Vakıf Katılım web

KÖLELİK DEVAM EDİYOR

Ümit G. CEYLAN 21 Mar 2019

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Bundan birkaç ay evvel uluslararası örgütler tarafından dünyadaki köleliğin şekil değiştirerek devam ettiği görüşlerini destekleyen veriler yayımlandı.

ACİL SERVİS

Hafta sonunu annemin aniden fenalaşması nedeniyle Göztepe Medeniyet Üniversitesi Eğitim ve Araştırma hastanesi acil servisinde geçirdik. Ayrıntılı tetkikleri ve takipler konularında titiz olduğunu ortaya koyan doktorlarımızın, pazar gününü onlarca gelen hasta arasında geçirmelerini gözlemledim. Çünkü tam yedi saatim acil serviste geçti. Erkek hemşireleri de artık sıklıkla gördüğümüz hastanelerde güler yüz ve ilgiyle çabaladıklarına şahit oldum. Hep sıkıntıları haber yapacak değiliz ya! Genç nesil sağlık çalışanlarımızın umut vadettiğini gördüm. Özellikle Salih doktorun annemin yatağının yanına gelip bir sandalyeye oturarak adeta dertleşmesi beni çok etkiledi. Anneme;” Teyzecim söyle bakalım. Noldu? Neye üzüldün ne derdin var” demesi görülmeye değerdi. Sağlık hizmetleri derslerinde anlattığım hasta-doktor- hasta yakını ilişkisinin en güzel örneklerini görmeme ve öğrencilerime anlatma vesilesi oldukları için tüm sağlık çalışanlarına teşekkür ederim. Allah utandırmasın.

KÖLELİK DEVAM EDİYOR

Bundan birkaç ay evvel uluslararası örgütler tarafından dünyadaki köleliğin şekil değiştirerek devam ettiği görüşlerini destekleyen veriler yayımlandı. Buna göre Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Göç Örgütü (IOM) ve Walk Free (Özgür Yürü) Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre, 7.5 milyar nüfusa sahip dünyada 40 milyondan fazla insan maalesef modern köle durumunda. 15-19. yüzyıl arasında 13 milyon insanın köleleştirildiği tahmin ediliyor. Düşünebiliyor musunuz günümüzde bile kölelik hala sürüyor!.. 167 ülkede 71 bin kişi ile yüz yüze yapılan görüşmelerle ortaya çıkan verilere göre, kölelik şartlarında çalışan 40 milyon kişinin yüzde 71’i kadın, yüzde 25’i ise çocuk. Bu çalışmaya göre yaklaşık 25 milyon kişi zorla çalıştırılıyor. 15.4 milyon kişinin özgürlüğü ise zorla evlendirilerek kısıtlanıyor. Zorla çalıştırılan kişilerden 4.8 milyonu cinsel sömürüye maruz kalıyor. Araştırmada, köleliğin en yaygın olduğu 10 ülke sırasıyla şöyle: Kuzey Kore, Eritre, Burundi, Orta Afrika Cumhuriyeti, Afganistan, Moritanya, Güney  Sudan, Pakistan, Kamboçya ve İran. Devlet zoruyla çalıştırılanların sayısının 4.1 milyon olduğu tahmin ediliyor.

Hepimiz köleyiz

Kimimiz markaların kölesi, kimimiz de markaların üretim sürecinde uygunsuz koşullarda çalıştırılan çocukların köleliğine izin verdiğimizden dolayı biz de köleciyiz diyebiliriz!.. Bu raporları yayımlayan ülkelerin hemen hepsinin sicili kölelik tarihi ile ünlüdür. Sadece bugün değil, bir sınıflı toplumun uygulamasından geldikleri için hem Batı hem de Arap coğrafyasında kölelik normaldir. Kölelik ticareti fiilen kalkmış ve uluslararası anlaşmalarla hükme bağlanmış olsa bile Uzakdoğu’da, Afrika’da çalıştırılan çeşitli alanlardaki işçilerin hayatı birer köleliktir. Demokrasi havarisi olduğunu iddia eden Batı’nın tarihi bugün de kölecilik anlayışı ile devam ediyor. Dün feodal, ruhban, aristokrat sınıf olmak üzere birçok imtiyazlar, haklar ancak bu zümrenin elindeydi. Peki bugün fark var mı? Bugün Batı sömürgecilik anlayışını devam ettirmektedir. Maalesef ki birçok toplum başta İslam alemi de bunlara seyirci kalmakta ve hatta bizzat istemese de köleciliği teşvik etmektedir. Arap coğrafyasında da bugün fiili kölelik yok gibi gözükse de yanı başındaki Müslümanlar için kılını kıpırdatmayan bir anlayışı köleciliğin eski travmatik yansımalarında uzak göremiyorum.

Zihinler köleleştiriliyor

Medyanın yarattığı simülasyonda gerçeklikler algılarla yer değiştirmiştir. Çünkü bu simüle hayatı bize adapte eden reklamlar, diziler, AVM’ler toplumlara bir statü kimliğin çerçevesini çizmektedirler. Eskisini at, yenisi önünde mantığı ile bir koyunlar sürüsünün içinde olduğumuzu bile anlamadan güdülüyor ve uçurumun kenarına getiriliyoruz. Ya intihar edeceğiz, ya da köle olarak yaşamaya devam edeceğiz. Her ikisi de elim bir sonuç. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki son katman olan Kendini Gerçekleştirme tanımı bugün marka üzerinden oluşturulmuştur. Oysa insan kendini marka üzerinden gerçekleştirmez. İnsan kendini toplum içindeki varlığını, adalet, yani hak, yani doğanın düzenine uyum ve bütünleşme üzerinden gerçekleştirir.

Marka yaratıcıları riski minimize ederler ve kurbanlarını değerli ve değersiz olarak ikiye ayırırlar. Değersiz kurbanlar parası olmayan, çalışmak zorunda olan, fakir, aç ve zavallı kölelerdir. Onların kötü çalışma şartlarında, hukuksuz alanlarda olmalarına göz yumulabilir. Nasılsa onlardan çok var. Birde değerli köleler var ki; bunlar zengin parası olan, veya para ödemeyi göze alabilecek, değerli olduğu her fırsatta reklamlarla hissettirilen kölelerdir. Yani gönüllü köleler.

Üçüncü seçenek bunun dışında

Aklını ve gönlünü satmamış olan insanlar da var. Azınlıkta gibi görünse de esas itibariyle mana gücü yüksek, etkileme dereceleri daha kesin olan bu insanların duruşları, bilgileri ve kararlılıkları gönül süzgecinden geçmektedir. Böylelikle sorgulayan ve köleci sistemin çarklarına mümkün olduğunca girmeden kendini gerçekleştirmek adına duruş sergileyen kişilerdir. Sistemden tamamen soyutlanmak elbette mümkün değil. Cep telefonu kullanmak bazı mesleklerde bir zorunluluk. Bundan ayrı kalmak mümkün değil. Ama her yeni versiyonda cep telefonunu değiştirmek gerektirmiyor. İnsan varlık aleminde dengenin merkezinde bir parçadır. Dengeyi bozarsak alem de bozulur, bizde. Doğa bize ihtiyaçlarımıza yönelik her şeyi sunmuştur. Bunun dışında bir yol aramak israftır, bencilliktir, çatışmadır ve sonu isyandır.

İdrak ve şuur meselesi

Nabibyalılara göre Tanri Nabibya’yı en gadablı, en kızgın zamanında yaratmış; onun için kızgın çöller Nabibya’yı yakıp kavurmuş. Sonra Tanrı düşünmüş, adaletine aykırı bulmuş, kendini Nabibyalılara affettirmek için de, bu sefer çöllerin altını değerli madenlerle donatmış. Ne tirajik ve ironiktir ki; kendi değerli taşların, madenlerinin üstünde oturan Nabibyalılar patronları sömürgeci güçlerin işlettiği maden ocaklarında karın tokluğuna birer işçi köle olarak çalışmaktadırlar. Köleliği insanlık kabul etmiyor ama, Allah’a topyekün teslim olmayan, Ona gerçek kulluk yapmayan toplumlar ne şah olabiliyor, ne de vezir!. Birer piyon olarak harcanıp zebil oluyorlar; belki de dünyada hakettikleri karşılık bu oluyor. İdrak ve şuur meselesi vesselam!..

HANGİ UYGARLIK

Matbaanın icadından ve yazılı kaynaklara bilgiler geçmeye başladığından beri batı bir uygarlık tanımlaması yapar. Uygarlık! Ne büyüleyici bir kelime öyle değil mi? Uygarlık öncesi her şey kapkaranlık, soğuk, ilkel hatta ürkütücü. Ancak batı uygarlığın tarihini yazmaya başladığı andan itibaren güneş tepede en sıcak ışıklarını gönderiyor ve hepimizi aydınlatıyor; ne ironik. Bizde bir uyansak artık bu masaldan. Uygar yani diğer bir anlamı ile medeniyet getirenlerin izini takip etmek zorunda değiliz. Taşsa benim de taşım var; oyuk oyuk. Topraksa benim de var; değerli, bereketli. İnsansa benimde insanım var; Allah’ın yarattığı mahluk. Kültürse benim de kültürüm var; yer, içer, güler, oynar, eğlenir ve yaşarım. Gökyüzü ise hepimizin. Hadi uygarlık! gökyüzüne sahip çıkıp, sadece benim diyebilir misin? O halde tek bir uygarlık vardır: o da insan olmaktır.

GENÇLERİN ROL MODELİ KİMMİŞ?

Geçen hafta gençlere rol model olmak gerektiği üzerine bir yazı kaleme almıştım. Bugün de üniversite öğrencisi yirmi gence sorduk. Acaba onların rol modelleri kimler? Neden o kişiler? Gençlerin yarıdan fazlasının belirli rol modelleri var. Bunları içindeki yarısından fazlası aile ebeveynleri; anne, baba, babaanne, teyze. Kalan kısmı ise önceki öğretim dönemlerindeki öğretmenleri. Kalanı ise belirli bir isim vermeyip her kişide gördüğü iyi tarafı, etkileyici tarafı kendisine rol olarak seçtiğini belirtmiş. Merve Dursun, Rol modelinin ünlü sinema oyuncusu Hint asılı Amir Khan olduğunu söylemiş. Kadınlara, çocuklara olan sevgisinin kendisini etkilediğini belirtmiş. İnsanlığa ders olacak konular üzerinde farkındalık oluşturması etkilendiği yönlerden biriymiş. Bir başka öğrenci İrem Sarı Stephen Zweig’ı rol model olarak almış. Nazi dönemi ve II: Dünya savaşı sırasında kitapları yakılmasına rağmen yoluna pes etmeden devam etmesi, mücadele gücü İrem’in altını çizdiği bir nokta. Melike Dallı ise staj yaptığı hastanedeki baş hemşirenin rol model olmasını; çalışkanlığı, disiplini, çalışma azmi belirlemiş. Eren Coşkun ise lakabı Black mama olan basketbolcu Kobe Bryant’ı rol model olarak belirlemiş. Oyuncunun ‘Mamba mantalistesi’ öğrencimizin gözüne girmesine sebep olmuş. Her ne kadar bu anlayışının temelini bilmesek de Eren bunu şu kelimelerle özetlemiş; “Skor ne olursa olsun pes etmemesi. Geri adım atmayıp hedefe kilitlenmesi karşısından trash-talk yapması çalışan oyuncular karşısındaki sakinliğinden etkilenmemek mümkün değil.” Annesi rol model olanların çoğunlukta olması aslında annenin etkileyici gücünün önemi, annenin eğitimi, şuuru toplumun devamlılığı ve sağlamlığı açısından önemli olduğunu bir kez daha bize gösterdi.

İslam alemi için elbette en önemli rol model Hazreti Peygamberdir. Bunu bu sayfada defalarca vurguluyoruz ve vurgulamaya da devam edeceğiz. Hazreti Peygamberin günümüzde anlayabilmenin onun yolundan giden doğru rol modellerle olacağını da belirtmeliyiz.

SEÇİM PROPAGANDALARI

Artı

Aktüel olarak günümüzde yaşadıklarımız seçim hazırlıkları ve propagandaları. Politikacılar ilk günlerde gayet sükunetle ve suhuletle projelerini anlatıyorlardı. Ne güzel dedik hepimiz en azından seçmen de rencide olmuyor. Demokrasi şenliği centilmence yarışmak olmalı. Kazanan da tebrik edilmeli. Bu pozitif anlayış aynı zamanda insan olmanın ve medeni olmanın bir yansıması olmalı.

Eksi

Seçime az bir zaman kalınca propagandistlerin sözleri manipüle edilmeye başlandı bile. Medya bazı sözleri çarpıtarak verebiliyor. Ne olacak ki tekzip yayınlansa da çamur at izi kalsın kafası hakim. Bu toplumu da olumsuz yönde kutuplaştırıyor. Hele sosyal medya yalan dolan haberlere adeta teşne. En sonunda seçmen gidip kendi vicdanıyla istediğine mührü basacaktır.

HRİSTİYAN TERÖRÜ!

Bir gazete manşetinde şu başlık vardı; “Hristiyan Terörü”. Yeni Zelanda’da da camileri hedef alan teröristin ibadet esnasındaki Müslümanları katletmesi neticesinde birçok yayın kuruluşu konu hakkında haber yaptı. Gazetecilik toplumu bilinçlendirme misyonu çerçevesinde sorumluluk ilkesine dayalı habercilik yapmak zorundadır. Bunu yapmıyorsa ya bu başlığı kasıtlı atıyordur ya da cahildir ve gazetecilik hüviyetini kaybetmiştir. Nasralı İsa’ya Allah’ın tebliği ettiği hak din olan Hristiyanlığın, barış, adalet, ahlak değerleri dışında tutulamayacağını biliyoruz. Bizler davalarımızı kişilere indirgeyerek değil, olayları kınayarak tepki göstermeliyiz. Aksi takdirde kişiler gider ancak olaylar aynı şekilde kalmaya ve yara açmaya devam eder.  Yeni Zelanda’da gerçekleşen vahim olaydaki detaylar İslam coğrafyasına ve elbette Müslümanların hedef gösterilmesi olarak okumak gerekiyor olsa da önemli bir ayrıntıyı kaçırmamak lazım. Teröristin silahının üzerindeki tarihlerin ve olayların üzerinde bir analiz yaparsak, terör odaklarının tarihi aslında Türk tarihi üzerinden okuduklarını göstermektedir. Sadece İslam üzerinden dikkat çekmeye çalışılsaydı ya da hedef Arap dünyası veya sadece İslam olsaydı o zaman Hazreti Peygamberin savaşları, hicreti, Peygamberliğini ilan tarihi gibi detaylar üzerinden yapabilirlerdi. Bunun altının çizilmesi gerekiyor.