​KENTİMİN MODERATÖRÜYÜM

Neşe BERBER 14 Ara 2017

Neşe BERBER
Tüm Yazıları
İmamoğlu: Bu kadar büyümüş kentlerde, bu kadar iyi yetişmiş insanın olduğu yerlerde tek bir kişinin, yani belediye başkanının, tek başına kenti yönetmesi hiç akıllıca olmaz. Ben bu kentin tek bileni değil, kentimin moderatörüyüm.

Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.. Yoğun mu yoğun, gün 24 hafta 7 çalışıyor kendi tabiri ile.. Gerçekten de röportaj isteğimizi ilettiğimizde, şehir dışında yapabiliriz cevabı bir hayli şaşırttı bizi. Aşırı yoğunluğu nedeniyle farklı bir şehirde röportaj yapmak üzere buluşmak için sözleştik. Ekrem İmamoğlu’nu birlikte seyahat edeceğimiz uçakta VIP bölümünde ararken, arka sıralarda ekonomide 10 numaralı koltukta bulduğumda bir hayli şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Genelde VIP seyahat özellikle politikacılar için vazgeçilmezdir çünkü. Şaşkınlığımı atar atmaz başkanla selamlaştık.. Biraz sallantılı bir yolculuğun ardından indiğimiz Adana’da ilk durağımız Adana Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün makamı oldu. Ardından, Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin ve Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar.. Yoğun ziyaret trafiği sonrası bir günlük Adana gezisini Mersin seyahati takip etti. Yolda fırsat buldukça ama yoğun sohbet ettik. İstanbul adaylığı, CHP’nin siyaseti.. Beylikdüzü’nü nasıl geliştirdiğine kadar bir çok şey konuştuk.  

İmamoğlu’nun kente bakışını, “‘Bugün artık “kent” dediğimizde, aklımıza  yeni sorunların, yeni kavramların, yeni perspektiflerin geliyor olması, yönetim anlayışımızda da bir yenileşmeyi zorunlu kılıyor. “Yeni Nesil Belediyecilik”, bu yenileşme zorunluluğuna karşı geliştirilmiş bir yaklaşımdır. Bizim “yeni nesil belediyecilik” yaklaşımımızın merkezinde iki kavram bulunmaktadır: Özen ve Saygı.’ özetliyor. İnsan’a da özen ve saygı.. 

Mersin’e girer girmez her din ve mezhepten insanın yan yana defnedildiği, dünyanın en anlamlı, en özel mezarlığında, haince katledilen Özgecan’ın yanında bulduk kendimizi.. Annesi, babası, babaannesi.. Kabri başında dua ediyorlardı.. Annesi gazeteci olduğumu öğrendiğinde “Ne olur duyurun sesimizi.. Birşeyler yapsınlar, hala kadın ölümleri bitmiyor” sözleriyle sesleniyordu. Adeta sessiz çığlıklara nefes olurcasına.. Bu mezarlık, belki dünyada tek olma özelliğiyle ve de Türkiye’nin aslında nasıl bir hoşgörü ülkesi olduğunu tekrar tekrar anımsatıyor. Tüm bu renk ve ahenk içinde, Başkan İmamoğlu ile şehir, insan, yerel yönetimler ve yeni nesil belediyecilik kavramı hakkında YeniBirlik için konuştuk. 

İstanbul’a CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak çıktınız... Bu size nasıl bir heyecan yaşattı?

Aslında bu bana verilmiş bir görevdi, bildiğiniz bir belediye başkanlığı adaylık seçimi değildi. Benim için artısı şu oldu: Hem muhalefetten hem de kendi içimizden olumlu tepkiler aldım. Netice de İstanbul belediye başkanlığı böyle bir seçim yaşadı. Siyasi partinin siyasi üyeleri olan meclis üyeleri oy kullanacaktı. Burada çok özgür irade beklemek mümkün değil. Benim o seçimde fırsatı değerlendirip İstanbul’un ihtiyaç duyduğu bir şehircilik felsefesini anlatabilme imkanı buldum. İstanbul’un bugünkü durumu nedir, felsefesi ne olmalıdır, nasıl bir yönetim anlayışı olmalıdır, neleri doğru yapmalıdır. Bu temel doğrular üzerinden bir sunum yaptım. En azından sosyal belediyeciliğin ve partimizin İstanbul’a bakışının değerlerinin yansıtıldığı bir manifesto anlatmaya çalıştım.

Adaylar olarak ne konuştunuz? Kendinizi nasıl anlattınız?

İki aday ne konuştu derseniz, biri sadece teşekkür etti görev verildiği için, ama biz daha çok İstanbul’da olması gerekenleri anlatmaya çalıştık. Umarım İstanbul bir daha böyle bir seçim yaşamaz. Seçimle gelip, seçimle gitsin seçilen kişiler. Bir belediye başkanı 5 yıl için seçilir. Bazen adaylar partisinin üstünde oy alabilir, burada kişiye oy verilir. Partinin önemi kalmayabilir. İstifa çok ciddi bir konudur. Neden istifa eder, nedir suçu yolsuzluk mu, terör mü, ayrıca bu suçlar varsa istifa onu kurtarmamalı.

Yaptığınız konuşmadan dolayı nasıl bir tepki aldınız?

Açıkçası yaptığım konuşmanın içeriğinden dolayı, farklı siyasi görüşlerden arkadaşlarımın bana ilgisi güzeldi. İstanbul’un ihtiyaç duyduğu duyguları anlattım buna da herkesin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Arkadaşlarım da takdir etti.

Türkiye’nin değişik şehirlerini gezip kendi ilçenize nasıl bir katkı sağlıyorsunuz?

25 yıl önce olmayan bir şehir kurduk.  Bugün yakın çevresiyle 2 milyonluk bir kenti Almanya’da anlatmaya kalktığınızda inanılması zor olur. Aslında yaptığımız şey entegre bir metot. Beylikdüzü Türkiye’nin her yerinden insanının yaşadığı bir şehir. Kendi metodumuzu oluşturmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin gerçeklerini unutarak çözüm oluşturamazsınız. Amsterdam’ı veya Berlin’i örnek alarak sorun çözemezsiniz. İstanbul’da belediye başkanlığı yapıyorsam oturduğum yerde bunu yapamam. Elbette Türkiye’nin değişik şehirlerinden ilçemizde yaşayan insanları daha iyi anlayabilmek adına onların daha önce yaşadıkları şehirleri yerinde görmek o insanların geldikleri yerdeki sorunlarını görmek adına Türkiye’yi geziyorum ve bu insanları tanıyorum.

Size göre bir belediyenin insan adına en güçlü yapması gereken konu nedir?

Bir yerel yönetimin kent adına sağlayabileceği en önemli kazanımlardan birinin, “aidiyet” duygusunu güçlendirmek olduğuna inanıyorum. Bugün yaşadığımız pek çok sorunun temelinde,  insanların  kendilerini bir kente ait hissetmemelerinin yattığını düşünüyorum.  İnsanlar yaşadıkları yere aidiyet duygusu geliştiremedikleri zaman, kendilerini o yerin sahibi olarak da göremiyorlar.  Ve sonuçta,  kendi yaşadıkları yerlerde olup bitenlere sanki başka yerlerde  yaşanan meselelermiş gibi yaklaşıyorlar.  Yaşadığımız mahalleyi, yaşadığımız kenti, kimliğimizin bir parçası olarak göremediğimiz zaman, orada olup bitenleri de “beni” ya da “bizi” değil, “başkasını”, “ötekini” ilgilendiren meseleler gibi görmeye başlıyoruz. Oysa, kendini yaşadığı yere ait hissetmek, yaşadığı yeri kendisine ait kabul etmek, insanın tabiatında olan, insanın fıtratından gelen bir özelliktir. Aynı şekilde, insanın kendisini, aile gibi, kent gibi, ülke gibi  ya da futbol takımı, bir dernek, bir siyasi parti gibi  büyük bir topluluğun parçası olarak hissetmesi de insanın tabiatında olan, fıtratından gelen bir özelliktir.

Kent ile doğa arasındaki ilişki sizce nasıl olmalı?

Tarihsel olarak baktığımızda kent, insanın doğa üzerindeki hakimiyetinin bir ifadesidir. Ama kent aynı zamanda insanı doğadan uzaklaştıran, insanla doğa arasına mesafe koyan bir organizasyon.  Ne mutlu ki, günümüzde insanlık, doğa üzerindeki hakimiyetinin ağır bedelleri olduğunu görmeye başladı.  Artık doğaya hakim olmanın değil, doğayla uyum içerisinde olmanın önemli olduğu;  sürdürülebilir bir yaşam ve gerçek mutluluk adına başka bir yol olmadığı, giderek çok daha iyi anlaşılıyor. Bu kavrayış, kentlerimize, kentlerimizin sokaklarına, meydanlarına, binalarına yeni bir gözle bakmamıza yol açıyor. Örneğin, artık yalnızca yediklerimizin içtiklerimizin değil, içinde yaşadığımız, çalıştığımız binalarımızın da doğal olmasını istiyoruz. Kentlerimizde yalnızca yeşil alanlar değil, yeşil binalar da talep ediyoruz.

‘Yeni Nesil Belediyecilik’ kavramı

Beylikdüzü’nde göreve başladığınız gün vatandaşlara ne söylediniz, nasıl bir başkan olma sözü verdiniz?

Bu kadar büyümüş kentlerde, bu kadar iyi yetişmiş insanın olduğu yerlerde tek bir kişinin, yani belediye başkanının, tek başına kenti yönetmesi hiç akıllıca olmaz. Ben bu kentin tek bileni değil, moderatörü olacağım. Herkesin tüm iletişim kanallarını kullanarak yönetimde bana destek olmasını, talepkar olmasını istiyorum.

Nasıl bir tepki aldınız vatandaştan?

Bu çağırımın karşılığını da aldım. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz bütün projelerde, vatandaşların önerilerinin, taleplerinin, sitemlerinin, şikayetlerinin izleri vardır ve bu izler sayesinde bu projelerin hepsi, benzeri projelerin pek çoğundan çok daha kaliteli, çok daha sürdürülebilir ve çok daha özenlidir.

 ‘Kentsel adalet’ vurgusunu nasıl uyguluyorsunuz?

Beylikdüzü’nde,  “kentsel adaleti sağlamak” adına cesur, yaratıcı, iş birliğine dayalı bir yeni nesil belediyeciliği hayata geçirmek için çalışıyoruz.  Beylikdüzü’nde, aidiyet duygusunu pekiştirmek,  “kentsel adaleti” sağlamak adına  yaptıklarımızdan, fikir açacağına, ilham vereceğine inandığım bazı örneklerde yaptığımız projelerimiz arasında; Zübeyde Ana Sosyal Yaşam Merkezi, apartman görevlilerine ve ailelerine yönelik çalışmalar, işçi haklarına yönelik uygulamalar, (1 Mayıs ikramiyesi, işçi evlerinin açılması bunlardan bazılarıdır. Ayrıca evde bakım ve sağlık hizmetleri, sosyal yardımlar, Dost Eller, Yaşam Vadisi var.

‘Yeni Nesil Belediyecilik’ kavramını son günlerde sizden duyar olduk, nedir tam bahsettiğiniz konu?

Bugün artık “kent” dediğimizde, aklımıza  yeni sorunların, yeni kavramların, yeni perspektiflerin geliyor olması, yönetim anlayışımızda da bir yenileşmeyi zorunlu kılıyor. “Yeni Nesil Belediyecilik”, bu yenileşme zorunluluğuna karşı geliştirilmiş bir yaklaşımdır.

Bizim “yeni nesil belediyecilik” yaklaşımımızın merkezinde iki kavram bulunmaktadır: Özen ve Saygı.

Bir kenti yönetenlerin, büyük ya da küçük demeden, yaptıkları her işi özenle yapmak, atacakları her adımı özenle atmak mecburiyetleri vardır. Bir yöneticinin özenli olması demek, işinin tüm boyutlarına ve işiyle ilgili tüm taraflara aynı önemi, aynı değeri göstermesi demektir.  Bir yöneticinin özenli olması demek dezavantajlı kesimlere, kendilerini eşit ve özgür hissetmeyen kesimlere özel olarak eğilmesi demektir. Kentin tarihine, kentlilerin maneviyatına özen göstermeyi anlıyorum. Kentin kültürel çeşitliliğine, rengarenk canlılığına özen göstermeyi anlıyorum. Vatandaşların  kent yönetimine katılma, yönetimden hesap sorma, tam bir şeffaflık talep etme haklarına özen göstermeyi anlıyorum. Özenli yönetim, kentte yaşayan herkesin sesine kulak verebilmeyi, herkesi dinleyen, herkesten öğrenmeyi benimseyen bir yaklaşımı gerektirir.  Bu yalnızca ahlaki bir sorumluluk, bir demokratik olgunluk meselesi değildir. Bu aynı zamanda çok rasyonel, çok fonksiyonel bir yönetim biçimidir.  Çünkü bir kentin en değerli hazinesi insanlardır ama o hazineden yararlanmaya hevesli olmak, o hazineyi paylaşmaya gönüllü olmak gerekir.

Yeni nesil belediyecilik anlayışımızın ikinci temel kavramını “saygı” dediniz... Tam olarak ne demek istediniz?

Güzel bir söz şöyle diyor; “Eğer değerleriniz sizin için net ise, karar almanız çok daha kolay olur.”  Saygı kavramı, bize değerlerimizi hatırlatması, değerlerimizi netleştirmesi bakımından çok önemlidir. Saygı duyduğumuz ve herkesten saygı beklediğimiz şeyler bizim değerlerimizi oluşturur.

Biz de Beylikdüzü yerel yönetimi olarak  saygı duyduğumuz ve herkesten saygı beklediğimiz şeyleri ortaya koyduk. Biz emanete saygılıyız. Yani bize teslim edilen kamu kaynaklarının, kamusal yetkilerin anlamını ve değerini biliyoruz. Emeğe, insana,  doğaya, kente, bilime, tarihimize, değerlerimize ve farklılıklarımıza saygılıyız