KORONA KABUSUNUN OLASI FİNANSAL VE JEOPOLİTİK SONUÇLARI

Nurhan TOGUÇ 01 Nis 2020

Nurhan TOGUÇ
Tüm Yazıları
Ekonomi cephesinde alınan önlem paketlerinin her ülke ekonomisi için bir bedeli olacak elbet.

Korona kâbusu her ülke gibi Türkiye’yi de etkisi altına aldı. Merkezi Çin’den Avrupa’ya kayan virüs ile mücadelede Avrupa Birliğinin çaresizliği İtalya’dan yankılandı. Sırada İspanya ve Yunanistan var. Avrupa’nın koronavirüs ile imtihanı, yaşlı nüfusu ve birliğin üye ülkelerdeki felakete duyarsızlığı küresel sermaye grupları tarafından desteklenen çoğu Avrupa devletlerinde siyasi istikrarsızlıklara neden olarak birliğin çöküş süreci başlayabilir. Türkiye ise aldığı erken önlemler ve genç nüfusu sayesinde salgını daha az hasarla atlatabilir.

Ekonomi cephesinde alınan önlem paketlerinin her ülke ekonomisi için bir bedeli olacak elbet. Bu bedeli kim ödeyecek sorusunun cevabı, virüs sonrası ekonomik düzenin ipuçlarını da verecek.

Amerikan merkez bankası FED, virüs ile mücadele kapsamında 2008 krizinde olduğu gibi parasal genişleme kararı aldı. Bu defa dolar helikopterle değil, Boeing uçakları ile saçılacak gibi. FED’in 2008 yılında aldığı parasal genişleme kararı, Amerikan ekonomisini canlandırmak yerine gelişmekte olan ülkelere giderek bu ülkelerde menkul ve gayrimenkul piyasalarında spekülatif artışlara neden olmuş, sonuç olarak da bu ülkelerin menkul ve gayrimenkul piyasalarında balonlar oluşmuştur. Şirketlerin sermaye piyasalarında kendi hisselerini satın almaları ile şirket değerleri tarihi zirvelere ulaşmıştır. Bu durum, zaten adaletsiz olan küresel gelir dağılımının daha da bozulmasına neden olmuştur.  Oxfam raporu bu bozukluğu çarpıcı şekilde ortaya koymuştur. Oxfam’a göre küresel servetin yarısı dünya nüfusunun yüzde 1’i tarafından kontrol edilmektedir. Geriye kalan yarısı ise 7 milyar insan tarafından paylaşılmaktadır. Gelir dağılımındaki bu dengesizlik düzeltilemez ise, ortada orta sınıf kalmayacak, toplumlar yöneten ve yönetilen, bir diğer ifade ile ‘’efendiler ve köleler’’ olarak iki sınıftan oluşacaktır. Bu konuda siyasetçilere çok ciddi görevler düşmektedir. Zira gelir dağılımındaki adaletsizlik siyasi yapılar tarafından düzeltilemez ise, siyasi yapılar yakın gelecekte çok büyük tepkilerle karşılaşacaklar, bu da Oligarşik tek kutuplu dünya düzeni mimarları tarafından kullanılarak siyasi yapılar çökertilmeye, halklar teslim alınmaya çalışılacaktır.  

2008 krizinden farklı olarak, koronavirüsünün yaratmış olduğu kriz küresel ölçekte sermaye piyasalarında bir depreme neden oldu. Ancak bu defa, faturanın büyük kısmı yüzde 1’lik elite yansıyordu. Eğer FED’in parasal genişlemesi küresel finans sistemine nakit enjeksiyonuna dönüşürse o zaman FED’in yine küresel finans sektörünün çıkarlarını gözettiği, gelir dağılımının daha da bozulacağı beklenmelidir. Bu durumda hem Trump hükümeti küresel sermaye ye boyun eğmiş olacaktır. Ancak, Başkan Trump, seçim öncesi vaatlerine sadık kalarak FED’i kamulaştırıp Hazine bakanlığına bağlı hale getirebilirse gelecek için umut var demektir. FED’in kamulaştırılması merkez bankacılığını asli görevi olan ekonomik büyüme ve istihdam yaratma görevine geri döndürecektir. İşte o zaman reel ekonomi için bir şans olduğunu düşünebiliriz. Aksi takdirde, FED; Citibank ve Chase Manhattan gibi küresel finans sektörünün önde gelen isimlerinin çıkarlarını Amerikan halkının çıkarlarının önünde tutacak demektir.   

FED’in kamulaştırılması, küresel ölçekte merkez bankalarının uluslararası küresel sermaye ile olan bağlarının sorgulanmalarına neden olacak, Türkiye’de de CHP’nin İş Bankası üzerindeki haklarını Hazineye devretmesi gerekecektir. Bu durum uluslararası finansal yapıda, doların rezerv para statüsünde köklü değişiklikler yaşanacağının habercisi olacaktır. Petro Dolar sistemi sonlanacak, SDR doların tahtına göz koyacak, daha adil bir uluslararası finansal düzen kurulacaktır. Bu çok köklü bir değişim olduğundan demokratların bu süreçte var güçleri ile küresel sermaye gruplarının çıkarlarını savunabilmek adına siyasi kriz çıkarmaları beklenmektedir. Trump hükümetinin bu sürece karşı çıkabilecek küresel sermaye grupları ile birlikte hareket eden siyasetçi, yargıç, diplomat, bürokrat ve CEO’ların yanı sıra, yabancı devlet adamları ve bürokratlar hakkında da tutuklama kararı çıkarması bekleniyor.

Söz edilen tutuklamaların nisan ayının ilk on gününde gerçekleşmesi beklenmektedir. Bu beklenti gerçekleşirse, küresel ölçekte siyasi krizler yaşanabilir, birçok ülkede darbe kalkışmaları riski bulunmaktadır. Suudi Arabistan’da prens Salman yönetimi Trump karşıtı küreselci aile üyelerini tutukladı. Virüsün İngiltere kraliyet ailesine bulaşmış olması ise sembolik olarak hanedanlığın sonunun geldiğini gösteriyor olabilir. Brexit ile Avrupa Birliğini terk etme kararı alan İngiltere’nin Londra’yı İkinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi uluslararası finansın başkenti yapma gayretleri ve bu bağlamda merkez bankalarının bankası olarak bilinen BIS (Bank of International Settlements) ile hem Çin merkezli İpek Yolunun hem de Amerika merkezli batı ekonomilerinin merkez bankalarını kontrol etme gayreti, Birleşik Krallık yönetiminde yaşanan virüs salgını ile sekteye uğrayabilir. 

Türkiye, virüs öncesi Suriye, Akdeniz ve Libya hamleleri ile virüs sonrası yeni ekonomik düzende çok güçlü bir ülke olma potansiyeli taşımaktadır. Özellikle de doların rezerv para statüsünü kaybetmesi ve bütün ülke para birimlerinin altına ve diğer doğal kaynaklara endekslenerek yeniden değerlendirmeye tabi tutulacağı bu süreçte siyasi istikrarın devamı oldukça önemlidir. Bu çerçevede ABD ile paralel olarak olası siyasi risklere karşı sokağa çıkış yasağı getirilmemesinde, bu konudaki ısrarcılığa temkinli yaklaşılmasında fayda vardır. Ayrıca, yeni parti kurma çalışmalarının hemen virüs öncesinde gerçekleşmiş olması manidar değil midir?

Bu süreçte devlet, belki de tarihinde hiç olmadığı kadar tetikte, millet de hiç olmadığı kadar devleti desteklemek zorundadır. Yeni dünya düzeninin temellerinin atıldığı bu kritik dönemde atacağımız her adım, önümüzdeki yüz yılı belirleyecektir. Bu sorumluluk hepimizin! #EvdeKalTürkiye