerce sorudan biri, mükemmelliğin kime ve neye göre olduğudur. “Ben mükemmele ulaştım; size gerek yok” demek ne kadar insânîdir?! Ya da biraz merhametli ise, “Ben mükemmele ulaştım; siz de benim gibi olun” demek ne kadar uygarca bir tavırdır?!

Kutuplaşma genel başlığı altında yazdığım daha önceki beş yazıda da belirttiğim gibi, kutuplaşma karşıtlığı, “barış ve huzur maskesi” arkasında “benim gibi ol” niyeti taşımaktadır. Zira Evrim düşüncesinin palazlandığı kültür olan Batı kültürü, kendi kültürünü merkeze koyan “etnosentrik” bir bakış açısını içselleştirmiştir. Bu kültür için barış ve huzur, herkesin onun gibi olmasıdır. Bu kültürün kendi hâricinde başka bir merkeze, başka bir kutba tahammülü yoktur.

Tüm insanlığın eninde sonunda “modern komünizm” basamağına ulaşıp “sınıfsız” (yâni kutupsuz) bir hâle geleceğini hayâl eden Karl Marx’ın, yakın arkadaşı Engels’e yazdığı bir mektupta Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabını “sınıf mücadelesine doğa bilimlerinden bir temel sağlıyor” diye yazması, tüm bunların güzel bir özetidir.

Tek kutup kimliği

Kişiliksizliğin en yaygın belirtisi olan kendini başkaları üzerinden tanımlayıp kimliklendirmenin bir üst seviyesi, herkesi kendi üzerinden tanımlayıp “iyi” ya da “kötü” olarak yaftalamaktır. Batı, bu anlayış yüzünden hem kendisi çok acılar çekmiştir, hem de dünyâya çok acılar çektirmiş ve çektirmektedir. Bunun karşısında bireysel seviyede durma yürekliliği gösteren Batılılar olsa da, yaptıkları, (Hz. İbrâhim’in ateşine su damlası taşıyan karınca gibi) saflarını belli etmekten ileri maalesef gidememektedir. Batı, kendi evlâdı olan bu gibi “aykırı” tiplere bile tahammül edememektedir.

Bizdeki “aydın müsveddeleri” ise, kutuplaşma karşıtlığının maskesi arkasındaki yüzü görmek istememektedir. Yapılan haklı eylem ve protestolara katılmaları ise, “dostlar alışverişte görsün” diye “etiket hümanistliği” içindir. Gerçeği görmeye tahammülleri de yoktur, çünkü üzerlerinde iğreti duran, çakma kimliklerini değiştirme cesâretleri yoktur.

Başka bir soru

Akla gelen sorulardan biri de şu olabilir: Evrim, en mükemmellikte tek ve alternatifsizliğe dayanıyorsa ve Batı kültüründe Evrim önemli bir yer tutuyorsa, onların karşı çıktığı “tek adamlık” ve taraftar oldukları “çok kültürlülük” fikrini nereye koyacağız?

Bu sorunun tartışmasını da bir sonraki yazıya bırakayım müsaadenizle.