KÜÇÜLEN AVRUPA KRİZE DOĞRU MU GİDİYOR?

Ömer EROĞAN 17 Oca 2019

Ömer EROĞAN
Tüm Yazıları
Avrupa Birliği'nin karar organı Avrupa Parlamentosu, yaşlıca üyelerinden biri evvelki gün verdiği mülakatta .. "Avrupa'nın dünyanın geri kalanı ile kıyaslandığında çok küçüldüğü ve bu küçülmenin de yeni yılda artarak devam edeceğini dolayısıyla büyük sorunlar beklediklerini.." açıkladı.

Avrupa’nın epey küçüldüğü ve AB tarihindeki en büyük, hatta sonunu getirebilecek krize doğru koşar adım gittiği muhakkak. Dünya kamuoyları 9.haftasonuna erişen ve giydikleri yeleğin sarı rengiyle tanınan, Fransa genelindeki protesto eylemleri nedeniyle bu eski kibirli kıtaya daha bir dikkat eder oldu, fakat kıtanın diğer ülkelerine de yayılma eğilimi gösteren bu sosyal hareketliliği de anlamakta da biraz zorlanıyor galiba. Neticesinde Ren nehrinin kuzeyini epey tedirgin eden, hatta epey de kızgınlığa yol açan Fransa’da ki bu durum; “Emmanuel Macron Fransa’yı kurtaracak lider değil.”, “Bütçe kredibilitesini yitiren Fransa’nın  üçüncü ligde ki İtalya’nın yanına düşeceği..” benzeri gibi ani, ölçüsüz tepkiler şaşırtıcı idi. Tabii bu arada bu Birlik içerisinde Fransa’sız Almanya’nın halinin ne olacağı da ayrı bir konu! Herhalde en doğru ilk tespit Die Welt Paris muhabiri M.Meister’in;  “Bu göstericiler, nitelik açısından bu ülkenin protestoya tarihsel eğilimi olan folklorik guruplarından çok değişikler. İlk kez orta sınıf mensupları sokakları dolduruyor..” tahlili.

Yavaş yavaş, Almanya dahil diğer orta Avrupa ülkelerine yayılma eğilimi gösteren sosyal protestoların başlangıç yöresi Fransa’nın yakın geçmişine baktığımızda; NATO’yu toprakları dışına gönderen lider   Gen. de Gaulle, Birliğin o başlangıç zamanındaki ismiyle “Ortak Pazar”a Fransa’nın kimliğini ve topraklarında hükümranlığını kaybedeceği öngörüsüyle külliyen karşı idi. Fakat yerine Cumhurbaşkanı seçilen, Rothschild Bankasının Genel Müdürü George Pompidou AB’nin sıkı taraftarı ve temellerini atan önemli bir siyasi otorite olmuştur. Seçildiği zamanlarda da, bazı kesimlerce  “Fransız milli bankacılık sisteminin dışa  ittiği, Rothschild’lerin kuklası” olmakla itham edilmişti …

Bugüne geldiğimizde ise garip tesadüf! Yine bu Rothschild Bankasının bir Genel Müdürü olan ve Başkanlık seçimlerinde yüzde 69 düşük katılım oranının ancak yüzde 66’sına ulaşarak seçilebilen, AB için Fransız toplumunun çıkarlarını göz ardı etmekle suçlanan Emmanuel Macron. Akabinde gerçekleşen Milli Meclis seçimlerinde ise seçimlere katılım oranı yüzde 40.7 oranlarına kadar geriledi, bu ilgisizlik de yönetimin politikalarının tasvip edilmediğinin önemli bir göstergesi idi …Tesadüfi şekilde, Macron gibi “Bilderberg“ katılımcısı olan, zamanın Başkanı François Mitterand yönetiminin sonuçları üzerindeki tahrifatı çok konuşulmuş olan “Maastricht” referandumundan bu son seçime kadar, gerçekte birliğe katılıma karşı oy kullanan büyük kitlenin sessiz ve çaresiz protestosu aslında, bir gün mecburen muhalefetin sokaklarda yapılacağının göstergesi idi. Başkanlık seçimlerinden orta sınıfın yolları doldurmasına kadar geçen süre içerisinde Birliğin amiral gemisi tarafından öngörülen bütçe katılımları eksiksiz yerine getirilmesinin sonucu tarım kesiminden sanayi kesimi çalışanlarına, büyük sermaye kesimi haricinde toplumu oluşturan tüm kesimler gelir kaybına uğradılar hatta fakirleştiler. Bugünkü büyük kriz dönemimde, 13 Ocak’ta Macron Fransızlara beş sayfalık uzun bir mektubunu yayınladı; Fransızvari milli münazara ortamının yaratılacağı taahhüdü eşliğinde milli hislere yoğun göndermeler içeren bu topluma hitabın olumlu yönde, pek bir ilerlemeye katkısı olamayacağı da anlaşılıyor…

Bazı protesto olaylarına zeminin müsait olduğu anlaşılan Almanya’nın yönetim kesiminden Fransa’ya bugün büyük öfke yükseliyor, hatta Merkez Bankası Başkanı, AB tarafından öngörülen yüzde 3 bütçeden sapma oranından yüzde 3.2’ye varılmış olması nedeniyle şiddetli eleştirilerini Fransa’ya yöneltiyor. Fransız muhalifler de; “Fransız-Alman çiftinin sonu“ başlığı altında, naif Fransa ile Doğu Avrupa ülkelerine damping uygulayan Almanya arasındaki yıllık ticaret hacminin bugün 169 milyar Euro ya vardığını ve bu alışverişin 105 milyarının Almanya’dan Fransa’ya ihracatı kapsadığı hususuna dikkat çekiyorlar. Almanya lehine bu avantajın Fransa’nın dış ticaret cari açığının yüzde 50’sini oluşturduğunu, sonuçta petrol ve gaz maliyetleri de hesap edildiğinde Alman ekonomisinin bütün ağırlığıyla Fransa’yı ezdiği hususunda ciddi şikayetleri yüksek sesle dile getiriyorlar…

AB’nin iki temel ülkesi arasındaki bu volkanik yükselmenin yanı sıra Brexit sorunları da eklendiğinde küçülmeye hızla gidildiği hatta ciddi bir krizin onarılamaz patlamasının beklenebileceği düşünülebilir. Bu durum da, orantılı olarak ırkçı siyasi akımların Orta Avrupa’da yükselişinin izahlarından biri olabilir…