Kösem Sultandan alınacak ibret - II

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
"…Artık Osmanlı Devleti tarihinde ilk defa bir Vâlide Sultan naibe-i saltanat olmuş ve resmen yönetimin başına geçmişti. Valide Kösem Mahpeyker Sultan Hazretleri… Tabii ki, o zamana kadar kurduğu bütün sosyal ağlar da eskisine göre çok daha kuvvetli bir hale gelmişti.

Herkesin menfaatine uygun olduğu için gayr-ı resmî olarak bir İmparatoriçemiz vardı artık…” Geçen yazıyı burada bitirmiştik. Türklerin kadim tarihinde ve geleneklerinde kadınlar diğer toplumlara göre daha söz sahibidir. Yönetimde de kadınların söz hakkı vardır. Örneğin Bumin Kağan’ın eşi İlbilge Hatun veya savaşçı Saka Ecesi Tomris Hatun gibi… Bunda göçebe geçmişimizin de payı vardır. Ancak Akdeniz havzasında yerleşik hale gelen Türk boyları Bizans, Arap ve Fars kültürleriyle etkileşim içinde ataerkil bir düzeni benimsemişlerdir. O yüzden 1000 yıllık Selçuklu ve Osmanlı geçmişimizde Hükümranlık yetkisine sahip kadın Sultanlar çok görülmez. Bunun istisnası Hürrem Sultan’la başlayıp Kösem Sultan’la nihayetlenen Kadınlar Saltanatı devridir. Kadınların resmen hükümranlık yetkisi olmadığı için işleri perde arkasından yürüttüğü, ordu ve bürokrasinin sadakatini satın aldığı ve bunun için de çok büyük ölçekli usulsüzlük ve rüşvet ağlarını oluşturduğu bir dönem. Bunda çok genç yaşta tahta çıkmış tecrübesiz padişahların da rolü vardır. III. Murat, III. Mehmet, I. Ahmet, I. Mustafa, II. Osman, IV. Murat ve IV. Mehmet gibi… İşte böyle bir ortamda zekâsı, güzelliği, teşkilatçılığı ve acımasızlığıyla öne çıkmış olan Kösem Sultan Kadın Sultanların iktidarının zirvesini teşkil eder.

VALİDE KÖSEM MAHPEYKER SULTAN HAZRETLERİ

Sultan IV. Murat Han’ın çocuk yaşta tahta çıktığında Kösem Sultan fiilen sahip olduğu iktisadi ve siyasi gücü Naibe-i Saltanat olarak resmileştirmişti. Parayla, makam ve mevki vaadiyle, gerekirse şantajla satın aldığı devlet adamları, ordu komutanları ve ulemadan oluşan iktidar ağı artık mutlak olarak onun demir yumrukları arasında idi. 10 seneye yakın bir zaman böyle geçti. Çocuk Padişah Sultan IV. Murad adeta tahta kazayla oturmuş bir şehzade gibiydi. Harem’e kapanmış ve devlet işlerinden el çektirilmişti. Her şey planlandığı gibi devam ediyordu ki… Kafesine kapatılmış aslan uyandı. 

SON OSMANLI CİHANGİRİ IV. MURAD HAN

IV. Murad 1623'ten 1640'a kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun Hükümdarıydı ve hem devletin otoritesini yeniden tesis etmesiyle hem de yöntemlerinin acımasızlığıyla bilinir. IV. Murad, Sultan I. Ahmed (hükümdarlık dönemi 1603–17) ile Kösem Sultan'ın oğlu olarak İstanbul'da doğdu. Henüz 11 yaşındayken bir saray komplosu ile iktidara getirildi ve amcası I. Mustafa'nın yerine geçti. 18 Mayıs 1632'de mutlak iktidara gelinceye kadar imparatorluk, annesi Kösem Sultan tarafından naibe-i salṭanat olarak yönetildi. Onun saltanatı en çok Osmanlı-Safevi Savaşı için dikkate değerdir; bu savaşın sonucunda elden çıkmış Irak tekrar fethedilmiş, Kafkasya'yı yaklaşık iki yüzyıl boyunca iki imparatorluk gücü arasında bölüştürürken aynı zamanda kabaca mevcut Türkiye-İran-Irak sınırlarının temelini de atmıştır. Bağdat’ın yeniden fethi sebebiyle Sultan IV. Murat Bağdat Fatihi olarak da bilinir. Yani 1623’ten 1632’ye kadar 9 seneyi aşkın 10 seneye yakın zaman Devlet-i Aliyye Kösem Sultan’ın entrika ağlarıyla idare edildi. Bağdat’ın ve Irak’ın kaybı, Anadolu’da çıkan isyanlar, Yeniçeri ihtilalleriyle geçen bir dönem. Kösem Sultan’ın mutlak otoritesi arttıkça ülkede asayiş ve milletin refahı düşmekteydi. 1632’de 20 yaşındayken Sultan IV. Murad iktidarı kendi ellerine aldı. Validesinin yıllar içinde kurduğu çıkar ve rüşvet ağlarını dağıtmak ve tekrar devlet otoritesini tesis etmek için acımasız ve sert tedbirler aldı. Şüphesiz ki, büyük bir asker ve komutandı. Benim şahsi kanaatime göre dedeleri Fatih ve Yavuz’dan sonra en büyük üçüncü Mareşaldi. Ancak dedelerine göre dezavantajı olarak kendi Validesi gibi bir düşmanı vardı. Tıpkı Kösem Sultan’ın Safiye Sultan’ın gücünü tasfiye etmesi gibi, bu sefer de Sultan IV. Murad Kösem Sultan’ı tasfiye etmek için uğraştı. Bunda da başarılı oldu. Ülkede asayişi tesis etti, orduya yeniden düzen ve intizam getirdi. Irak ve Bağdat’ı, bugünkü Ermenistan’ı Safeviler’den geri aldı. 1640’ta 28 yaşında vefat etmesi Türk milleti adına büyük talihsizliktir. Ölümünün sebebi olarak Osmanlı tarihçileri (her şüpheli ölümde olduğu gibi) gut hastalığını ve karaciğer yetmezliğini (yani siroz) belirtir. Ancak ben Kösem Sultan’ın bir suikastinin daha muhtemel olduğu kanısındayım. Yerine kardeşi Sultan İbrahim (nâm-ı diğer Deli İbrahim) ve dolayısıyla Kösem Sultan geçti. 

VALİDE-İ KEBİR VE GELİN KAYNANA SAVAŞI 

Sultan İbrahim ruhi dengesi bozuk bir hükümdardı. Harem’de zamanını geçirmekle meşguldü. Devlet idaresi ise yeniden Kösem Sultan’ın eline geçti. Ancak Sultan İbrahim biraz başını kaldırıp ağabeyi gibi Validesini sınırlandırmaya kalkınca Kösem Sultan hiç acımadan kendi oğlunu tahtından indirdi, gözlerinin önünde boğdurdu ve torunu IV. Mehmed’i tahta geçirdi. Normalde dört yaşındaki çocuk padişah IV. Mehmed’in annesi Hatice Tarhan Sultan’ın Valide Sultan olması gerekirken Kösem naibe-i saltanat ünvanını ve iktidarı bırakmak istemedi. Artık yeni bir unvan kullanıyordu: Valide-i Muazzama – Büyük Valide… Devlet yönetiminin mafyalaşması, asayişin bozulması, askerin eşkıyalaşması hepsi birden devlet erkanının yeni bir tercihte bulunmasına yol açtı. Gelini Hatice Tarhan Sultan’ın tertibiyle bir gece Harem’de bir darbe düzenlendi. Kösem Sultan ve ona bağlı devlet erkânı katledildi. Tarhan Sultan Valide Sultan oldu ama devlet işlerini meşhur Köprülü Mehmet Paşa’ya bırakıp Kadınlar Saltanatı devrini sonlandırdı. 

KÖSEM SULTAN’IN HİKÂYESİNDEN ÇIKARILACAK DERS 

Mutlak güç hem sahibini yozlaştırır hem de devleti yıkıma sürükler. Kösem Sultan’ın hayatı bize bu açıdan güzel bir örnek sunar. Sadece biz sıradan insanlara değil, aynı zamanda, günümüz devlet idarecilerine de ciddi nasihatler içerir.

Bunları birkaç madde olarak özetleyelim: 

1.İktidar şahsileşmemelidir. Kadınlar Saltanatı döneminde iktidarı elinde tutan Sultan kendini devletin, memleketin ve ordunun sahibi olarak görürdü. Devlet yönetimini şahsi meselesi olarak tasavvur ederdi. Halbuki Fatih Sultan Mehmet’le birlikte hükümet idaresinin şahsiliği ortadan kaldırılmış ve kurumsallaşma sağlanmıştı. İktidar şahsileşince herkesi ilgilendiren kararlar alınırken sadece iktidar sahibi ve yakınlarının menfaati kollanır. Bu da yozlaşmaya yol açar. 

2.Sadakat kanunlara olmalı, ehliyet ve liyakat ilkesine uyulmalıdır. Şahsi iktidarların en önemli özelliği ehliyet ve liyakatin rafa kaldırılmasıdır. Onun yerine emniyet (güvenlik) ve sadakat ikame edilir. Emniyet halkın değil iktidar sahibinin güvenliğini temsil eder. Sadakat ise devlete ve kanunlara değil iktidardaki kişinin şahsınadır. Böyle olunca iktidar sahibi halkın menfaatine bir şey yapmak istese de yapamaz, çünkü çevresinde yetkin insanlar değil dalkavuklar vardır. 

3.İktidar paylaşılmalı, güçler birbirini dengelemelidir. Bir idari sistemin başarılı olması için iş bölümü şarttır. Her iş için o işi en iyi yapacak insanlar tayin edilmeli, onlara yetki ve sorumluluk verilmeli, üst yönetici de bu kişiler arasında koordinasyonu sağlamalıdır. Yani bir yönetici orduyu da ben idare ederim, diyaneti de ben idare ederim, belediyeleri de ben idare ederim derse hiç birini idare edemez, hepsi elinde patlar. Makul olan iktidar sahibinin gücünü paylaşması ve bu güçlerin birbirini dengelemesidir. 

4.Devlet politikaları iktidar sahiplerinin şahsi ikballerini değil milletin refahı ve güvenliğini hedeflemelidir. Devlet kurumsallaşır, güç dağıtılır, ehliyet ve liyakat ilkelerine uyulur, güçler birbirini denetlerse o zaman devlet mekanizması aslî vazifesine döner: yani milletin refahı ve güvenliğini sağlamak. Eğer idare şahsileşir, güç tek elde toplanır ve bürokrasi dalkavuklaşırsa politikalar iktidar sahibinin şahsi ikbaline göre şekillenir. Millet de fakr-ü zaruret içinde harap olur. 

Bugün modern toplumlarda elbette saltanat rejimleri, harem ağalarının etkinliği, devlet yöneticisinin yolsuzluk ve rüşvet ağları yoktur, olmamalıdır da. Ama Mehmet Akif merhumun söylediği gibi geçmişteki hatalardan ders alınmazsa, aynı olaylar farklı şekillerde yeniden gerçekleşme ihtimaline sahiptir. Onun için bütün idarecilerimizin Kösem Sultan’ın hikâyesini bilmesi gerekir. Vesselâm.