KRALDAN ÇOK KRALCI OLMAK

Micheal KUYUCU 29 Tem 2018

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Geçtiğimiz gün Türkiye'de ilginç bir olay yaşandı. Ordu'da Süleyman Felek Caddesi'ni yayalaştırma etkinliklerinde Gülşen sahne aldı.

Şarkılarını seslendiren Gülşen’in konser sırasında çorap çizmesi aşağıya kaydı. Tam o sırada gecenin sunucusu Gülşen’e çorabını yukarı çekmesini söyledi. Bunu duyan Gülşen birden afalladı ve sunucuya “Pardon, siz ne dediniz? Bir daha sesli bir şekilde tekrarlar mısınız? Şaka yaptıysanız, şaka kaldıracak kadar samimiyetimiz yok” diyerek tepki verdi. Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz, konser sırasında Gülşen’e bir teşekkür çiçeği vermek için sahneye çıktı. Gülşen başkana, “Sizin altınızda hizmet veren bir kişi, yakışmayacak sözlerle bana “Çorabını çeker misin?” diyemez. Bir sanatçının ne yapacağına, saçma sapan bir sunucu karar veremez. Bir ülkeyi, sanatı ve sanatçıları var eder. Şuursuz sunucuları buraya çıkamayacağınıza inanıyorum. Böyleleri Ordu’ya yakışmıyor” diyerek Belediye Başkanına yaşadıklarını dile getirdi.

İktidardan Rant Çıkarmak İsteyen Yalakalar

Bu yaşanan olayın ardında çok ciddi bir şey var. Burada ne Belediye başkanının suçu var ne de Gülşen’in. Burada kraldan çok kralcı olan ve siyaset sistemine yalakalık yaparak belediyelerden ve iktidardan iş kapma peşinde olan zihniyet suçlu. Ben adım gibi eminim ki Gülşen’in vak’asından Enver Yılmaz’ın haberi yoktu. Koca belediye başkanı gidip de bir kadın yorumcunun kıyafetine karışmaz. Şu an muhalefet yapan zihniyet özellikle AK Parti’yi karalarken “insanların yaşam tarzlarına karıştığını iddia ederek ve ortalığı velveleye veriyor. Oysa iktidar partisinin hiçbir şekilde insanların yaşam tarzlarına karışacak ne bir yasa çıkarttığı var,  ne de somut bir uygulaması. Bunu yapanlar iktidar partisine yalakalık yapmak isteyen rantçılar.

Güçlünün yanında gibi gözükerek ona yaranmak, ona yalakalık yapmak ve sonrasında da onun sırtından rant sağlamak adına çok ciddi çalışan bir kesim var. Bundan iktidar partisinin haberi bile yok. Adam geliyor bir bakanla veya başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile şans eseri bir fotoğraf çektiriyor, sonra da o fotoğraflar piyasaya kendisini satıyor. Bunu yapan çok radyocu ve şarkıcı var. Hepsinin de derdi aynı: Para Kazanmak. Belediyelerden iş kapmak, ek işler almak.

Bunlara ek olarak bir kısım yorumcu ve gazeteci kimlikleri ile radyo ve televizyonlara çıkan ve bir akıl tutulması yaşarcasına holiganlığa soyunan adamlar da var. Bunlar kendilerini Sn. Erdoğan’a yakın gibi gösterip racon kesiyorlar. Bir nevi algı operasyonları yaparak kendilerini önemli kişi gibi gösterip sonra da para kazanmanın yollarını arıyorlar. Genel Müdür olduğum Çin Uluslararası medyası CRI TÜRK’te bu tarz adamlarla çok karşılaştım. Bunlar, yanınıza gelirler ya da sizi ararlar, asıl amaçları sizden iş kapmaktır. Kendilerine bir hedef koyarlar ve atıp tutarlar ,“Cumhurbaşkanımız buna kızar” gibi laflar ederler. Bir keresinde hiç unutmam bana böyle bir şey söyleyen birine ben “Siz merak etmeyin biz sayın Cumhurbaşkanımızı kızdırmayız, onun onlarca danışmanı var, milletvekilleri var… Seni aracı yapmazlar kendileri direkt bunu bize söylerler” deyip o “sözde” yazarı susturmuştum.

Piyasada bir sürü böyle boş adam dolaşıp ortalığı karıştırıyor. AK Partinin adını kullanıyor ve sanal bir kimlik yaratarak partinin imajını bozuyor ve kutuplaşmış toplumun bu kutuplaşmasına söylemleri ve tavırlarıyla katkıda bulunuyor. Bunun ülkemize, toplumumuza ve AK Parti ile Sn. Erdoğan’ın imajına olumsuz etkisi var. Onun için bir şeyler yapılmalı. Bu kraldan çok kralcı olanların tespit edilerek susturulması şart. Çünkü bu tarz adamların yarattığı davranışları topluma olumsuz yansıyor ve seçimlerde vatandaşın oyuna da etki ediyor.  

Belediyelerin Çok Dikkatli Olması Lazım

Yakında yerel seçimler geliyor. Bu seçimler tıpkı geçen haziranda yapılan genel seçimler gibi çok önemli. İnsanların kutuplaşmanın etkisi ezbere oy verdiği bir dönemdeyiz. Özellikle muhalefet partileri halk iradesini bozmak adına akla gelen her türlü propaganda ve stratejiyi uyguluyor.

Gülşen’in konserinde sunuculuk yapan arkadaş kim bilmem, ama o hareketi bu yazımda anlatmaya çalıştığım konuya çok uyuyor. Belediyeler etkinliklerini yaptırırken çok yanlış adamlar seçiyor. Burada yetenekten çok yakınlık ve yalakalık kriteri ön planda oluyor. Mesela İstanbul’da ilçe belediyeleri son yıllarda o kadar çok para dağıttı ki, o kadar boş harcama yaptı ki halkın ciddi tepkisini aldı. Yaklaşık ona yakın radyocu bu etkinlikleri tekeline almış, yine sayısı onu geçmeyen şarkıcı bu etkinliklerde hep sahne alıyor. Bu etkinliklerde iki, üç müzik şirketini ve üç, dört menajeri görüyorsunuz sadece. Bu toplumun ciddi tepkisini alıyor. Bugüne kadar muhteşem hizmetleri ile anılan belediyeler son bir iki yılda etkinliklere harcadıkları paralar ve bu etkinliklerde iş verdikleri az önce tanımını yaptığım “kraldan çok kralcı” olan adamları yüzünden çok konuşulmaya başlandı. Bu durum oy kaybı yaratabilir.

Bu sıkıntıdan kurtulmak için AK Parti’nin çok ciddi bir kurumsal re-organizasyon yapması şart.  Belediyeler belli bir bütçenin üzerinde olan etkinliklerinde cumhurbaşkanlığının ilgili birimlerinden onay almalı. Buralarda çalışan adamlar, sunucular, şarkıcılar ve benzeri hizmet sağlayıcılar için bir oto kontrol mekanizması geliştirilmeli. En önemlisi ise Cumhurbaşkanının adını kullananların, iktidar partisinin adını kullananların bu eylemlerinden vazgeçmeleri için uyarılması lazım. Bu adamlar toplumda kutuplaşmayı arttırdığı gibi AK Parti’nin kurumsal kimliğine de zarar veriyor.

Mini Röportaj: 24 Yıl sonra şarkısı patlayan usta müzisyen

Şu sıralarda Türkiye’de en çok dinlenen şarkı Aleyna Tilki’nin seslendirdiği “Yalnız Çiçek” adlı şarkı. Bu şarkı Yıldız Tilbe’nin şarkılarından oluşan tribute albümde yer aldı. Bu albümde her solist bir Yıldız Tilbe şarkısı seslendirdi. Aleyna’da ortağı Emrah Karaduman’la beraber bu şarkıyı seçti. “Yalnız Çiçek” Yıldız Tilbe’nin ilk albümü, efsane albümü “Delikanlım”da yer alan ve fazla ön plana çıkmayan bir şarkıydı. Aleyna’nın başarılı yorumu ile beraber bu şarkı 24 yıl sonra patladı. Şarkının bestecisi şu sıralarda orkestrası ile beraber ilk teklisini yayınlayan Tarık Sezer. O da 24 yıl sonra gelen bu başarıdan hem şaşkın hem mutlu. Tarık Sezer şu sıralarda orkestrası ile beraber gençlere şans verecek projelere imza atıyor. İlk projesinde  Tuğba Tufantepe’nin solistliğinde “Yalanların Efendisi” adlı şarkısını yayınladı ve gerisi gelecek dedi. Tarık Sezer’le tarihe geçen başarılarını konuştuk.

Yıldız Tilbe’nin ilk albümü “Delikanlım”ın müzik yönetmenliğini Tarık Sezer yaptı. Yıldız Tilbe ile yolunuz nasıl kesişti?

Cem Özer’in “Laf Lafı Açıyor” diye bir programı vardı, Yıldız Tilbe orada vokal olarak çalışıyordu, ben Yıldız’la orada tanıştım. Sonra sahne üstünde bir iki çalışmamız oldu. O dönemlerde de deli doluydu. Yıldız’ın şarkıları dinledik Bülent Özdemir de vardı yanımızda. O sırada Tempa Fonex müzik şirketinden Yıldız Tilbe’ye bir albüm teklifi geldi. Beraber gittik anlaştık ve albümün tamamladık. “Delikanlım” yayınlanınca ortalık kavruldu. O zaman CD yoktu, 980 bin adet kaset sattı.

Demet Akalın’ın ilk albümlerinden biri olan “Sebebim” albümünde yer alan şarkıların çoğu size ait. Nasıl oldu Demet Akalın ile buluşmanız?

 “Sebebim” albümünde 10 şarkının 8’i bana ait. Demet Akalın o dönemde de çok hırslıydı stüdyodan hiç ayrılmazdı. Çok çalışkan bir arkadaşım. Demet öyle boşa işe yapmaz. Çok çalışkan olduğu için şu anki konumunu hak etti. “Şöyle oku, böyle oku, kelimeleri böyle söylemen lazım” diye söylüyordum ona. O dönem bilgisayarla düzeltme yoktu, olmayınca bir daha baştan okuyordu Demet. Yani bilgisayarla Demet’in sesinin düzeltilmesi gibi bir şey söz konusu olmadı ilk albümlerinde.

“O Ses Türkiye” yarışmasının müzik direktörüsünüz, orada işleyiş nasıl ilerliyor?

Acun’la biz bir proje üzerinde çalışmıştık. Proje bitince beni “O Ses Türkiye” için aradılar. Anlaştık.. Acun’u severim, düzgün insandır, nettir.  7 yıl boyunca  “O Ses Türkiye” yarışmasında işime karışmadı. “O Ses Türkiye” aslında biraz ağır bir iş. Adaylar başvuru yapıyorlar. Kamera karşısında şarkı söylüyorlar sonra o kayıtlar bana ve vokal koçlarına geliyor. Onları seyrediyoruz tek tek bakıyoruz. Olumlu olanları ayırıyoruz, prodüksiyona veriyoruz. Prodüksiyon onları arıyor. Sonra adaylar bana, piyano başına geliyorlar. 3 hızlı 3 yavaş olmak üzere 6 tane kendi seçtikleri şarkı söylüyorlar. Tonuna bakıyoruz hangi şarkıyı daha duygulu söylüyor diye. Benim işim en iyi söylediğini ona vermek. Ama yarışmaya çıktığında kötü söylerse yapacak bir şeyim yok. Piyano başı elemesini geçerse  6 şarkıdan birini seçiyoruz. Editliyoruz, sonra e-mail ile onlara o şarkıyı yolluyoruz, çalışıyorlar. Sonra prova yapıyoruz. Sonra sahneye çıkıp TV’de görülen performanslarını sergiliyorlar. Jüriye butona basmadıkları için bazen kızıyorum. ‘Bu kıza, bu çocuğa böyle yapılır mı?” diye bayağı bağırdığım oluyor. Her olayda topu bana atıyorlar yanlış şarkı seçilmiş diye. Ama şarkıları ben seçmiyorum, hiçbir yarışmacıya ben diretmiyorum bu şarkıyı söyleyeceksin diye.

“Tarık Sezer Akademisi”ni nasıl kurdunuz? Müzik okulu kurmak karlı iş mi?

Küçük bir müzik okulu. Kızım bir akşam otururken “Baba okul açalım” dedi. “Ne okulu” dedim. “Müzik okulu” dedi. “Uğraştıracak bizi, kolay bir şey değil” dedim. “Yok yapalım” deyince “İyi o zaman yer bakın” dedim. Akşam evde otururken baktım 3 apartman ilerimizde bir villa bulmuş; ertesi gün gittik baktık, anlaştık böylece mekan bulma işi bitmiş oldu. Bir arkadaşımız var onunla anlaştım bütün ekibi o kurdu. Öyle başladık, 80’den fazla öğrenci var şu anda. Bu okuldan aslında zarar ediyorum, hiç kar etmiyorum. Her şeyde olduğu gibi eğitimi işini de ticarete dökmüşler. Ben de ticaretten anlamam, duygularımla iş yaparım. O kadar yetenekli çocuklar geliyor ki, o yüzden zarar bile etsem çok mutluyum. Oradan bir beklentim yok, kendisini çevirsin bana fazla dokunmasınlar yeter. Bazı ünlüler de gelip bizden ders alıyorlar.

Aleyna Tilki’nin yorumladığı “Yalnız Çiçek” besteniz 24 yıl sonra patladı

“Yalnız Çiçek” ilk yayınladığında fazla öne çıkmadı, hatta ben Yıldız’a da söyledim. O da “Olur mu öyle şey, o güzel şarkı” dedi ama şarkı kıyıda köşede kaldı. İnanıyordu Yıldız Tilbe şarkıya. 24 yıl sonra şarkı patladı, çok da güzel oldu yeni düzenlemesi.

“Magazin dünyasına kırgın değilim”

Mustafa Sandal ile geçtiğimiz hafta bir mülakat için bir araya geldik. Yakın geçmişte eşinden boşandığı için özellikle magazin basını onun hakkında epey haber yaptı. Ödeyeceği nafakadan tutunda aklınıza gelen her şeyi yazıp çizildi. Sandal, o dönem magazin basınına hiç kırıldın mı diye sorduğumda bana çok güzel bir benzetme ile cevap verdi: “Boşanma sürecinde hakkımda haber yapan magazin medyasına hiç kırılmadım. Neden biliyor musunuz?  Bir pilotun bazen türbülansa girdiğinde canı sıkılma lüksü var mı? Yok! Havada bir akım farklılığı oluyor, uçak sallanabiliyor ve yolcular rahatsız olabiliyor. Pilotun bundan dolayı pilotluğa küsme veya kızma gibi bir lüksü yok.” 

“Sanırım Türkiye’de müzikaller sevilmiyor”

Yorumcu olmasaydı dansçı  yada sanatla ilgili başka bir iş yapmak istediğini söyleyen Atiye, bir müzikalde oynamak istediğini ama Türkiye’de müzikallerin üretilmediği için bu hayalini gerçekleştirmesinin zor olduğunu düşündüğünü söyledi. Atiye “Sanırım Türkiye’de müzikaller sevilmiyor” dedi. Doğru bir konuya değinmiş bence Atiye, ama ben halkın müzikallerle bir sorunun olduğunu düşünmüyorum. Sorun sponsor ve yatırımcılarda, onlar kolay işlerin peşinde koşmayı tercih ettikleri için müzikal gibi önemli projeler için ellerini taşın altına koymuyorlar. Ama artık Türkiye’de de müzikallerin yapılması şart.