KORONA SALGINININ EĞİTİME ETKİLERİ UZAKTAN EĞİTİMDE İLK TUR SONUCU: OLMADI

Micheal KUYUCU 25 Nis 2020

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Çalışmayan internet bağlantıları, üniversitelerin kullandığı amatör alt yapılar, açılmayan kameralar vs vs...

Korona döneminde apar topar uzaktan eğitime başladık. Hem üniversiteler hem de ilk-orta ve liseler biraz da metozori bir yöntemle fiziksel eğitimlerini kesip uzaktan eğitime başladılar. Bu konuda bir buçuk aylık bir süre geçti. Zamanın geçmesi ile birlikte yavaş yavaş bu eğitim türünün çıktılarını da almaya başladık. Korona döneminde eğitim piyasası öylesine amatör uzaktan eğitim modelleri uyguladı ki, bunları araştırdıkça, yaşadıkça ve şahit oldukça ben ki kişisel olarak uzaktan eğitime tapan biriyim,  uzaktan eğitimden nefret ettim.

Çalışmayan internet bağlantıları, üniversitelerin kullandığı amatör alt yapılar, açılmayan kameralar vs vs... Allah! Dedirtecek bir dönem yaşıyoruz. Öğrenciler mutsuz hocalar ayrı mutsuz. Bunun böyle olacağını defalarca yazdım. Eğitim,  eğitimi veren için de alan için de bir zevk olmalı. Bilgi zevkle alınıp verilmeli. Ama şu an iş öyle bir hale döndüki ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitelerde kısaca tüm eğitim birimlerinde herkes “bu dönem bir an önce bitse de kurtulsam” modunda. “Bu düşünceye nerden kapıldın” diyebilirsiniz. Bu düşünce hem bireysel tecrübelerimden, hem de yaptığım gözlemlerden vardım. Uzaktan eğitimin pek de parlak geçmediğinin kanıtlayan ilk araştımalar da elime geçmeye başlayınca, haksız olmadığımı anladım.

Uzaktan eğitim veren hocalar sınıfta kaldı

Bu araştırmalardan biri Üniversite Araştırmalar Laboratuvarı (ÜniAr) tarafınan yapıldı. ÜniAr, salgın sürecinde 18 bin öğrencinin katıldığı  araştırmasında üniversitelere uzaktan eğitim ile ilgili karne hazırladı. “Gençler Dersler Nasıl Gidiyor?” sloganı ile yürütülen araştırmaya, 111 devlet ve 52 vakıf olmak üzere toplam 163 üniversitede eğitim gören 18 bin öğrenciye uzaktan eğitim hakkındaki görüşlerini sordu.

Araştımaya katılan öğrencilerin yüzde 66’sının evinde bir bilgisayar veya tablet ve internetinin olduğunu söyledi. Bu sayı aslında çok yüksek değil. Ben bu kadar düşük olacağını tahmin etmiyordum. Kendime hep acaba “uzaktan eğitim evinde yeterli teknolojisi olmayan öğrenciler için fırsat eşitsizliği yaratır mı?” sorusunu sorarken bu anketi görünce biraz şaşırdım. Öğrencilerin yüzde 34’ünün evinde uzaktan eğitim alacak bir teknolojiye sahip olmaması ciddi bir handikap, boru değil, toplam öğrencilerin üçte birine denk geliyor.

Üniversite hocaları çaresiz

Uzaktan eğitim alan öğrencilerin yüzde 64’ü üniversitelerinin ve fakültelerinin uzaktan eğitim konusunda hazırlığını yetersiz bulmuş. Öğrencilerin sadece yüzde 30’u derslerde uzaktan eğitim sırasında kullanılan ders materyallerinin yeterli olduğunu düşünüyor. Kalan yüzde yetmişi üniversitede ders veren hocaların ders içeriklerini “kes-kopyala-yapıştır” metodu ile hazırladıklarını söyledi. Bu maalesef fiziki derslerde de öyle. Özellikle vakıf yani paralı üniversitelerde eğitim veren hocalara öylesine ağır işler ve ağır ders yükü veriliyor ki, hocalar haklı olarak dersleri için özel materyaller hazırlayamıyor. İş uzaktan eğitime geçince işler daha da zorlaştı tabii. İyi ve nitelikli ders vermek için bir akademisyenin hakkı ile adam gibi bir dersi verebilmesi, materyallerini hazırlaması ve iyi bir ön hazırlık yapabilmesi için o hocaya az ve öz ders vereceksin. Ama ellerinde hesap makinalarıyla hoca maaşlarını hesaplayan mütevelli heyetleri var olduğu sürece dersler uzaktan da olsa yakından da olsa sorun çözülmeyecek.

Uzaktan eğitimde etkileşim kurulamadı

Üniversite Araştırmalar Laboratuvarının yaptığı bu araştırmada dikkat çeken bir diğer sonuçta uzaktan eğitim sonrasında öğretim üyelerinin öğrencilerle iletişim kuramaması. Öğrenciler hocalarının büyük bir kısmının “teknoloji okuyazarlığı yoksunu” olduğunu belirtmiş. Öğrenclerin sadece yüzde 47’sinin bu süreçte kendilerine karşı tutumlarından memnun olmuş. Yüzde 53’ü ise hocaları ile iletişim kuramadıklarından yakınmış. Yani hocalar öğrencilerle iletişim kurma konusunda pek bir gayret sarf etmemiş. Mesela araştırma verilerine göre uzaktan eğitim döneminde öğrencilerin sadece yüzde 40’ı hocaları ile e-mail ile iletişim kurabilmiş. Vallahi “yuh artık” dedirten bir veri. Bu araştırma hocalarında öğrencilerin de üniversitelerde “takıldığını” gösteriyor. Yani iş olsun diye dersler yapılıyor. Bunu görmek için bu araştırmaya gerek yok aslında. Biraz sağınıza solunıza bakın göreceksiniz.

Bunları neden yazdım biliyormusunuz?

İki nedenden dolayı yazdım. Bir: Uzaktan eğitimi bir fırsata çeviremedik. Çünkü üniversiteler AR-GE yatırımlarını iyi yapamıyor.

İki: Yakında  LGS gelecek, sonrasında da tercih dönemi. Yani yakında üniversiteler “en iyi benim” diye propagandaya başlayacak. Bu lafları dinlerken bu tarz yazıları bir kenarda tutun ve değerlendirmenizi ona göre yapın.

Milli Eğitim Bakanı artık bir karar versin ve uygulasın

Bu korona döneminde uzun zamandır takip ettiğim bir konu daha var: Özel okul ve kolejlerin korona dönemindeki ekonomik durumları. Milli Eğitim Bakanı Selçuk önce mayıs ayında okulların açılıp açılmayacağına dair kararlarını tekrar gözden geçireceklerini açıkladı, bunu duyunca şok oldum. Ortalık yıkılırken ne okulu açması bu? Hemen sonrasında yazın telafi dersleri olacağını açıkladı. Bu da hesapta yoktu, “Nereden çıktı bu? Demek ki uzaktan eğitim konusundan o da tatmin olmadı” diye düşündüm. Ben bunları düşünürken, Selçuk geçen gün, “Okulların açılması eylülü bulabilir” dedi ve telafi derslerinin temmuz ve ağustos aylarında olmayacağını söyledi. Vallahi başım döndü. Bu konuyu yakından takip eden biri olarak benim bile başım döndü, kafam karıştı. Çocukları ve velilerini tahmin edemiyorum. Eğitim Bakanı neden bu kadar panik ve kararsız anlamıyorum. Bu iş bitti, daha önce de yazdım, şimdi de yazıyorum. Bu eğitim dönemi bitti üstüne bir bardak su içmemiz lazım. Ailelerin kafasını karıştırmak yerine net ve tutarlı bir planlamanın yapılıp, bu planın açıklanıp uygulamaya geçilmesi lazım. Koronanın bir mucize ile bir anda biteceğini mi sanıyorlar  ve “acaba” diyerek mi bekliyorlar anlamıyorum, ama bu işin gidişi belli: Zamana ihtiyacımız var.

Milli Eğitim Bakanı mı YÖK Başkanı mı krizde başarılı?

Milli Eğitime bağlı okullar içinde paralı eğitim veren, özel okul ve kolejleri de inceliyorum. Bu okullar astronomik ücretlerle eğitim veriyorlar. Aileler çocukları için deli paralar harcıyorlar. Bu paraların bir bölümü ailelerden dönem başında peşin alınıyor, bir bölümü ise taksitlendirilerek aylık bazda alınıyor. Eğitim paralarını peşin ödeyen aileler, eğitimin durmasından sonra “bu parayı nasıl geri alırım” diye düşünmeye başladı. Paraları taksitle ödeyen aileler ise ödemeleri durdurdu. Okullar sözleşmeli öğretmenlere derslerin yapılmadığını savunarak ödeyecekleri parayı vermemeye başladı. Ama aynı okullar, eğitim vermedikleri halde ailelerden para istemeye devam etti. E, bu nasıl iş? Milli Eğitime bağlı okullar eğitim vermiyor, tüm öğrenciler bakanlığın hazırladığı merkezi uzaktan eğitim sisteminden eğitimlerini alıyor. Bu eğitim bedava. Yani okullar aradan çıktı. Burada eğitim işletmeleri için bir mağduriyet olabilir, bu ayrı bir konu ama benim anlamadığım olay şu: Bu okullar eğitim olmadığı gerekçesiyle sözleşmeli öğretmenlerine para vermiyor,  ama eğitim olmadığı halde velilerden eğitim parası istiyor. Bu ne perhiz ne lahana demezler mi? Ben buna ne derim biliyor musunuz? “Kapitalist Fırsatçılık” derim. Bu fırsatı kullanmak isteyen eğitim kurumları var maalesef, ama gerçekten de sıkıntıda olan eğitim kurumları da var. Eğitim sektörü de etkilendi koronadan. Bu noktada şunu söylemek isterim ki, Milli Eğitim Bakanı Selçuk, sanki bu krizi YÖK’e göre daha iyi yönetti. YÖK ise korona salgınında üniversiteleri maç seyreder gibi seyretmeyi tercih etti. Nasıl mı?

Para ile eğitim veren vakıf üniversitelerinde fiziki eğitim durdu, çoğu külüstür alt yapılarla verilen, verimsiz, uzaktan eğitimler başladı. Ama eğitimin tarifesi aynı. Yani yıllık ödemeler takır takır alınıyor. Peki bir bakkal hesabı yapalım mı beraber?

Üniversitelere öğrenciler gelmeyince:

Ders sırasında kullanılan elektrik azaldı, elektrik faturaları düştü.

Eğitim sırasında harcanan su miktarı düştü,  yani su faturaları düştü,

Eğitim sırasında harcanan ısı enerji miktarı düştü, yani kalorifer ve benzeri ısıtma gider faturaları düştü.

Daha da sayayım mı?  Saysam gazetelerin sayfalarına sığmaz.

Özetle uzaktan eğitim veren üniversitelerin masrafları azaldı, ama ciroları sabit kaldı. Peki bu sabit ciro ile gider azalması sonucunda ortaya çıkan fark bir “ek gelir” değil mi? Tabii ki ek gelir. Kısaca üniversiteler oturdukları yerde korona salgını döneminde ek para kazandı. Şimdi bana sakın uzaktan eğitim için para harcadılar demesin kimse. O alt yapıyı kurmak zaten onların AR-GE görevlerinden biri.

Kısaca,  temiz iş.. Korona döneminde bile para kazanan bir sektör: Vakıf Üniversitesi işletmeciliği.

Mef Üniversitesinden On-Line korona desteği

Her ne kadar genel anlamda Türkiye’de uzaktan eğitim ya da diğer adıyla on-line eğitim korona salgını döneminde iyi bir tecrübe yaşayamadı desek de bu konuda güzel örnekler de var. Bunlardan biri de MEF Üniversitesi. Bu üniversite standart eğitimini uzaktan eğitime başarı ile çevirir çevirmez uzaktan eğitim projelerini geliştirdi ve Kovid-19 salgını nedeniyle okullar kapanınca K12 öğrencilerine destek olmak için MEF Online Uygulama Okulu’nu kurdu. Eğitim Fakültesi öğrencileri MEF Üniversitesi akademisyenleri eşliğinde ilk ve ortaokul öğrencilerine ders veriyor ve psiko-sosyal destek sağlıyor. 30 Mart’tan bu yana Türkiye’nin dört bir yanından online okula kayıt yaptıran öğrencilere akademik ve psikolojik destek veriliyor. Gönüllülük esasına dayalı bir sosyal sorumluluk projesi olarak başlatılan online okulda görev alan MEF Eğitim Fakültesi öğrencileri hem online öğretmenlik ve danışmanlık deneyimi kazandı.

Gönüllü İngilizce eğitimi

İstanbul, Tokat, Ordu, İzmir ve Kırklareli’nden öğrencilerle haftada 3 defa günde 2 dersle buluşan MEF İngilizce Öğretmenliği Bölümü öğrencilerini koordine eden Dr. Öğretim Üyesi Ceylan Köşker “Kovid-19 salgını sebebiyle eğitimleri aksayan ortaokul öğrencilerini, öğretmen adaylarımızla eşleştirip bu dönemde öğrencilerin İngilizce eğitimlerine devam etmelerini sağlamayı hedefledik. Program, yetiştirdiğimiz öğretmen adaylarına stajlarını salgın süresince sürdürme imkanı tanırken, bir yandan da gelecekte çok daha fazla önem kazanacak online eğitim deneyimini şimdiden edinmelerini sağlıyor.” dedi.

Kovid döneminde stres ile baş etme

Bu uygulama da MEF Üniversitesi İngilizce ve Matematiğin yanında bu zor süreçte ortaöğretim öğrencilerine Psiko-sosyal destek de sağladı. Üniversitenin Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Melike Acar “Proje kapsamında son sınıf Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencileri, 4 hafta boyunca 5. ve 6. sınıfa devam eden öğrenciler ile görüşmeler yapıyor. Görüşmelerde öğrencilere psiko-sosyal destek veriliyor. Bu görüşmelerin kapsamı, KOVID-19 döneminde öğrencilerin yaşayabilecekleri stres ve kaygı durumlarıyla baş etme üzerine kurgulanıyor.” diyerek bu salgın döneminde gençlere verilen bu destekten de bahsetti. Bu çok güzel bir çalışma olmuş. Bilgi paylaştıkça yeşerir, bilgiyi paylaşmak bilgi sahibinin de gelişmesine katkıda bulunur.  Böyle bir sıkıntılı bir dönemde bu tarz gönüllü on line eğitimler verilmesi çok güzel bir eylem.

Kuşlarla Yolculuk TRT 1’de

Daha önce Yunus Emre “Aşkın Yolculuğu” ile dikkat çeken bir projeye imza atan TRT 1 şimdi de “Kuşlarla Yolculuk” adlı yapımla reytinglerde tırmanmaya hazırlanıyor. Feridüddin Attar’ın Mantik-üt Tayr’ından esinlenilerek hazırlanan dizi, doğru yola ulaşma hikâyesini anlatıyor.  Ramazan ayına özel olarak hazırlanan Kuşlarla Yolculuk, her gün saat 19.00’da TRT 1’de izleyici ile buluşacak.

Kovid-19 aşısını hangi ülke bulacak?

Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, virüs salgını ile mücadelede bilimin ve araştırmanın önemi ve geleceğini bugünden planlanması gerektiğine vurgu yaptı. Türkiye’nin geleceğinin başta temel bilimler olmak üzere bilimsel çalışmalarda araması gerektiğini söyleyen Ortaş, bu konuda Türk bilim adamlarının etkisini tartışmaya açtı. İbrahim Ortaş: “Türkiye dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip, bilimsel makale üretimi yönünden dünya 19. sırasında yer alıyor ancak üretilen makalelerini atıf alma düzeyi, üretilen bilgininin teknolojiye dönüşümü, alınan patent sayıları yönünden ülkemiz 46. Sırada az gelişmiş ülkeler kategorisinde yer almaktadır. Ülkemiz insani gelişmiş endeksi sıralamasında ise 85-110 sıraları aralığında yer almaktadır. Türkiye üniversitelerinin bilimsel bilgi üretme kapasitesi ve dünyadaki yeri bakımından pek de arzu ettiğimiz bir konumda değil. Temel ve uygulamalı bilimler alanlarında bilinen bilgilerin ötesine geçememekte ve yeni yaratıcı çalışmalar yapamamaktayız. Halen dünya çapında ilk 500 sıralamasında her yönüyle nitelikli araştırma ve insan yetiştiren bir üniversitemiz bulunmamaktadır. Ancak ülkemizi hak ettiği yere eriştirebilecek bilgi birikimi ve akademik görgüsü olan çok sayıda bilim insanımız var. Meslektaşlarımız dışarıda başarılı ancak içeride birçok yapısal ve yönetsel sorundan dolayı istenilen ölçüde etkin değillerdir” diyerek bilim insanlarının dünyadaki yerinin daha iyi olması gerektiğini söyledi.

“Koronavirüs salgınına yenik düşmemek için dünyanın dört bir yanında devletler ilaç ve aşı çalışmaları için bilim kuruluşlarından yardım talep ettiler.” diyen Ortaş, “Temel biyoloji, biyokimya, organik kimya, Biyoteknoloji gibi temel ve uygulamalı bilimlerin bilgilerinin önemi ortaya çıktı. Doğal olarak aşı ve ilaç yine bu tür alanlarda temel bilimler bilgisi ve alt yapısı olan ülkeler ve üniversiteler tarafından geliştirilecektir. Bugünlerde dünyada birçok laboratuvar bu konularda geceli gündüzlü çalışmaktadır. Bugün bu çalışmalar bilimsel ve ekonomik olarak az gelişmiş Uganda, Suriye, Pakistan, Peru, Kolombiya ve Arnavutluk gibi ülkelerde yapılmamakta ve yapılma şansıda artık yok gibi. Bu bağlamda temel bilimlere ve araştırmaya yatırım yapan uluslar gelecekte özellikte yarın sağlık sektöründe söz sahibi olacaklardır. Virüs ilacı ve aşısını bulanması şansı bu konuda AR-GE hazırlığı, donanımlı alt yapı ve nitelikli bilim insanı olan ülkelerin yüzüne gülecektir.” diyerek korona virüsü ile ilgili aşının ekonomik statüsü yüksek olan ülkeler tarafından bulunacağını söyledi.